Türkiye nin en zenginleri arasındaydı: Üzeyir Garih ve mezarlıktaki büyük sır Sözcü Gazetesi
Sozcu kaynağından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Türkiye iş dünyasının hafızalara kazınan isimlerinden Üzeyir Garih, 1929 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Yahudi kökenli, yoksul bir ailenin çocuğu olarak hayata gözlerini açan Garih, hayatın zorluklarını küçük yaşta tanıdı. İstanbul Teknik Üniversitesi’ni kazandıktan sonra azmi ve disipliniyle kısa sürede öne çıktı. Üniversitede "kuş" lakabıyla anılan Garih'in motor dersi hocası, ileride başbakan olacak Necmettin Erbakan’dı.
Babası vefat edince akademik kariyer hayalini bırakmak zorunda kaldı. Hayatına yön verecek ilk adımı Carrier isimli şirkette mühendis olarak atarak çalışma hayatına başladı.

Bir Dostluk, Bir Ortaklık: Alarko’nun Doğuşu
Efsane İşler adlı YouTube kanalında yer alan derlemeye göre, 1954 yılında, İsveç’ten dönen teknik ressam İshak Alaton ile tanışması hayatının dönüm noktası oldu. Tanıştıktan sonra aralarındaki uyum o kadar kuvvetliydi ki bir gün bile ayrılmadılar. İkilinin elinde para yoktu, ama hırs ve kararlılık vardı. Tophane’de, içinde sadece birkaç el aleti bulunan atölyede ısıtma-soğutma sektöründe çalışmaya başladılar.
Bu ortaklık yıllar içinde Alarko Holding’e dönüştü. Sanayiden müteahhitliğe, enerjiden turizme kadar birçok alanda dev projelere imza attılar. Merkez Bankası’nın matbaası, Sümerbank’ın fabrikası, İstanbul’a ilk doğalgaz verilmesi gibi ülke çapında birçok “ilk” onların imzasını taşıyordu.
Hayatı, İlkeleri ve Toplumsal Rolü
Sanata ve eğitime gönülden bağlı biriydi. Kıyafetlerini lüks mağazalardan değil, sade yerlerden alır, israfı günah sayardı. Hiç yazlığı, yatı olmadı. Tatili ve dinlenmeyi zaman kaybı olarak görürdü. Türkiye’nin en zengin isimlerinden biri olmasına rağmen sade yaşamayı tercih etti. Gençleri eğitmek için çeşitli platformlarda konuşmalar yaptı, ekranların da aranan yüzlerinden biri oldu.
Garih'in aynı zamanda ilginç inançları da vardı. Nazar boncukları taşır, konuştuğu herkese birer tane hediye ederdi. Ancak hayatında sadece bir kişinin bildiği bir sırrı vardı ki, bu sır ölümünden sonra Türkiye’nin gündemini sarstı.
Gizemli Cinayet ve Ortaya Çıkan Sırlar
25 Ağustos 2001 günü, sıkça gittiği Eyüp Sultan Mezarlığı’na yalnız başına giden Garih, burada uğradığı bıçaklı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Cinayet zanlısı Yener Yermez, kısa süre içinde yakalandı. Ancak akıllarda birçok soru kaldı: Garih neden bir Müslüman mezarlığına sürekli gidiyordu? Katil onu tanıyor muydu?

Cevap, 82 yaşındaki emekli ustabaşı Cemal Cıdı'nın açıklamalarıyla geldi. Garih’in yıllar önce gizlice yaptırdığı bir mezarın bakımını üstlenen Cemal Usta, bu mezarın 1930’da vefat eden Şeyh Hüseyin Efendi’ye ait olduğunu ve Garih’in onu babasının anlatımlarından tanıdığını belirtti. Garih’in kimliğinde yazan tam adı ise “Haz Üzeyir Garih”ti.
Vasiyetindeki Sürpriz Değişiklik
Cinayet öncesinde İsviçre’ye giderek vasiyetini değiştiren Garih, ölümünden sonra şirketin yönetimini ailesine değil, ortağı İshak Alaton’a bırakmıştı. Bu, sadece bir iş ortaklığının değil, sarsılmaz bir dostluğun da belgesiydi. Alaton, sinagogdaki veda konuşmasında “20 yıl önce sözleştik; kim önce ölürse tavana bakıp el sallayacak” diyerek duygularını dile getirdi.
Bir Efsanenin Ardında Kalanlar
Üzeyir Garih, sadece bir sanayici ya da patron değil, aynı zamanda vizyoner, eğitim ve kültür elçisiydi. Ölümünden sonra bile ardında konuşulmaya devam eden bir miras ve cevapsız kalan sorular bıraktı. Ancak onun hikâyesi, Türkiye’nin girişimcilik tarihinde altın harflerle yer alacak bir başarı öyküsü olarak yaşamaya devam ediyor.


