Türkiye’nin bütün sorunlarının kaynağı finans, çözümü ise İslami Finans Yusuf Dinç
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Geçen salı günkü yazım yayınlanınca daha önce almadığım türden bir tepki aldım.
Yazı ile moral bulduklarını ifade eden okurlarım, arkadaşlarım, dostlarım mesaj yazdı ya da aradı. Belki bunaldıklarından yahut sürekli pompalanan olumsuzluktan. Yazıda bir ümit, hürriyet bulmuşlardı.
Tasa etmeyin, Türk ekonomisi ne sınamalardan geçti, dedim.
Hakikaten en zorlarını geçmedik mi biz?
24 Nisan muhtırası mı dersiniz.
2008 küresel finans krizi mi dersiniz.
Gezi olayları mı dersiniz.
15 Temmuz hain darbe girişimi mi dersiniz.
Rahip Brunson bir yandan.
Trump öbür yandan.
Beterin beteri Biden diğer taraftan.
Pandemi ciğerden…
Asrın afeti yürekten...
Hepsinin üstüne PKK… Bir de aradan çıkan DEAŞ…
Bunlardan birine dahi dayanacak ekonomi yoktur. Hepsine birden maruz kalıp tarumar olmayacak ekonomi hiç yoktur. ABD’nin içine sadece PKK koyun o bile batar.
Ama biz hepsini atlattık. Bazısının yarası-beresiyle; bazısından güçlenerek, yenilenerek, dönüşerek çıktık.
Şimdi son bir test kaldı.
Bunu da atlatırsak karada ölüm yok bize; uygulanan ekonomi politikası…
Gerçekten ekonomik birimlerin bugünü nasıl deneyimlediğini anlamak lazım. Dünden ne elde ettiklerini, yarından ne beklediklerini sorgulamak lazım. Uygun çözümeleme yapıp beklentileri karşılamak için önermelerde bulunmak lazım. Londra’ya, New York’a göre değil… Ya da sadece Londra’ya New York’a göre değil. Bize göre…
Hani şu ünlü türküde
Mahmut Tuncer
diyor ya; yağ var, un var, şeker var; helva niye yapılmıyor, diye.
Türkiye’nin tüm sorunlarının kaynağı finans…
Her şey var ama helva olmuyor. Çünkü finans yok. Giderken de yokuş dönerken de…
Finansın sunağında helvası var yalnız. Tokken karşısına geçip alkış yapıyor, acıkınca da yiyor.
Evet, Türkiye’nin tüm sorunlarının kaynağı finans.
Mesela barınma krizi…
Müteahhit mi yok? Usta mı yok? Kalfa mı yok? Boru fabrikası, kablo, seramik fabrikası mı yok? Çimento mu, kalıp mı yok… Hepsi var. Hatta kimsede yok, bizde var. Fakat bir şey yok; finans.
Kesinlikle Türkiye’nin tüm sorunlarının kaynağı finans,
Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümü ise İslami Finans…
Bu subjektif bir ifade değil. Olabildiğince objektif bakıyorum meseleye. Bilenler yaşanılan politik sancıların ve küresel ekonomik bunalımın finansın sonunun emaresi olduğunu biliyor.
Hep Bakan
Kurum
’dan gidiyorum bu aralar. Gene bozmayacağım geleneğimi. Çünkü meselenin anlaşılır şekli onun alanından geliyor.
Sancılar Bakan
Kurum
’u ilgilendiriyor. O da sorumluluğundan kaçmıyor. Ve dahi sorumluluğunun finansmanını çözme iradesi gösteriyor.
Mesela kentsel dönüşüm üzerinde durdu, yarısı bizden kampanyasını başlattı.
Hibe+karz
şeklinde
hibrit
bir
İslami finansal
çözüm getirmiş oldu.
Kazançlı Yatırım Kampanyasını tanıttı. Yenişehir’de, Balıkesir’de azalan taksitli ödeme planları oluşturdu. Vade farklı çalıştı ama İslami finanstaki bildiğimiz
azalan muşaraka
modelini uyguladı.
Yeni konut imali için Damlakent’i önerdi. Olabilecek en faizsiz ürünlerden olan
gayrimenkul sertifikasını
yeniden sisteme kazandırdı. Müşterek edinimi getirdi. O da
muşaraka…
Ve nihayet gayrimenkul sektörünün asıl çözümü olan
Emlak Tasarruf Finansı
hayata geçirdi.
Akademik olarak özellikle ilgilendiğim, pratik olarak sorumluluk aldığım; muteber kurumların ve katılım bankalarının ilgi göstermesi için gayret ettiğim; kamunun dahil olması için düşünsel emek verdiğim bir işi gerçekleştirdi.
Böylece ilk defa borcu değil, tasarrufu esas aldık. Toplumlar borçla değil, tasarrufla bağımsızlığını kazanır. Tasarruf finansa bugünkü aktörlerle 10 sene önce girseydik şimdi başka yerde olacaktık.
Durun, daha geri sarayım. Vatan şairi
Namık Kemal
’in eksiğimizi hatırlatmak adına
Haziran 1872’
de sorduğu “
Bir Müslüman bankası var mı?
” sorusuna o zaman cevap arasaydık, her şey başka olacaktı.
Bu soru sorulduktan “
50 sene
” sonra cevap arasaydık şimdiye çoktan denklemi değiştirmiştik.
Neyse erken ya da geç… 50 sene sonrayı bir görün.
Emlak Tasarruf açıldı, altınını, dövizini bozan koştu. Koşardı zaten. Boşuna bekledik. Altın ya da döviz tasarrufunun güdüsünü hiç sorgulamadık ki.
Millet ekseriya ev almak için birikim yapıyordu, ya ne için yapacaktı? Faizli tahville altını sisteme almayı düşünenden daha
tehlikelisi
yoktur, emin olabilirsiniz.
Altın bozulmuş, döviz bozulmuş önemli de değil. Onlar dışsallar. Önemli olan milletin konut ihtiyacının giderilmesi.
Girilen komünal kapitalizm yolundan dönüş demek bu yatırım.
Bundan sonra barınma krizi yok. Plan belli. Adres belli. Vade belli. TOKİ de Emlak Konut da müteahhitler de adımlarını vatandaşların tasarruf planlarına göre uydurdu mu tamamdır.
Bugün için tasarruf finans kurumları uhdesinde takip edilen
700 bin
kadar tasarruf planı var.
1 yılda 5 milyon plana
ulaşmak artık sadece bir
hedef
ve uygun
strateji
ve tabi
sermaye
meselesi.
Şimdiden finansı ve imalatı planlanması gereken orta vadeli konut açığına isabet eden bir rakam bu. Yıllık ortalama 700 binlik konut hesabıyla…
Otomobili saymıyorum bile.
Togg
’u pazarın kralı yapmak isteyen buyursun, üretimle tasarruf planlarını senkronize etsin yeter.
Sermaye geliştirmeyi soruyorsanız o zaten İslami finansın işi…
Diğer katılım bankaları tasarruf finansa biraz daha kayıtsız kalırsa yahut yeni çözümler getiremezlerse eskisi gibi bol keseden katılım fonu bulamazlar, daha önce çok uyardığım gibi gene uyarayım.
İslami finansın asıl
çare
olduğu,
sivil
olduğu, tek
demokratik
finansal çözümleme olduğu son dönemde yapılan tasarruf finans yatırımları sayesinde herkesçe anlaşılacak…
Millet eşinin, dostunun, hısmının-hasmının ev yahut araba alabildiğini yani bir anlamda finansal sorunlarını çözdüğünü, imkansızı mümkün kıldığını görsün yeter.
Siyonizmin etkisinin bu yatırımlar sayesinde Türkiye’de nasıl da azalmaya başlayacağı idrak edilsin yeter.
Yüksek gelir kategorisine gireceğiz bir daha da çıkmayacağız.
Bugünkü finans bizi getirdiği yerden daha ileri götüremez.
Neyse, saydığım her sorunu ve afeti aştık. Halkın iradesini, iş insanımızın inanmışlığını, çalışanımızın fedakârlığını yok sayamayız. Ama bir gerçek de şu ki; hepsini Erdoğan’la aştık. Bunu da aşacağız.
Geçen durup düşündüm; 25 yıllık bir program yapsam neye benzer, diye. Beynimde anızlar yandı resmen.
Yahut, Erdoğan 25 yıllık iktidarının ilk gününe 25 yıllık bir programla başlasa ne olurdu, diye düşündüm.
Tam tabiriyle söyleyeyim;
alayının içinden geçerdik.
2002 Kasım’daki seçim gecesi kutlamalarını hatırlıyorum. Tesadüf mü yoksa tekrarlanabilir bir başarı mı, fikri kimsede oluşmamıştı. Kimse 25 yıllık bakmadı meseleye.
Ama sanki en azından savunma sanayi gibi sağlık gibi bazı başlıklarda Erdoğan bakmış. İyi ki de bakmış.
Geriye ne kaldı; Cumhurbaşkanı’nın yalnızım dediği... Herhalde artık Bakan Kurum biz varız diyordur.
Madem öyle şimdi İslami Finans’a 25 yıllık bakma zamanı. Kanunsa kanun, nizamsa nizam…


