Ulus devletten çok uluslu modele mi?
Halktv sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuruda bulunuyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan çok merak edilen konuşmasında sık sık “Türk-Kürt-Arap” birlikteliğinden söz etti.
Selçuklu ordularını, Kudüs’ün fethini Türk-Kürt-Arap birlikteliğinin zaferleri olarak andı.
“Osmanlı” demedi ama Osmanlı coğrafyasını dillendirdi.
“Şam, Erbil, Musul, Kudüs, Diyarbakır, İstanbul bizim ortak şehirlerimizdi” dedi.
Türk-Kürt-Arap birliğine atıf yaparken ortak üst kimlik olarak da Müslümanlığa vurgu yaptı.
ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın “Türkiye için en iyi sistem Osmanlı milleti sistemidir” açıklamasını da not edelim.
Erdoğan”ın “Türk-Kürt-Arap” birlikteliğinden söz ederken Türkiye’nin içinde bir ittifaktan mı, yoksa bölgesel bir birliktelikten mi söz ettiği tam anlaşılamadı.
CHP lideri Özgür Özel bu sözleri Türkiye’nin içine verilen bir mesaj olarak algıladı ve şu yorumu yaptı:
"Hesap şu; Kürtlerin temsilcisi DEM, Türklerin temsilcisi MHP, Arapların temsilcisi kendisi, Suriyelileri doldurduğu için. Bir çatı kuracak… Çatıda vatandaşlık bilinci değil, ümmet bilinci olacak."
PKK’nın silah bırakması, Meclis’te “Terörsüz Türkiye Komisyonu” kurulması, PKK ve DEM sözcülerinin yasal düzenlemeler ve anayasa değişikliğinden söz etmeleriyle birlikte düşünüldüğünde, acaba ulus devlet olan Türkiye’den çok uluslu bir modele geçilmesi mi amaçlanıyor, sorusu da gündeme geldi.
Böyle bir yaklaşım Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, üniter, ulus devlet ilkelerine aykırıdır.
Bu Atatürk cumhuriyetini yok sayarak yeni bir çok uluslu devlet inşası anlamına gelir.
Laikliğin yok sayıldığı, yerine dini referansların esas alındığı bir yönetim biçimi Türkiye’yi fiilen çok uluslu bir din devletine dönüştürür ki bunu halkın kabul etmesi mümkün değildir.
Bu iktidarın Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığından beri bir “yeni Osmanlıcılık” hevesi olduğu biliniyor.
Oysa bölgede ne Araplarda ne Kürtlerde yeni Osmanlıcılık diye bir arayış var.
PKK, YPG-PYD’yi temsil eden SDG üzerinden Suriye’nin kuzeyinde devletleşme faaliyeti içinde. Şam’ın şeriatçı yönetimiyle özerklik pazarlığı yapıyor.
Kuzey Irak’tan sonra Kuzey Suriye’de de özerk bir yapı oluşturuluyor.
Suriye iç savaşı başladığından bu yana silahlı güçlerini Suriye’ye geçiren PKK ABD’nin desteği ve himayesinde, Türkiye sınırında özerk bölgesini oluşturdu.
Sonra hedefte İran ve Türkiye’nin bulunduğu da biliniyor.
Böyle bir süreçte sembolik silah bırakma töreni yapan PKK, yasal ve anayasal değişiklikler konusunda iktidarın adım atmasını beklediklerini açıkladı.
AK Parti sözcüsü Ömer Çelik bugünlerde Meclis’te komisyon kurulacağını duyurdu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da yasal ihtiyaçların bu komisyonda karşılanacağını açıkladı.
Acaba PKK adına DEM Parti bu komisyonda hangi yasal düzenlemeleri ve anayasaya değişikliklerini gündeme getirecek.
Bugüne kadar PKK ve DEM ve öncülü partiler Anayasa’nın 42. maddesinin ve 66. maddesinin değiştirilmesini istediklerini dillendirdiler.
Kürtçenin ikinci resmi dil ve eğitim dili olarak anayasada yer almasını savundular.
Vatandaşlığı tanımlayan 66. maddenin de değiştirilmesini, “Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı herkes Türk’tür” ifadesinin kaldırılmasını talep ettiler.
Meclis’te kurulacak komisyona yine bu talepler getirilecek mi yakında göreceğiz.
PKK’nın silah bırakmasının bir siyasi karşılığı olacağı açık.
İktidar her ne kadar “bir karşılığı yok, bir pazarlık yok” dese de PKK ve DEM tarafı “adım bekliyoruz” diyor.
Gerçek yakında ortaya çıkar.
Bir asırdır Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde demokratik, laik, üniter, ulus devlette çağdaş biçimde yaşan halkın, çok uluslu, ümmetçi bir yönetime “hayır” diyeceği de çok açık.


