Umut ve soru işaretleri Agos
Agos kaynağından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Özetle Öcalan’ın koşullarında değişiklik ve “Kürt-Türk halklarının kurucu öğe olduğu Demokratik Türkiye Cumhuriyeti”, Kürt siyasal hareketinin öne çıkardığı noktalar. Buna rejimin ne ölçüde yanıt vereceğini bilemiyoruz, iktidar ve medyasında şu aşamada “Terörsüz Türkiye” üzerinde duruluyor, bazı adımlar atılacağı belli belirsiz söyleniyor ancak bu adımların nereye varacağı bilinmiyor, belki de iktidar da bunu bilmiyor. Bu tablo içinde, silahlar da sustuğuna göre, artık demokratikleşme, hukukun üstünlüğü önünde bir engel ya da anti-demokratik uygulamalar için bir mazeret kalmamış olsa gerek.
PKK’nin fesih kararı almasıyla yeni bir döneme girdiğimiz muhakkak. 1978 yılında kurulan ancak 1984 yılında başlattığı eylemleriyle Türkiye devletinin başlıca meselesi haline gelen örgüt, zaman zaman ateşkes ilan etse de bilhassa 1990’ların karanlık ortamında tüm bu denemeler çeşitli nedenlerle bir yere varamadı. Bu başlı başına irdelenmesi gereken bir konu, o yüzden detaya girmeyelim.
2013-2015 arasındaki çözüm sürecinin de nasıl sonlandığını artık biliyor olmalıyız. Bu konuda pek çok makale, analiz kaleme alındı. Burada da şimdilik detaya girmeyelim ancak şahsi kanaatim şu ki; Erdoğan ve devletin bu süreçten bekledikleri neticeyi alamayacaklarını düşünmüş olmaları sonucunda, “süreç” sonlandırıldı. Erdoğan ve devlet, sürecin Kürt siyasetinin lehine geliştiğini düşünmüş olmalıydılar. Bu yüzden Selahattin Demirtaş hapse atıldı ve Suriye’deki otonom Kürt yönetimini sınırlandırmak, mümkünse yok etmek için bu ülkenin topraklarına girildi.
Bu kez Erdoğan yeni süreci MHP lideri Devlet Bahçeli eliyle yürüttü. Bahçeli de PKK lideri Öcalan üzerinden bir mekanizma kurdu. Öcalan için dile getirilen ‘umut hakkı’ bu çerçevede gündeme getirilmiş oldu. Bu sayede -yani MHP üzerinden- milliyetçi kesimin tepkilerini dizginlemenin hesaplanmış olması da muhtemeldir.
Tüm bu trafik sonunda PKK fesih kararını açıkladı. Şüphesiz burada üzerinde durulması gereken detaylar var. Silahların nasıl bırakılacağı, örgüt üyelerine ne olacağı gibi sorular henüz yanıt bulmuş değil. Ancak bu kadar yıl sonra silahların susacak, akan kanın duracak olması elbette ki umut yaratıyor. Bu umuda şüphesiz ki güçlüce tutunmak gerekir.
PKK’nin açıklamasında üzerinde durulacak noktalardan ilki şu ifade: "Söz konusu kararların uygulanması Önder Apo'nun süreci yürütüp yönlendirmesini, demokratik siyaset hakkının tanınmasını ve sağlam bütünlüklü bir hukuki güvenceyi gerektirir. Bu aşamada Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihi sorumlulukla rolünü oynaması önemli olmaktadır."
Bu güvencelerin nasıl verileceği belirsiz. Ayrıca bildirgede “Öcalan'ın Kürt-Türk ilişkilerinin sorunsallaştığı Lozan Antlaşmasının ve 1924 Anayasasının öncesini referans alarak, Ortak Vatan ve Kürt-Türk halklarının kurucu öğe olduğu Demokratik Türkiye Cumhuriyeti perspektifinin ve Demokratik Ulus anlayışının Kürt sorununun çözüm çerçevesi olarak benimsendiği” kaydediliyor.
Buradan yeni bir devlet yapısı önerisi ortaya çıkıyor. Bunun ne kadarı Öcalan’ın, ne kadarı PKK’nin yaklaşımı şu an kestirmek güç. Ancak Öcalan zaten daha önceki değerlendirmelerinde bu yöndeki fikirlerini dile getirmişti.
Özetle Öcalan’ın koşullarında değişiklik ve “Kürt-Türk halklarının kurucu öğe olduğu Demokratik Türkiye Cumhuriyeti”, Kürt siyasal hareketinin öne çıkardığı noktalar.
Buna rejimin ne ölçüde yanıt vereceğini bilemiyoruz, iktidar ve medyasında şu aşamada “Terörsüz Türkiye” üzerinde duruluyor, bazı adımlar atılacağı belli belirsiz söyleniyor ancak bu adımların nereye varacağı bilinmiyor, belki de iktidar da bunu bilmiyor.
Bu tablo içinde, silahlar da sustuğuna göre, artık demokratikleşme, hukukun üstünlüğü önünde bir engel ya da anti-demokratik uygulamalar için bir mazeret kalmamış olsa gerek.
Bu açıdan baktığımızda Cumhurbaşkanı Erdoğan 14 Mayıs’ta yaptığı konuşmada dikkat çekici ifadeler kullandı. “Kayyımlar istisna hale gelecek" dedi ancak sözü CHP belediyelerine yönelik operasyonlara getirdi ve "İstanbul'da yürüyen soruşturma Cumhuriyet tarihinin eşi benzeri görülmemiş bir suç organizasyonu örneğidir. Yapılan işler yolsuzluk ve haraç boyutuyla ilişkili organize suç vasfını açarak ülke güvenliğini tehdit edecek boyutlara ulaştı” dedi. Ayrıca şu sözleri de dikkat çekiciydi:
"Geldiğimiz noktada yerel yönetimler ve bu çerçevede belediyeler meselesinin tüm boyutlarıyla konuşulması, tartışılması ve yeni bir düzene kavuşturulması kaçınılmaz hale gelmiştir.”
Tüm bu olup bitenleri alt alta koyduğumuzda şu kanaate varmak mümkün: PKK’nin feshi ile belki de yeni bir anayasaya kadar gidecek bir yol açılacak. Ancak AKP-MHP iktidarı için en önemli rakip olan CHP’nin cumhurbaşkanı adayı ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun önünü kesmek için daha da sert adımların atılması belki de söz konusu. Hatta diğer CHP’li belediyeler için de… Öte yandan Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Gezi tutsakları gibi siyasi olarak rehin tutulanlar için de ufukta bir adım, en azından şu aşamada gözükmüyor. Umalım ki yanılırız.
Özetle barış için umudumuz güçlendi ama demokrasi ve hukukun üstünlüğü açısından soru işaretleri ve kaygılar çoğalarak sürüyor.


