YÜKSEL AYTUĞ Deepfake yasaklansın!
Sabah sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Yasakçılıkla suçlanıp, linç edilmeye razıyım ama yürekten haykırıyorum: Deepfake yasaklansın!
Nedir Deepfake? Adı üzerinde: Derin feyk... Bir insanın görüntüsünü alıyor, bu uygulamayı kullanarak ona istediğinizi söyletiyor, dilediğiniz hareketleri yaptırıyor, en rezil ortamların orta yerine koyabiliyorsunuz. Sonra da sosyal medyadan paylaşıp, bu eserinizi (!) gerçekmiş gibi herkese yutturmaya çalışıyorsunuz. Bu yöntemle siyasilere, bürokratlara, ünlü sanatçılara itibar suikastları düzenleniyor, yuvalar yıkılıyor, insanlar işlerini kaybediyor.
Normal vatandaşın içinde ise hep bir tedirginlik, hep bir paranoya: "Ya izlediğim gerçek değilse?.."

Avustralya Temsilciler Meclisi üyesi milletvekili Laura McClaure da bu uygulamaya isyan etti. Meclis kürsüsünde kendi oluşturduğu çıplak fotoğrafını göstererek "Bunu yapmam birkaç dakikamı aldı. Özellikle kadınlar bu yolla mağdur ediliyor. Deepfake aplikasyonu hemen yasaklanmalı" dedi.
Aklın yolu bir... Haysiyetler, şerefler, itibarlar iki tık ile beş paralık edilmeden ve hatta üçüncü dünya savaşına vesile olmadan bu uygulama acilen yasaklanmalı...
Bu yüze iyi bakın!
Şu mor tişörtlü adam müsveddesinden bahsediyorum. Bu yüzü bir kez de ben tüm Türkiye'ye ifşa ediyorum.
Bu vicdansız, yanında iki küçük çocuğu olan bir babanın Marmaray'da yumrukla burnunu kırdı...
Kendimi burnundan kanlar fışkıran o babanın yerine koydum ve öfkeden, çaresizlikten delirdim. Bu yazıyı da cumartesi sabahı o öfkeyle, ellerim titreyerek yazıyorum. Korkup ağlayan çocukların feryatları hâlâ kulağımda.

Deniz Eroğlu adlı babanın burnunu kıran o şehir eşkıyasının ismi haberlerde E.D. olarak geçiyor ne yazık ki... Oysa böylelerini adıyla, soyadıyla teşhir etmek lazım ki bir daha böyle bir magandalığa yeltenemesin, azıcık utanması varsa insan içine çıkamasın.
Şöyle olmuş, böyle olmuş... Bir babayı, ellerinden tuttuğu çocuklarının gözü önünde dövmenin benim kitabımda mazereti yok. Yazıyı da siz okurlarımın hiç alışık olmadığı keskin ifadelerle donattım ki bu rezil bana dava açsın. Açsın ki, o mahkemede gözlerine daha yakından bakabileyim...
Bu arada "Sürek avı" filan diye romantik yazılar yazıp, o eşkıyayı mağdur gibi gösterenlere de rastladım. Yazık ki ne yazık...
Trafikte ödül uygulaması
Trafik cezaları arttırıldı. İyi de oldu. Zira yıllardır bu köşede "Trafik canavarlığı, caydırıcı cezalarla önlenir" diye akıttığım mürekkep nehir olmuştu.
Ama cezalarla bu iş belli bir yere kadar çözülür. Sorunun kökü her zaman olduğu gibi yine eğitimde.
Olayı bir de tersinden düşünmek istedim. Cezaların caydırıcılığının yanında ödüllerin özendiriciliği de kullanılamaz mı? Örneğin; kurallara uyan, kibar, centilmen, güler yüzlü, yardımsever sürücüler MOBESE ve trafik kameralarıyla tespit edilip, "Ayın Sürücüsü" olarak onore edilemez mi?
Bence bu uygulama harika bir motivasyona kapı açar. Durun bakalım, bakarsınız sesimi bir duyan olur.
Bu arada kendi yöntemimi de bir kez daha hatırlatayım:
Her sabah "bonus toplamak için" trafiğe çıkıyorum. Yol verdiğim her sürücüden, her yayadan aldığım teşekkür ve gülümsemeleri biriktiriyorum. Gün boyunca bana öyle güzel geri dönüyorlar ki, anlatamam.
Şeref kürsüsü
Aydın'da temizlik işçisi Uğur Şenses, poşet içinde bulduğu 23 bin 250 lirayı, polise başvurup sahibine teslim ederek "İnsanlık ölmemiş" dedirtti.
Zap'tiye
İtiraflara bakılırsa Kemal Kılıçdaroğlu; Deniz Baykal ve Muharrem İnce'ye, Özgür Özel de Kemal Kılıçdaroğlu'na komplo düzenlemiş. Parti değil, Yalı Çapkını dizisi mübarek...
Ne demiş?
"İsteseler canımı vereceğim pek çok insanı hayatımdan çıkardım. Çünkü yokluklarına üzülmek, yaptıklarına üzülmekten daha kolay." (Sabahattin Ali)

