Zorunlu eğitimi yeniden düşünmek: Süreyi değil yapıyı konuşalım!
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
“Zorunlu eğitimin asıl tartışılması gereken boyutu süresi değil yapısıdır. Eğitim; herkese aynı şeyi sunan değil herkese kendi potansiyelini keşfetme imkânı tanıyan bir sistem olmalıdır. Süreyi uzatmak, sistemi daha adil hale getirmez. Aksine, yapıyı dönüştürmeden süreyi artırmak, öğrencilerin sıkışmışlık hissini ve eğitimden kopuşunu artırabilir.”
“Eğitimi yeniden düşünmenin zamanı gelmiştir. Bunu yaparken süreyle değil içerikle, yöntemle ve yapıyla ilgilenmeliyiz. Öğrenciyi sistemin nesnesi olmaktan çıkarıp öznesi haline getirecek bir yapı, sadece bireyler için değil toplumun geleceği için de daha sağlıklı bir yol sunacaktır.”
İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Devrim Akgündüz ile zorunlu eğitimi konuştuk.

Zorunlu eğitim süresinin artması tek başına eğitimin niteliğini artırmak için yeterli midir?
Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması, Türkiye’de eğitim reformu adına atılmış en büyük adımlardan biri olarak lanse edildi. Ancak sürenin uzaması, eğitimin niteliğini artırmak için tek başına yeterli değildir. Asıl mesele, bu süre boyunca çocuklara nasıl bir eğitim verildiği, gelişim dönemlerine ne kadar duyarlı bir yapı kurulduğu ve öğrencilerin bireysel farklılıklarına ne ölçüde saygı gösterildiğidir. Bugün zorunlu eğitimin başlangıcından lise sonuna kadar olan süreçte, çocukların çoğu kez aynı kalıba sokulmaya çalışıldığını, ilgi ve yeteneklerine göre değil sisteme uymalarına göre değerlendirildiklerini görüyoruz.
Eğitim politikaları pedagojik temellere mi, yoksa politik gündemlere mi dayanmalı?
Eğitimle ilgili tartışmalar ne yazık ki çoğu zaman politik çerçevede sıkışıp kalıyor. Oysa eğitim; sayılarla, kontenjanlarla ya da yasa maddeleriyle değil çocuğun gelişimsel ihtiyaçları, öğrenme süreçleri ve pedagojik ilkeler temel alınarak şekillendirilmelidir. Zorunlu eğitimi konuşurken de öncelikli sorumuz “kaç yıl” değil “nasıl bir öğrenme ortamı” olmalıdır. Eğitimi pedagojik ilkelerden uzak, yalnızca idari kararlarla yönlendirmek; uygulamada hem öğrencileri hem de öğretmenleri çıkışsız bırakır. Bu nedenle eğitim politikaları, bilimsel veriler, öğrenme kuramları ve gelişim psikolojisi ile uyumlu olarak yeniden yapılandırılmalıdır.
Erken çocukluk eğitimi neden zorunlu eğitimin ayrılmaz bir parçası olmalıdır?
Eğitimin temeli, erken çocukluk döneminde atılır. Bu dönem, bir çocuğun zihinsel, sosyal ve duygusal gelişiminin en hızlı ilerlediği kritik yıllardır. Ancak Türkiye’de erken çocukluk eğitimi halen zorunlu değildir ve birçok çocuk bu süreci ya hiç yaşamadan ya da niteliksiz koşullarda geçirmektedir. Oysa okul öncesi eğitim, yalnızca akademik başarı için değil yaşam boyu öğrenme becerilerinin gelişmesi açısından da vazgeçilmezdir. Zorunlu eğitimi gerçekten etkili kılmak istiyorsak, bu süreci okul öncesi dönemi de kapsayacak şekilde yeniden tanımlamalı ve erken müdahaleyi sistemin doğal bir parçası haline getirmeliyiz.
Mevcut 4+4+4 sistemi çocukların gelişimsel bütünlüğünü yeterince destekliyor mu?
İlkokul ve ortaokul kademelerinde ise, mevcut 4+4+4 yapısı öğrencinin gelişimsel bütünlüğünü desteklemekte yetersiz kalmaktadır. Özellikle 5. sınıfta öğrencilerin, henüz ilkokul düzeyindeki psikososyal gelişimlerini tamamlamamışken birdenbire yeni bir okul, yeni öğretmenler ve akademik beklentilerle karşı karşıya kalmaları, birçok uyum sorununun temelini oluşturmaktadır. Bu nedenle 1 yıl zorunlu okul öncesi + 5 yıl ilkokul + 3 yıl yönlendirme temelli ortaokuldan oluşan yeni bir model, hem çocuğun gelişimine daha uygun bir zemin sağlar hem de öğrencilerin ilgi ve potansiyellerine göre çok yönlü yönlendirilmesine imkân tanır.
Zorunlu lise eğitimi gençleri geleceğe hazırlıyor mu, yoksa sistemin içinde tutmak için mi var?
Zorunlu lise eğitimi, üzerinde en çok tartışılması gereken aşamadır. Her çocuğun liseye devam etmesini beklemek, eğitim hakkını genişletmek gibi görünebilir. Ancak bu hakkın içi boşsa, zorunluluk yalnızca bir formaliteden ibaret kalır. Bugün birçok öğrenci, istemediği bir lisede, ilgisini çekmeyen derslerle zaman geçirmek zorunda kalıyor. Bu durum sadece bireyin değil tüm sınıf ortamının öğrenme dinamiklerini olumsuz etkiliyor. Zorunlu lise eğitiminin işlevsel olabilmesi için, farklı yollar sunan, yetenek odaklı programlarla zenginleştirilmiş, esnek ve modüler bir yapıya sahip olması gerekir.
Öğrenciler ilgi ve yeteneklerine göre yönlendiriliyor mu, yoksa yalnızca sınavlara göre mi ayrıştırılıyor?
Türkiye’de eğitim sisteminin en zayıf halkalarından biri de yönlendirme mekanizmasının eksikliğidir. Öğrenciler, neye yetenekli olduklarını, hangi alanda ilerlemek istediklerini çoğu zaman deneyimleme fırsatı bulamadan sınavlara giriyor ve notlara göre yönlendiriliyor. Oysa çağdaş eğitim sistemleri, rehberlik temelli, çok boyutlu ve dinamik yönlendirme modelleriyle çalışır. Öğrencinin ilgi, yetenek ve eğilimlerini erken yaşta belirlemek ve buna göre öğrenme yolları açmak, sadece başarıyı değil mutluluğu da artırır.
Zorunlu eğitimi tartışırken önceliğimiz süre mi olmalı, yapı mı?
Zorunlu eğitimin asıl tartışılması gereken boyutu süresi değil yapısıdır. Eğitim; herkese aynı şeyi sunan değil herkese kendi potansiyelini keşfetme imkânı tanıyan bir sistem olmalıdır. Süreyi uzatmak, sistemi daha adil hale getirmez. Aksine, yapıyı dönüştürmeden süreyi artırmak, öğrencilerin sıkışmışlık hissini ve eğitimden kopuşunu artırabilir. Eğitim sistemimiz; üretkenliği, merakı, problem çözme yeteneğini, takım çalışmasını ve girişimciliği destekleyen bir yapıya evrilmedikçe, sadece zorunluluk üzerinden tanımlanan yollar gençlerimizi hayata değil sınavlara hazırlamaya devam eder.
Eğitim sistemimiz öğrenciyi merkeze alan, esnek ve anlamlı bir yapıya dönüşebilir mi?
Eğitimi yeniden düşünmenin zamanı gelmiştir. Bunu yaparken süreyle değil içerikle, yöntemle ve yapıyla ilgilenmeliyiz. Öğrenciyi sistemin nesnesi olmaktan çıkarıp öznesi haline getirecek bir yapı, sadece bireyler için değil toplumun geleceği için de daha sağlıklı bir yol sunacaktır.
Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...


