15 Temmuz’un kahramanı halk Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
15 Temmuz Salı akşamı saat 20.00’de TRT 1 ekranlarında izleyiciyle buluşacak olan “Son Sefer” filmi, 15 Temmuz gecesi bir otobüs şoförünün emeklilik arifesinde Atatürk Havalimanı’na doğru çıktığı sıradan bir yolculuğun, vatanı ve ailesi uğruna verdiği unutulmaz bir direnişe dönüşmesini anlatıyor. Yapımcılığını Uğur Uzunok’un üstlendiği filmin yönetmen koltuğunda Berat Özdoğan oturuyor. Senaryosu ise Uğur Uzunok, Murat Koca, Emre Berber ve Berat Pehlivan imzası taşıyor. Filmin konusu ise şöyle; 15 Temmuz gecesi, emekli olmaya hazırlanan Ercan, aralarında kızının sevdiği adamın da (Kerem) olduğu yolcularla birlikte son seferine çıkar. Geçmişte yaşadığı bir askeri kumpasın izlerini hâlâ taşıyan Ercan, darbe girişiminin başladığını öğrenince yıllar önce bastırmaya çalıştığı travmalarla yeniden yüzleşir. Bu sırada, kızının çalıştığı Atatürk Havalimanı’ndaki kontrol kulesi darbeci askerler tarafından basılır. Üstelik kuleyi basan darbecilerin başında Ercan’ın geçmişini karartan komutan Gürdal vardır. Bu gece, Kerem’in de kader gecesidir. Yedek kuleye ulaşmak, sivil uçakları yönlendirmek ve Cumhurbaşkanını güvenli şekilde indirmek yalnızca onun elindedir. Fakat Kerem’in kuleye ulaşması için tek yol, Ercan’ın kullandığı otobüstür. Kuleye yapılan darbeci baskını duyan Ercan, otobüsünün rotasını vatanın kalbine çevirir. Ancak yolculuk sadece dışarıdaki düşmanlarla değil, otobüsün içindeki gizli bir hainle de sınanacaktır.
Filmin başrollerinde Zafer Algöz, Sümeyye Aydoğan, Caner Topçu ve Cem Özer var. Aslıhan Karalar, Hülya Şen, Adnan Biricik, Murat Danacı, Mert Kılıç, Oğuzhan Karbi, Çağla Naz Kargı, Korcan Kol, Ecem Simge Yurdatapan, Berke Üzrek, Edip Zeydan, Çağdaş Tekelioğlu, Büşra Acar, Güneş Çağrı, Kaan Yılmaz, Elena Hakgözi, Melis Şenozan, Ayberk Aladar, Mevlüt Dağlı, Alperen Çavdar, Koray Ekinci ve Ekrem Uzunok filmin kadrosunda yer alıyor. Biz de filmin yapımcısı ve senaristlerinden Uğur Uzunok ile konuştuk.
Otobüs bir Türkiye metaforu
TRT 1 ekranlarında izleyiciyle buluşacak olan “Son Sefer” filminde bir otobüs üzerinden Türkiye’nin farklı kesimlerinden insanların ortak direnişi anlatılıyor. Bu metaforu kurarken sizi en çok etkileyen ya da ilham veren duygu veya an neydi?
15 Temmuz gecesi millet olarak her ferdi bir kader ipiyle birbirine bağlandı. Ya sonunu bilmediğimiz, dibini görmediğimiz bir kuyuya atılacaktık ya da bizi kuyuya atanları kuyuya atacaktık. İkincisini yaptı bu millet. O gece sokaklarda kendi hikâyesini yazan milletin bir ferdi olduğum için şükrediyorum. Bu duyguyla bir film yazdık. O gece belki hepimiz için en farklı olan şey sıradan gözüken insanların birer kahramana dönüşmesiydi. Namluya kafa tutmak, tankların önünde durmak sıradan bir eylem değil. Bir direniş ve teslim olmama hali. Biz sıradan gözüken insanların hikâyesini anlatmak istedik. 15 Temmuz gecesi bir otobüsün içerisinde bulunan Türkiye’nin her kesiminden insanın, beraber direnmeye karar vermeleri ve direnişe gitmelerinin hikâyesini anlatıyoruz. Aslında otobüs bir Türkiye metaforu. Otobüs menziline varacak mı, yoksa yolda tökezleyip kalacak mı? Bu filmimizin sorusu.
Herkes kendi içinde bir cesaret dönüşümü geçirmiştir
Film, ilk bakışta İETT şoförü Ercan’ın emeklilik vedası gibi başlıyor ama kısa sürede bir halk direnişine, 15 Temmuz gecesine bağlanıyor. Bu iki ruh hâlini aynı anlatının içinde taşımak sizin için nasıldı?
Son Sefer filmimizin adı. Hem hikâyedeki yeri itibarıyla anlamlı hem de bir daha darbe yapmaya kalkışmak isteyenlere de 15 Temmuz gecesini hatırlatalım istiyoruz. O son seferdi, bir daha bu ülkede darbe yapmak isteyenler o geceyi hatırlasın diyoruz. Sıradan bir şoför, son seferine çıkarken bir kahramana dönüşüyor filmimizde. Sinema değişimdir, bir karakterin filmin başında olduğu hal ile sonunda olduğu hal arasındaki olayların dökümüdür. Kurallara nizami şekilde uyan bir adam, güzergahından çıkmayan bir şoför o gece hangi cesaretle dönüştü, onu besleyen duygular neydi? Anlattıklarımız bunlar. Sanırım o gece sokağa çıkan herkes kendi içinde bir cesaret dönüşümü geçirmiştir. Filmin senaryosunu kurmaya çalışırken sorduğumuz soru aslında “Sıradan bir insanın cesaret yolculuğu bir ülkenin kaderiyle nasıl bütünleşti?” oldu. Yapımcılığını yaparken oyuncuları, mekânları böyle seçtik. Bir otobüs ve içindeki yolcular hayatlarında sorunlar yaşayan, kendi kaygıları olan insanlar. Birden tüm kaygılarını unutup birlik olup bir mücadeleye nasıl giriştiler?
Tüm dünyadaki halkların sosyolojisine derin bir direniş katkısı sundu
Ercan’ın gençliğine dair flashback’lerle 80 darbesine uzanıyoruz. Onun bireysel hafızasında taşıdığı askerî travma, 15 Temmuz’daki cesaretine nasıl zemin hazırlıyor? Bu geçmiş-bugün kurgusuyla Türkiye’deki “devlet-millet” ilişkisinde nasıl bir dönüşüm anlatmak istediniz?
Türkiye tarihi darbeler tarihiyle beraber okunur. Maalesef demokrasi defalarca sekteye uğramış, millet iradesi defalarca tehdit edilmiş… Menderes, darbe olduğunda Eskişehir’de. Haberi alıyor ve Kütahya’ya doğru gidiyor. Kütahya’da bir Albay Menderes’i karşılıyor. Albay’a tutuklama emri gidiyor fakat Albay Ankara’da darbe başarılı oldu mu olmadı mı bilmiyor. Bu yüzden de Menderes’i tutuklamıyor. O an Ankara’da darbeye karşı direnen bir siyasi oluşum, halk inisiyatifi, askerin içerisinde darbeye karşı bir oluşum olsa o Albay Menderes’e belki yardımcı olacak. Ama tüm ülke sessiz. Yine Eskişehir’den gelen Albay Muhsin Batur, Menderes’i tutukluyor. Bu hikâye benim için darbenin sosyolojisini anlamak açısından çok önemli. 15 Temmuz’da millet darbeye karşı sokaklara çıkınca, darbeciler psikolojik olarak yenildiler, üstüne siyasi iradenin korkusuzca meydan okuduğunu gördüklerinde tamamen kaybettiklerini anladılar. Bazı anlar vardır hem insanların hayatları için hem de milletlerin akıbeti için önemlidir. Mesela Hazreti Fatih’in gemileri karadan yürütme kararı öyle bir an, bir milletin yıldızının parladığı an, 15 Temmuz’da sokağa çıkma kararı ve darbeye karşı gelmek de milletimizin yıldızını parlattı. Tereddüt olsaydı, tecessüd olmayacaktı. Ercan karakteri de 80 darbesinde teğmen ve üstünün emrini dinlemiyor, aslında bireysel dünyasında darbeye karşı gelmiş. O günden sonra askerlikten atılmış ve otobüs şoförlüğü yapmaya başlamış. Etliye sütlüye dokunmamaya karar vermiş. Ama işte hesaplaşma vakti tekrar geldiğinde bu sefer arkasında yoldaşlarını da alarak darbeye karşı koymak için bir mücadeleye girişiyor. 15 Temmuz direnişi sadece Türkiye’nin değil tüm dünyadaki halkların sosyolojisine derin bir direniş katkısı sundu. Bundan sonra darbeye kalkışan herkes eminim ki o geceyi hatırlayacaktır.
Sen büyük bir milletsin büyük bir tarihin var kendi iradene karşı çıkanlara yumruğunu indirecek güçtesin
“Son Sefer”, izleyiciye sadece bir geceyi değil, aslında milletin hafızasındaki tüm darbe travmalarını da hatırlatıyor. Sizce bu film, 15 Temmuz’un ötesinde nasıl bir tarihsel yüzleşme ve toplumsal iyileşme mesajı taşıyor? Özellikle final sahnesindeki kavuşma ve tebessüm, izleyicinin kalbinde nasıl bir umut bırakmalı?
Birlikte olma hali, beraber aynı duaya âmin deme başarısı 15 Temmuz’da milletimizin kendisini hatırlamasına yardımcı oldu. Darbeler yaşamışız ama üzerimizde o darbelerin utancı vardı. Menderes’e karşı, acıyla neticelenen darbenin pişmanlığını milletimiz hâlâ yaşıyor. Halkın reyiyle seçilmiş, meşru Başbakan’ımızın düzmece bir yargılanmayla yargılanıp idama mahkûm edilmesinin tarihsel hatırasını unutamıyoruz. 12 Mart ve 12 Eylül’de yine seçilmiş hükümetlerin silah zoruyla el çektirilmesini de hatırlıyoruz. Maalesef o günün şartlarında millet bu darbelere karşı gelemedi. Yüzlerce evladını kurban verdi, ülkenin demokratik ilerleyişine darbe vuruldu. Öncelikle biz demokrasisine, reyine sahip çıkması gerektiğini hatırlayan milletimize o gece yaptığı büyük işi hatırlatmak istiyoruz. Aslında söylenen şu “Sen büyük bir milletsin, büyük bir tarihin var, kendi iradene karşı çıkanlara yumruğunu indirecek güçtesin” filmin söylediği söz bu.
Gençler kolektif bilinçaltını da bilmeli
Filmde “Milletin iradesini kimse gasbedemez” mesajı çok güçlü bir şekilde vurgulanıyor. Sizce bu mesaj özellikle genç izleyiciler için ne ifade ediyor?
Var ve beraber olmanın iradesi Türk milletinde sandıkta tecelli eder. Türkiye’de seçim sandığı ilk kurulduğunda “hileli seçimler” olarak tarihe geçmiş. İkici seçim ise milletin farkındalığıyla öyle olmamış ve milli irade gerçek manasıyla tecelli etmiş. O günden sonra da Türk seçmeni reyini namus bilmiş. Bu iradeyi kendisinden çalmaya kalkanlardan da her zaman hesap sormuş. Milli kolektif bilinçaltı gibi bir özellik bu milletimizde. Kimse kimseyle konuşmaz belki, sessiz bir seçim yaklaşır ama milli iradeyi gasp etmek isteyenlerden milletimiz hesabını sorar. Aslında filmde 80 darbesine de uzanan bir hatırlatma yapmakla gençlere bu kolektif bilinçaltını hatırlatmak istiyoruz. Bu topraklar üzerinde yaşarken kökü dışarda olanlara karşı bir hassasiyet oluşturmak istiyoruz. Sen hürsün ve bu topraklarla alakalı kararları sen vereceksin, verdiğin kararın da muhafızı olacaksın, demek istiyoruz. O gün eğer Sayın Cumhurbaşkanımız ekranlara çıkıp çağrıda bulunmasaydı bugün nasıl bir Türkiye’de yaşayacağımızı, 2016’dan beri bölgemizde olan gelişmelerin ortasında kökü dışarda bir yönetimle nasıl baş edeceğimizi sormak gerekiyor.


