Türkiye’nin yeni gücü gastronomi turizmi Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Ramazan Bingöl
Turistler artık yalnızca deniz, kum ve güneş için yola çıkmıyor; o ülkenin sofrasına oturmak, lezzetini tatmak, mutfak kültürünü yaşamak istiyor. İşte burada Türkiye’nin elinde çok güçlü bir kart var: Türk mutfağı. Fransız mutfağı kendini “sofistike”, İtalyan mutfağı “basit ama lezzetli”, Japon mutfağı “zarif ve sağlıklı” olarak dünyaya tanıttı. Bizim mutfağımız ise hepsinden daha derin ve zengin. Gaziantep’in baklavası, Şanlıurfa’nın kebabı, Hatay’ın humusu, Karadeniz’in mıhlaması, Ege’nin zeytinyağlıları, İç Anadolu’nun keşkeği… Bu çeşitlilik dünyada çok az ülkenin sahip olabileceği bir güçtür. Son yıllarda tarhananın, sumak ve Antep fıstığının, Güneydoğu’ya özgü biberlerin dünya restoranlarında kullanılmaya başlanması boşuna değil. Çünkü dünya, Türk mutfağının özgünlüğünü ve değerini artık daha fazla fark ediyor.
Dünyada gastronomi için gidilen başlıca yerler
Bugün gastronomi turizmi için dünyada öne çıkan birkaç merkez var:
Paris (Fransa): Michelin yıldızlı restoranları ve şarap kültürüyle, “gastronominin başkenti” olarak kabul ediliyor.
Bologna ve Napoli (İtalya): Makarna ve pizzanın doğduğu şehirler, dünyanın her köşesinden ziyaretçi çekiyor.
Tokyo ve Kyoto (Japonya): Suşi, ramen ve kaiseki yemekleriyle Japon mutfağının rafineliğini dünyaya tanıtıyor.
Lima (Peru): Ceviche gibi özgün tatlarla Güney Amerika gastronomi turizmini zirveye taşıdı.
Barselona ve San Sebastián (İspanya): Tapas kültürü ve yenilikçi şef restoranlarıyla Avrupa’nın gözdesi.
Marrakeş (Fas): Baharat pazarları ve geleneksel tajin yemekleriyle gastronomi meraklılarının uğrak noktası.
Bu şehirler, yalnızca yemek değil, bir kültür deneyimi sunuyor. İşte Türkiye de bu ligde hak ettiği yeri almalıdır.
Türkiye’de gastronomi için öne çıkan yerler
Gaziantep
: UNESCO tarafından “Yaratıcı Şehirler Ağı”na alınan mutfağıyla baklavası, kebapları ve fıstığıyla dünyaca tanınır.
Hatay
: Mezeleri, humusu, zahteri ve künefesiyle Doğu Akdeniz’in en zengin mutfaklarından biri.
Şanlıurfa ve Adana:
Kebabın başkentleri; isot biberi ve ciğer kebabı sofraların vazgeçilmezi.
Trabzon ve
Rize
: Karadeniz’in mıhlaması, hamsisi, tereyağı ve pidesiyle doğa turizmini lezzetle buluşturur.
İstanbul
: Osmanlı saray mutfağından modern restoranlara uzanan çeşitliliğiyle hem geçmişi hem bugünü temsil eder.
Ege Bölgesi
: Zeytinyağlılar, ot yemekleri ve balık kültürüyle Akdeniz mutfağının en güçlü temsilcilerinden.
Kapadokya
: Testi kebabı ve tandır yemekleriyle tarihi doku içinde özel bir gastronomi deneyimi sunar.
Etkinliklerle artan görünürlük
Türkiye’de son yıllarda düzenlenen büyük gastronomi organizasyonları, yabancı şefleri, gazetecileri ve gastronomi yazarlarını ülkemize çekiyor. Bu etkinliklerde hem ürünlerimizi tanıyorlar hem de yerinde deneyim yaşıyorlar. Soframızda tattıkları bir lahmacun ya da köy pazarında gördükleri bir baharat, onların ülkemiz hakkında kaleme aldığı yazılara yansıyor.
Böylece mutfağımız, Türkiye’nin kültürel diplomasisinin en güçlü araçlarından birine dönüşüyor.
Gastronomi artık sadece yemek değil
Unutmamak gerekir ki gastronomi turizmi artık sadece restoranla sınırlı değil. Yerel pazarlar, köy sofraları, doğal güzellikler, tarihi mekânlar da bu deneyimin bir parçası haline geliyor. Mezopotamya’daki kadim şehirlerimiz, Karadeniz yaylalarımız, Kapadokya’daki testi kebabı,
Ege’deki zeytinyağı rotaları… Bunların her biri, turiste yalnızca yemek değil, bir hikâye, bir deneyim sunuyor. Dünya trendleri de artık “yerel, otantik ve hikâyeli mutfaklara” yöneliyor.
Eğitim ve markalaşma şart
Türkiye’nin bu alandaki potansiyeli çok büyük. Ama bu potansiyelin sürdürülebilir başarıya dönüşmesi için birkaç alanda ciddi adım atmamız gerekiyor:
Eğitim
: Çocuklara küçük yaşta mutfak kültürümüzü öğretmeliyiz. Nimete saygıyı, sofranın bereketini kuşaktan kuşağa aktarmalıyız.
Markalaşma
: Dünya mutfakları kendi yemeklerini markalaştırarak tanıttı. Bizim de lahmacunu, yoğurdu, aşureyi, keşkeği evrensel bir marka haline getirmemiz gerekiyor.
Tanıtım
: Uluslararası basında, fuarlarda, festivallerde mutfağımızı görünür kılmalıyız. Yabancı şefleri ve gastronomi yazarlarını ülkemize davet ederek yerinde deneyim sunmalıyız.
Unutmayalım
; bir pizza, bir suşi dünya markası olduysa, yarın lahmacunumuz, yoğurdumuz, aşuremiz de aynı şekilde konuşulabilir. Bizim görevimiz, sofralarımızın bereketini dünyayataşımak, Türk mutfağını hak ettiği zirveye çıkarmaktır. Çünkü mutfağımızı kaybedersek, aslında kimliğimizin en önemli parçasını kaybetmiş oluruz.
Bugün Türkiye’nin yeni gücü, işte bu sofralarda saklıdır. Bu gücü fark ettiğimizde, gastronomi turizminde dünyanın en önde gelen ülkelerinden biri olmamız kaçınılmazdır.


