Ankara’da hikmetli buluşma Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri
Yenisafak sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
"Ankara’yı gezip görenlerin memleketlerine dönünce ‘Nasıl buldunuz, beğendiniz mi?’ sorularına cevaben verdikleri ve çoğu kez kime ait olduğunu bilmedikleri ‘Ankara’nın en çok İstanbul’a dönüş yolunu sevdim’ cümlesi Ankara’nın konumunu ifade etmek için kullanılan tevatür bulmuş Yahya Kemal alıntısı dense yeridir. Sözün sahibi ve onu tekrarlayanlarla çoğunlukla aynı kanaatte olan bendenizin -okuyucuların tuhafına gideceğini şimdiden tahmin edip kasvetli devlet kurumlarına ait soğuk resmi havanın her mekâna istemsizce sinmiş olduğunu bilmekle beraber- geçen hafta itibarıyla Ankara’yı kişisel hayatımda farklı bir yere koymam icap etti. Beni buna mecbur kılan ne aleyhlerindeki birçok icraata rağmen dik durmayı başaran gezip gördüğüm sayılı birkaç tarihî mekân ne de bir arkadaş tavsiyesiyle yediğim ve ileride başkalarına da önereceğim yöresel tatlardan biriydi. Ders verdiği salona girmesiyle manevi havanın değiştiğini en derinden hissettiğim âlim-ârif Muhammed Ebu’l-Hüdâ el-Ya‘kûbî’nin önünde diz çöküp onun hulkî ve halkî özelliklerinden nasip ölçüsünde istifade ettiğim şehir olması bundan sonra Ankara’yı benim için ayrıcalıklı kılacak ilk ve tek sebepti. Ankara artık çok daha şanslı.”
Yukarıdaki sözler 18-20 Ağustos günlerinde Ankara’daki bir otelin toplantı salonunda Mahmudiye Vakfı’nın tertip etmiş olup Allâme Şeyh Muhammed Ebu’l-Hüdâ el-Ya‘kûbî Hazretleri’nin irşad ve riyasetinde gerçekleşen el-Hikemü’l-Atâiyye derslerine katılan bir arkadaşın oturumların birinin çıkışında içindeki heyecanı en zirve noktasında ortaya koyan ifadelerinden yalnızca bazılarıydı.
Eserleri Türkçeye de çevrilen Suriyeli İslam alimi Mahammed Ebu'l Hüde el Yakubi'nin üç gün süren oturumuna Ankara'da büyük ilgi gördü.
Velut ve müdekkik bir ilim adamı
Suriye’deki meşhur ulemâ ailelerinden birine mensup Muhammed Ebu’l-Hüdâ el-Ya‘kûbî birçok İslami ilmi ileri düzeyde tahsil etmiş, gençlik yıllarından beri aruz ilmindeki behresini açıkça ortaya koyan şiirler nazmeden şairlik meziyetini hâiz, âlî ve nâdir birçok isnâdı elde etmiş ve sayısı her geçen gün artmaya devam eden çok sayıda talebe yetiştirmiş bu asrın müstesna ve etkili şahsiyetlerden biri olan âlim-muhaddis ve Şazelî tarikatında irşâd makamında bulunan bir mutasavvıftır. Bir kısmı Türkçeye de tercüme edilen hadis ilimleri, fıkıh, kelâm ve Arap dili alanlarında risale-kitap türünden irili ufaklı çok sayıda çalışma telif etmiş Şeyh el-Ya‘kûbî hâlihazırda yazım hayatını dinamik şekilde sürdüren velut ve aynı oranda mudakkik bir ilim adamıdır. Ankara’da üç günlük yoğun bir program şeklinde planlanıp İbn Atâullah el-İskenderî’ye (ö. 709/1309) ait el-Hikemü’l-Atâiyye eserinin Abdülmecid eş-Şernûbî’ye (ö. 1929) ait şerhle birlikte okunması suretiyle akdedilen dersler yukarıdaki pasajda kendisinden kısaca bahsedilen Muhammed el-Ya‘kûbî’nin ilmî ve manevi derinliğini zâhiren ve bâtınen ihsas eden eşi zor bulunacak anlardı. Bu kıymetli günlerden haftalar önce farklı mecralarda yapılan duyuruların ardından dünyanın ve Türkiye’nin farklı noktalarından yerli yabancı katılımcıların iştirak ettiği ve el-Ya‘kûbî Hazretleri’nin maiyetindeki el-Musafirun adlı ilahi grubunun derste dikkat çekilen hususlarla doğrudan irtibatı bulunan kasideleri okudukları söz konusu manevi ziyafet Vaiz Mete Gezer’in Muhammed el-Ya‘kûbî Hazretleri’ne ait 156 beyitten müteşekkil “el-Kâfiyyetü’l-Kâfiye” kasidesinin Türkçeye özenli tercümesi ve şerhiyle başlayıp Şeyh el-Ya‘kûbî tarafından Hikem metni ile üzerine yazılan şerhin okunmasıyla devam etti.
Manevi etkisi taze ve hayli sıcak dersler
Duyguların iradelere galebe çaldığı bazı vakitlerde gayet tabii seslerle ama samimiyetinden şüphe edilmeyecek biçimde getirilen tekbirler dışında kemâl-i edep içinde gerçekleştirilen dersleri müteakip verilen çay ve namaz molalarında salona hâkim olan coşkunun tavsifinde kelimelerin yetersiz kalacağını söylemek abartı olmayacaktır. Oturumların manevi etkisinin taze ve hayli sıcak olduğu mezkûr anlar; birbirini daha önce hiç görmeyen ve istisnai bir durum söz konusu olmazsa bundan sonra da görmeyecek olan ilim meraklılarından oluşan bu cemaatin ziyaret etme şerefine erenlerce oldukça maruf Mekke-Medine anılarını gözler önüne getiren hâli, deklanşör tuşlarının muhafaza etmekte zorlanacağı cinstendi. Salonun farklı köşelerinde ellerindeki kahve fincanlarından aldıkları yumuşak yudumlara eşlik eden hoş sohbetle meşgul mütebessim yüzler etrafa adeta nur saçıyordu. Biraz dikkat sonrasında fark edilen gözlerdeki yorgunluğu dostça kucaklayan huzur sayılı gün ve saatleri bir nebze de olsa vasfediyor gibiydi.
Dirilmeyi bekleyen kalpler bu derslere muhtaç
Okunan satırların etkisinin mütemadiyen arttığı ve tadının damaklarda kalacağı elden ele dolaşan altın kakmalı buhurdanlıklardan el-Ya‘kûbî Hazretleri’nin hafif tebessümüyle yumuşayan vakur simasını daha bir izhar eden yeşil cellabiyesine kadar birçok yönden belli olan üç günlük kısa lakin manevi hazzı bir o kadar yoğun bu eşi zor bulunur program Şeyh el-Ya‘kûbî’nin heyecanı henüz sükunet bulmamış tezellül hâlindeki kalpleri titreten duasını hasretle kovalayan âmin nidâları ve şükrünün edasında aciz kalınacak icazetlerin verilmesiyle nihayete erdi. Bu yazı ise başlarken kendisinden alıntıda bulunulan ve kendisine katılmamanın oldukça zor olduğu arayış içindeki dostun sözleriyle başladığı gibi bitse sezâdır: “Sizi bilmem ama uzun süredir manen yanına sığınıp feyzinden güç yettiğince istifade edeceğim birini arayan ben âlim-arif olan Şeyh el-Ya‘kûbî’yi henüz o salondan ayrılmadan özlemeye başladım. “Ankara”lar ve orada dirilmeyi sabırsızlıkla bekleyen kalpler bu tarz etkinliklere fazlasıyla muhtaç.”


