ABD Rusya rekabetinde: “Büyük Oyun”un mirası Düşünce Günlüğü Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak haber veriyor.
Doç. Dr. Furkan Kaya / Yeditepe Üniversitesi
Günümüzde ABD ile Rusya arasındaki çok yönlü çekişmeyi anlamak için, 19. yüzyılda Britanya ve Rusya imparatorlukları arasında yaşanan rekabeti hatırlamak önemlidir. “Büyük Oyun” olarak adlandırılan bu dönemde iki güç, Orta Asya ve Kafkasya üzerinde nüfuz elde edebilmek için yoğun bir mücadele yürüttü.
1830’da Britanya Hindistanı’nın valisi, Hindistan’dan başlayıp Türkiye, İran ve Afganistan üzerinden Buhara’ya kadar uzanan yeni bir ticaret koridoru inşa edilmesi emrini verdi. Bu hattın temel amacı, Rusya’nın Basra Körfezi’ndeki sıcak su limanlarına doğru ilerlemesini sınırlamaktı. Ancak bu politika, Rusya’nın Afganistan’ı tarafsızlaştırma ve kilit ticaret yollarını güvence altına alma stratejisiyle doğrudan çelişiyordu. “Büyük Oyun”, 1907’de İngiltere ile Rusya arasında imzalanan konvansiyon ile sona erdi. Anlaşmaya göre İran’da karşılıklı nüfuz alanları belirlendi, Tibet’e müdahale edilmemesi kararlaştırıldı ve Rusya, Britanya’nın Afganistan’daki etkisini kabul etti.
ADA ZİNCİRİ
Rusya, Avrupa ile Asya’nın birleştiği kara kütlesinin merkezinde yer alır. 1904’te İngiliz coğrafyacı Halford Mackinder, dünyayı üç bölgeye ayıran Heartland (Anakara) Teorisini ortaya attı. Bu teoriye göre; Amerika ve Avustralya “çevredeki adalar”dır, Britanya Adaları ve Japonya “dış adalar”dır, Afrika, Avrupa ve Asya ise “dünya adası”dır. Dünya adasının merkezinde, Volga Nehri’nden Yangtze Nehri’ne, Himalayalardan Arktik Okyanusu’na uzanan Anakara (Heartland) bulunur.
Mackinder, 1919’da meşhur ifadesini geliştirdi; “Doğu Avrupa’yı kontrol eden, Anakara’ya hâkim olur; Anakara’ya hâkim olan, Dünya Adası’nı kontrol eder.” Bu yaklaşım hem uyarı hem de öneri niteliğindeydi; etkili bir kara gücünün, deniz gücüne sahip Batı’yı dengeleyebileceğini; Doğu Avrupa’nın kontrolünün ise Anakara’nın gücünü sınırlamak için kritik olduğunu vurguluyordu. Mackinder, burayı “Eksen Alanı” (Pivot Area) olarak tanımladı.
Mackinder’in kara merkezli yaklaşımına karşılık, 1942’de Nicholas Spykman Rimland (Kenar Kuşak) Teorisini geliştirdi. Ona göre deniz güçleri, Avrasya’nın deniz kıyılarını —Batı Avrupa, Orta Doğu, Doğu Asya— kontrol ederek, kara temelli güçlerin birleşmesini engellemeli ve ticaret yollarına hükmetmelidir.
Bu strateji, Soğuk Savaş boyunca ABD’nin ve müttefiklerinin çevreleme politikalarının teorik temelini oluşturdu. 1952’de ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles, SSCB ve Çin’i çevrelemek amacıyla “ada zinciri” konseptini benimsedi; Japonya, Avustralya ve Filipinler gibi ülkeleri bu zincire dahil etti. Donald Trump döneminde Quad (ABD, Japonya, Avustralya, Hindistan) ile bu konsept yeniden canlandırılmaya çalışıldı.
RUSYA YA BÜYÜK BİR GÜÇTÜR YA DA HİÇBİR ŞEYDİR
Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD Başkanı Jimmy Carter’ın ulusal güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski, Avrasya’da tek bir gücün hegemonya kurmasını veya ABD’ye karşı birleşmesini engellemeyi temel hedef olarak tanımladı. Stratejisi, Rusya’yı askeri olarak yıpratırken Batı’nın enerji güvenliğinde kilit bir tedarikçi olarak tutmayı ve aynı zamanda parçalamayı hedefliyordu. Fakat Rus Avrasyacılığının artık sadece karada değil, açık denizlerde sancak göstermesi planlanan Rusya’nın “büyük güç olma” ilkesi kapsamında “Rusya ya büyük bir güçtür ya da hiçbir şeydir” anlayışıyla Rus Devlet Başkanı Putin, yeni dünya düzenini şekillendirmek için küresel olaylara müdahale etme zorunluluğunda olduğunu ilan etmiştir. Ukrayna Savaşı’nın temelinde de hem ülkenin jeopolitik öneminin ve batının güdümüne girmesinin önlenmesinin Rus Avrasyacılığı doktrini bakımından kritik olması hem de “ön bahçesi” olarak gördüğü Doğu Avrupa ülkelerinden Ukrayna’nın da kaybedilmesi durumunda önlenemez jeopolitik geri çekilmenin Rusya’nın yeniden çöküşüyle neticeleneceğini düşünmektedir. Bu bağlamda Brzezinski’nin anlayışı çerçevesinde Kafkasya, enerji rezervlerinin ışığında bilhassa yatırımcılara ve politik nüfuz kurmaya çalışan küresel ve bölgesel güçlerin enerji ve dış politikalarının entegrasyonunu açıklıyor. Azerbaycan, Avrasya’nın jeopolitik merkezi olarak görülürken, Brzezinski için Bakü’nün Moskova’dan bağımsız hareket etmesi, Türkistan coğrafyasının da siyasi davranışlarını olumlu etkileyecektir.
2005’te Vladimir Putin, Sovyetler Birliği’nin dağılmasını “yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi” olarak tanımladı. Ancak bu söylem, Sovyet sınırlarını aynen yeniden kurma niyeti olarak değil; devlet otoritesinin zayıflamasına karşı milliyetçi ve merkeziyetçi bir duruşun ifadesi olarak görülmelidir. Putin, 2001’de başkanlık koltuğuna oturduğunda, Boris Yeltsin’den ekonomik ve siyasi anlamda çökmüş bir ülke devralmıştı. 1917-1990 arasında iki kez devlet otoritesi çöken Rusya, bu kez Putin döneminde güçlü merkezi yönetim ve muhafazakâr-milliyetçi bir vizyonla yeniden toparlanma sürecine girdi.
YENİ OYUN
Günümüzde “Yeni İpek Yolu”nun en önemli hatlarından biri olan Orta Koridor içinde yer alan Zengezur Koridoru, Türkiye açısından Türk dünyasına doğrudan kara bağlantısı, enerji güvenliği ve lojistik üstünlük anlamına geliyor. Kafkasya’da güç dengelerini değiştirebilecek bu hat, Türkiye’yi Asya-Avrupa ticaretinde ana aktör ve bölgesinde denge unsuru konumuna getirebilir.
Ancak bu koridor, Batı blokuna da Rusya, Çin ve İran gibi Doğu Bloku aktörlerini çevreleme fırsatı sunabilir. Bu durum, Avrasya entegrasyonunun ve bağlantı projelerinin yeni biçimler almasına yol açabilir. Çin’in öncülük ettiği Yeni İpek Yolları, Rusya’nın yönlendirdiği Avrasya Ekonomik Birliği, Avrasya Altyapı Yatırım Bankası ve Uluslararası Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru gibi girişimler, dünyayı “yeni bir oyuna” zorluyor.


