“ABD üssünün gölgesinde güvenlik şemsiyesi delindi”: İsrail’in Doha saldırısı bölgesel denklemi nasıl çatlatıyor? Dış Haberler
SonTurkHaber.com, Haberturk kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Hamas liderliği, 2012’de Suriye iç savaşının derinleşmesiyle Şam’dan ayrıldıktan sonra, uzun yıllardır Katar’da kendisine güvenli bir siyasi üs buldu. Doha yalnızca Hamas’ın siyasi büro üyelerine ev sahipliği yapmakla kalmadı; aynı zamanda İsrail ile Hamas arasındaki dolaylı temasların en kritik mekânı haline geldi.
Özellikle 7 Ekim 2023’te başlayan savaşın ardından Katar, Gazze’deki esir takası ve ateşkes müzakerelerinin kilit arabulucusu konumuna yükseldi. İsrail ve ABD’li yetkililerin defalarca Doha’ya giderek Katar hükümetinin aracılığıyla Hamas’la masaya oturması, bu şehrin diplomatik denklemdeki önemini daha da pekiştirdi.
Ancak tam da bu rolün gölgesinde, İsrail bugüne kadar düşman olarak tanımlamadığı Katar’a karşı tarihi bir ilk igerçekleştirdi. Doha’da hedef alınan bina, Hamas’ın siyasi liderliğinin Washington’ın son ateşkes önerisini tartışmak üzere toplandığı mekândı. Dolayısıyla saldırı, sıradan bir askeri operasyon değil; hem Katar’ın bölgesel arabuluculuk misyonuna hem de ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük askeri üssüne ev sahipliği yapan bir başkentin egemenliğine yönelik pervasız bir meydan okuma olarak kayda geçti.
“Başarı” mı, stratejik sabotaj mı?
Saldırının ertesi günü itibarıyla hedeflerin gerçekten vurulup vurulmadığına ilişkin bağımsız ve teyitli bir veri yoktu. Hamas ve Katar, siyasi liderlerin zarar görmediğini duyurdu; ancak İsrail’in geçmiş operasyonel pratiği dikkate alındığında ardıl (takip) saldırıların gelme ihtimali masada duruyor. Bu tablo, sahadaki “anlık başarı” ölçümünden ziyade, uzatılmış baskı stratejisi ve psikolojik yıpratma hedefiyle okunmalı.
Siyasi Omurgayı Kırma GirişimiGazze’de Hamas’ın askerî liderliğinin önemli kısmı son 23 ayda hedef alındı. Bu dinamik, Katar ve diğer ülkelerde yaşayan siyasi liderliği karar süreçlerinin merkezine itti.
Doha’daki hamlenin stratejik amacı, tam da bu dış siyasi omurgayı kırmak ve müzakere masasını devirmek: İsrail yalnızca silahlı komutayı değil, siyasi kanadı da dokunulabilir ilan ederek, örgütün “müzakere edilebilir” kapasitesini daraltmayı hedefliyor.
Bu, rehine–ateşkes hattında muhataplığa dayalı diplomasiyi teknik olarak da sabote eden bir eşik.
Müzakere mimarisi üzerindeki etki: Masayı dağıt, savaşı derinleştirDoha, esir takası ve ateşkes başlıklarında dolaylı temasların düğüm noktasıydı. Siyasi liderlik devre dışı bırakıldığında İsrail’in muhatabı kim olacak?
Tünellerdeki askeri çekirdekle askeri liderlikle güvenli ve sürekli temas kurmak neredeyse imkânsız. Bunun anlamı: müzakere kapasitesinin çökmesi, rehine dosyasının kilitlenmesi ve kara işgalinin derinleşmesi ihtimalinin artması.
Saldırı, askerî çözümü yegâne seçenek olarak dayatan bir siyasal mühendislik denemesi.
Uluslararası hukuk ve emsal niteliği: Egemenliğe saldırı, kurallara meydan okumaBu eylem, Katar’ın egemenliğinin açık ihlali. İsrail, daha önce müzakere zemini olarak defalarca kullandığı Doha’ya karşı ilk kez doğrudan askerî güç uyguladı. Uluslararası hukuk düzleminde bu, BM Şartı’nın kuvvet kullanma yasağına(md. 2/4) aykırılık iddiasını doğurur; “önleyici meşru müdafaa”, “orantı” ve “zorunluluk” testlerini karşılamak son derece güçtür.
Tarihsel benzetmeler—1985’te Tunus’ta FKÖ karargâhının bombalanması ya da 1970’lerde Avrupa’daki hedefli suikastlar—akla gelse de, Doha saldırısı daha tehlikeli bir emsal:
Katar, 2022’den beri ABD tarafından“NATO-dışı Önemli Müttefik” (MNNA) statüsünde ve El-Udeid gibi ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük üssüne ev sahipliği yapıyor. Katar ayrıcabölgesel arabulucu kimliğiyle tanınıyor.
Bu bağlamda İsrail’in tek taraflı eylemi, yalnız Katar’a değil, arabuluculuk kurumunun tarafsızlığına ve ABD güvenlik mimarisinin inandırıcılığına da açık meydan okuma olarak algılandı. Eğer bu tür ekstraterritoryal saldırılar “olağan” hale gelirse, üçüncü ülkelerde siyasi liderliğe yönelik hedefli şiddet “yeni normal” olarak emsal teşkil eder; bu da diplomasi alanını kriminalize eden ve müzakere güvenliğini ortadan kaldıran bir eğilim yaratır.
Doha hamlesi, kısa vadeli “başarı” skorundan çok, müzakereyi işlemez kılan ve bölgesel çatışmayı derinleştiren bir stratejik sabotaj olarak okunmalı. Egemenlik ihlali ve hukuki meşruiyet krizinin yanı sıra, rehine–ateşkes dosyasını muhatapsız bırakarak uzun savaş senaryosunu besliyor; arabuluculara “güvendesiniz” ilkesini fiilen hükümsüzleştiriyor.
Rehineler çıkmazda mı?Gazze’de 700 günü aşan savaş boyunca Hamas’ın elinde tuttuğu İsrailli rehineler, müzakere dosyasının kalbinde yer aldı. Bugün hâlâ 20’sinin hayatta, 28’inin ölmüş olabileceği tahmin ediliyor. Doha saldırısı, bu dosyayı fiilen çıkmaza sürüklüyor.
Çünkü siyasi liderlik devre dışı bırakılırsa, İsrail kiminle pazarlık yapacak? Gazze tünellerindeki askeri liderlerle iletişim kanalları sıfır; bu nedenle rehine takası ve ateşkes anlaşması teknik olarak imkânsıza yakın hale geliyor.
Türkiye’den bakıldığında bu saldırı, yalnızca Hamas’ı değil, rehinelerin hayatını da bilinçli bir şekilde tehlikeye atma girişimi.
ABD ve Trump’ın rolüTrump yönetimi, saldırının ardından hızla “bilgimiz yoktu” söylemine geçti. Ancak Katar gibi stratejik bir merkezde, ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük askeri üssünün gölgesinde İsrail’in böyle bir saldırıyı Washington’dan habersiz yapması mümkün değil. Dolayısıyla bölgede algı net: ABD, ya doğrudan ya da sessiz onayla bu saldırının içindedir.
Trump’ın Netanyahu’ya bedel ödetmediği de ortada. Eğer Trump ilerleyen süreçte Netanyahu’ya baskı yapıp rehine serbest bırakma ve ateşkes için masayı zorlamazsa, bu saldırı yalnızca İsrail’in elini güçlendirmiş olacak.
Katar bölgedeki önemli bir ekonomik merkez ve devasa bir Amerikan askeri üssüne ev sahipliği yapıyor.
İsrail'in, en yakın ve en önemli müttefiki olan ABD'nin arkasından bu ülkedeki bir hedefi bombalaması güvenin dramatik bir şekilde ihlali anlamına gelir. Netanyahu, Trump yönetimi ile ilişkilerinde bu eyleminden dolayı bir bedel ödedi mi? Şu ana kadar cevap hayır gibi görünüyor ve bu nedenle Washington'dan gelen mesajlar pek ikna edici değil.
Bu durum ancak Trump'ın Netanyahu'ya kapsamlı bir rehine serbest bırakma ve ateşkes anlaşması yoluyla savaşı sona erdirmesi için baskısını artırması halinde değişebilir.
Katar arabuluculuktan çekiliyor mu?Doha yönetimi saldırının hemen ardından, İsrail ile Hamas arasındaki arabuluculuk rolünü askıya aldığını açıkladı. Bu karar, beklenen bir refleks olsa da kritik soru şudur: Geçici bir tepki mi, yoksa stratejik bir kopuş mu?
Trump’ın Katarlılara “bir daha tekrarlanmayacak” güvencesi verdiği konuşuluyor. Ancak güvenin kırıldığı bir noktada arabuluculuk masasına dönüş kolay değil. Bu durum, ABD–Katar–Mısır üçgenindeki diplomasi mimarisini derinden sarstı.
Trump yönetiminin İsrail saldırısından uzaklaşmaya çalışması çok kısa sürdü ve birkaç saat içinde bu konuda Amerikan eleştirilerinin ipuçları bile ortaya çıktı. Yine de bölgede bu olayların bu şekilde yorumlanmasına inanan çok az kişi var.
Netanyahu, Trump yönetimi ile ilişkilerinde bu eyleminden dolayı bir bedel ödedi mi? Şu ana kadar cevap hayır gibi görünüyor ve bu nedenle Washington'dan gelen mesajlar pek ikna edici değil. Bu durum ancak Trump'ın Netanyahu'ya kapsamlı bir rehine serbest bırakma ve ateşkes anlaşması yoluyla savaşı sona erdirmesi için baskısını artırması halinde değişebilir.
Kara harekâtı kaçınılmaz mı?Eğer rehine anlaşması artık gündemden kalkmışsa ve Trump Netanyahu'ya baskı uygulayarak tutumunu değiştirmeye niyetli değilse sonuç bellidir: İsrail'in Gazze Şehri'nin derinliklerine doğru işgali genişletmesi kaçınılmaz hale gelir ve bunun tüm zorlu sonuçları da beraberinde gelir. Eğer müzakere kanalı kapanırsa, İsrail’in Gazze’de kara işgalini derinleştirmesi kaçınılmaz. Netanyahu hükümeti, siyasi liderleri hedef alarak aslında başından beri istediği tabloyu yaratmış olabilir: Masasız, yalnızca askeri çözüm.
Netanyahu'nun başından beri amacının Hamas'ın müzakerecilerini ortadan kaldırmak, başarılı müzakerelerin önünü kesmek ve tek seçenek olarak askeri işgal sürecini genişletmek. Bu anlamda saldırı muhtemelen amacına ulaşmıştır hem de en kötü şekilde.
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn gibi diğer ABD müttefikleri de saldırıyı kınadı. Bu ülkeler, İsrail'e karşı askeri veya ticari yaptırımlarla tepki vermesi beklenmiyor ancak bu durum, Arap ülkelerinin diğer küresel güçlerle daha güçlü ekonomik, siyasi hatta askeri bağlar kurarak ittifaklarını çeşitlendirme çabalarını hızlandırabilir. Çin, Rusya gibi ülkeleri daha sık ortada görebiliriz.
Türkiye’den okunduğunda bu saldırı, İsrail’in barışa değil, savaşa oynadığını ve Gazze’deki işgalini derinleştirmek için her yolu denediğini gösteriyor.
Arap dünyasının tepkisi: Dışişleri bakanları seviyesinde kınamaDoha saldırısı Arap başkentlerinde büyük öfke yarattı. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, dışişleri bakanları düzeyinde açıklamalar yaparak saldırıyı kınadı.
Bu, sıradan bir tepki değil; diplomatik hiyerarşide önemli bir seviyeye işaret ediyor. Ancak uzmanlar, bu tepkilerin askeri ya da ekonomik yaptırımlara dönüşmesini beklemiyor. Yine de saldırı, Körfez ülkelerini ABD güvenlik garantilerini sorgulamaya ve yeni ittifaklar aramaya zorlayabilir.
Bahreyn merkezli IISS uzmanı Hasan Alhasan’ın ifadesiyle: “Katar’a yapılan saldırı, Körfez için kırmızı çizgiyi aşmak demektir. İsrail artık Körfez güvenliği için doğrudan bir tehdittir.”
ABD’nin güvenlik şemsiyesi delik deşikDoha, yalnızca bölgesel bir başkent değil; aynı zamanda dünyanın en büyük yatırım fonlarından birine ev sahipliği yapan bir finans merkezi. Bu merkezde İsrail’in saldırı düzenlemesi, ABD’nin güvenlik şemsiyesinin kâğıt üzerinde kaldığını gözler önüne serdi.
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nden Ellie Geranmayeh’in sözleri bölgeyi özetliyor: “ABD üslerine ev sahipliği yapan bir Arap ülkesi ya da NATO üyesi Türkiye bile, ABD’nin en yakın müttefiki Katar’a saldırırsa, yüksek bedeller ödeyerek elde ettiği Amerikan güvenlik şemsiyesini sorgulamak zorunda kalır.”
Türkiye’den bakıldığındaAnkara için Doha saldırısı, yalnızca Filistin meselesi değil, tüm bölgesel güvenlik denklemine yönelmiş bir tehdit. İsrail’in işgalci ve soykırımcı politikaları artık bölge başkentlerini hedef alıyor. Türkiye kamuoyuna göre bu saldırı, Arap devletlerini de suskunluklarını bozmak zorunda bırakacak bir eşik. Çünkü mesele artık yalnızca Gazze’nin özgürlüğü değil; Körfez ülkelerinin de bağımsızlığı ve güvenliği.
Paradigma kayması
Doha saldırısı, bir hava operasyonundan öte anlam taşıyor. Bu saldırı;
Müzakere sürecini çökertti, ABD güvenlik şemsiyesini deldi, Körfez güvenliğini doğrudan tehdit etti.
İsrail’in işgal ve soykırım politikaları, artık arabulucuların başkentlerine sıçramış durumda. Arap dışişleri bakanlarının kınamaları önemli, ancak bu açıklamalar somut caydırıcılığa dönüşmezse, Ortadoğu İsrail’in serbest av sahası haline gelecek. Türkiye’den bakıldığında soru nettir: Arap dünyası bu saldırıyı yalnızca kınamayla mı geçiştirecek, yoksa bölgesel güvenliği gerçekten yeniden inşa edecek mi?


