Afganistan: Yeni bir başlangıca imkân vermek Düşünce Günlüğü Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Abdullah Zerrar Cengiz - Güney Asya Bölge Uzmanı
Afganistan, son yarım yüzyılda savaşın, işgalin, iç çekişmelerin ve toplumsal kırılmaların en ağırını yaşamış coğrafyalardan biri. Ancak bunca felakete rağmen hâlâ ayakta kalan, dirençli ve umudunu kaybetmeyen bir halkı da içinde taşıyor. Bugün, Taliban’ın iktidarda olduğu “İslam Emirliği” için en çok sorulan soru şu: Bu ülke yeniden huzura ve refaha kavuşabilir mi? Bu sorudan yola çıkarak meseleyi biraz daha geriden bakarak ele almaya çalışalım.
BİR DİRENİŞİN GÖLGESİNDE KAYIP NESİLLER
Gazneli Mahmud’dan Gurlulara ve nihayetinde Baburlular’dan Nadir Şah’a kadar bölgenin bütün değişim dinamiklerinde yer almış ve bir zamanlar Hindistan’ın kaderini değiştiren bu savaşçı Afgan milletinin, İngiliz işgalinden sonra içine düştüğü derin yoksulluğun telafisi için daha kaç iç savaş, kaç neslin yitmesi gerekecekti? Açlık, yoksulluk, yetimlik, dul kalan kadınlar ve sakatlık bu ülkenin değişmeyen kaderi hâline geldi.
Osmanlı sonrası bozulan dünya düzeninde, Batıcılığın dayattığı kültürel sömürgecilik ve emperyalist ilerlemecilik, sadece Afganistan’da değil tüm İslam coğrafyasında bir kimlik bunalımı doğurdu. Laiklik, din karşıtlığı, komünizm, milliyetçilik ve seküler hayat tarzı bu topraklara dışardan gelen etkilerle empoze edildi. Bu travmanın ilk adımları, Rus yanlısı yönetimlerin ülkeyi Moskova’ya teslim etmesiyle atıldı. Ardından gelen Batılı ülkeler ise, “demokrasi” söylemiyle geldikleri Afganistan’da, halkın payına yalnızca kan, gözyaşı, yıkım ve yoksulluk düşürdü.
BAŞLANGIÇ NOKTASI: GÖRECE GÜVENLİK
Taliban’ın iktidara gelişinden bu yana, ülke genelinde emniyet sağlandığı ve ciddi güvenlik sorunlarının neredeyse bittiği gözlemleniyor. Yol kesmeler, hırsızlıklar, adam kaçırmalar, şehir merkezlerindeki çatışmalar ve bombalı saldırılar büyük ölçüde son bulmuş durumda. Bu durum, halkın gündelik yaşamına nefes alma imkânı tanıyor. Elbette bu tablo eksiksiz değil. Ama bu görece güvenlik ortamı, barışçıl bir yeniden inşa süreci için bir temel olabilir. Burada önemli olan, Taliban’ın sağladığı bu güvenliği, kamu kurumlarında yayacağı kapsayıcı bir yönetişim anlayışı, ehliyet ve liyakat esasıyla taçlandırmasıdır.
POTANSİYEL HÂLÂ MEVCUT
Afganistan doğal kaynaklar açısından zengin olsa da bugün 40 yılı aşan savaş sürecinde yatırım yapılamayan topraklarda, iş bulamayan genç ve çalışkan bir nüfusa da sahip. Jeopolitik ve jeostratejik bir konuma sahip olması bu ülkeyi daha da ayrıcalıklı kılıyor. Tüm bu özellikler, doğru politikalar, adil ve sürdürülebilir uluslararası destekle bir kalkınma modeline dönüştürülebilir. Ancak bunun için ülkenin ekonomik izolasyondan çıkarılması gerekiyor. Afgan halkı çalışmak, üretmek ve geleceğini kendi eliyle kurmak istiyor.
Uluslararası toplum ise bu noktada bir yol ayrımında: Ya geçmiş hataları tekrarlayarak Afganistan’ı yalnızlığa itmeye devam edecek ya da yapıcı diyalog ve kontrollü destekle halkın ayağa kalkmasına yardımcı olacak. Afganistan’a yapılacak şartlı yatırımlar ve samimi yardımlar hem ülkedeki bazı değişmez sanılan eğilimleri yumuşatacak hem de bölgesel istikrara ciddi bir katkı sağlayacaktır.
ÜLKENİN GELECEĞİ KADINLARIN ELİNDE YÜKSELEBİLİR
Afganistan’ın geleceği için en stratejik alan eğitimdir. Batılı kurumların kız çocuklarının okutulması, kadınların toplumsal hayata yeniden kazandırılması üzerinden Taliban rejimine yüklenmesi hala eski sabit fikirleri ve önyargılarıyla meseleye baktıklarını ve Afganistan’a bakış açıları ve vizyonlarında pek bir şey değişmediğini ortaya koyuyor. Uzaktan bakıldığında kadının toplumdaki yeri ve kız çocuklarının eğitimden yoksun bırakılması gibi eleştiriler hemen karşımıza çıksa da binlerce şehit hanımının ve kız çocuklarının topluma kazandırılmasının Afganistan’ın geleceğini inşa edebilecek kapasitede bir yoğunlukla ülke için ciddi bir kazanım olacağının Taliban rejimi açısından da göz ardı edilemeyeceğini, bu yüzden karşımızda kendileri ile savaşmış olsalar da toplumun her kesiminden dul ve yetimlere sahip çıkılması gerektiğini düşünen ve bunun için önemli adımlar atan bir Taliban olduğunu da bilmek gerekiyor.
Tek sorun bu süreci Batı’nın dayattığı şekilde mi yürütmesi gerekiyor yoksa kendi doğruları üzerinden yürüterek bu sessiz çoğunluğun Afgan toplumuna entegre edilerek katma değer üretmesini sağlaması mı gerekiyor noktasında… Bu süreci başarı ile yürüten Taliban hem toplumsal uzlaşının hem de sürekli bir insan hakkı ihlali olarak karşısına çıkarılan, kızların eğitimi ve kadınların toplumdaki yeri konusunu, aynı zamanda ulusal kalkınmasının bir anahtarı olarak karşısında bulabilir. Taliban yönetiminin, havalimanlarında kadın çalışan istihdamı sağladığı gibi başka bir çok alanda atacağı her adım, uluslararası kamuoyunun da bakışını dönüştürebilecek etkiye sahip olacaktır.
Taliban’ın öngördüğü ve kabul edilebilir şekilde Afgan kadınlarının toplumsal hayata daha aktif katılması, Afganistan’ın dünyaya açılan en güçlü kapısı olabilir. Bu konuda yapılacak teşvik edici yerel ve diplomatik çabalar, toplumsal dönüşümün hızını daha da artırabilir.
YENİ BİR DİPLOMATİK YAKLAŞIMA İHTİYAÇ VAR
Uluslararası toplumun Afganistan’a yaklaşımında yeniden düşünmeye ihtiyacı var. On yıllar süren askeri müdahalelerden sonra, artık çözümün müzakere, sabır ve anlayışta olduğu kabul edilmeli. Taliban yönetimiyle kurulacak diyalogda, kırmızı çizgiler korunurken, karşılıklı güvene dayalı bir süreç tasarlanması öngörülebilir. Afganistan yalnız bırakıldığında yalnızca kendi içinde değil, bölgesel dengelerde de istikrarsızlık yaratma potansiyeline sahip. Oysa sağduyulu, akıllı ve insan odaklı diplomasiyle bu topraklar bölgede ciddi bir barış köprüsüne dönüşebilir.
TARİHİ FIRSAT KAPIDA
Afganistan bir kez daha tarihî bir dönemeçte. Taliban yönetimi, geçmişin tecrübelerinden ders çıkararak halkın beklentilerini gözetme eğilimi gösteriyor. Bu tutum devam ettiği sürece bu topraklar karanlık bir geçmişten aydınlık bir geleceğe yönelme fırsatı yakalayabilir. Ama bu fırsat sadece içerideki iradeye değil, dışarıdan sağlanacak adil ve kapsayıcı bir desteğe de bağlı.
Uluslararası güçler, Afganistan’ı yalnız bırakmak yerine, şartlara bağlı pozitif bir angajman politikası izlemeli. Bu sadece Afgan halkının değil, tüm bölgenin huzuru için en doğru strateji olacaktır. Çünkü Afganistan yeniden ayağa kalkarsa, bu sadece bir ülkenin değil, tüm insanlığın ortak vicdanının onarılması anlamına da gelecektir. Mesele zaman, sadece, birazcık zaman…


