Yeni kaos düzeni Düşünce Günlüğü Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Dr. Emine Çelik / Uluslararası Güvenlik Uzmanı
İsrail’in 7 Ekim sonrasında giderek artan orantısız güç kullanımın etkileri Gazze başta olmak üzere Filistin, Lübnan, İran ve Suriye sahalarında aktif bir şekilde gözlemlendi. Öyle ki sivil asker ayrımı gözetmeyen saldırılar özellikle Gazze’de insan hakları ihlallerinin yaşanmasına neden oldu. Son günlerde ise Suriye’de artan İsrail ve İsrail destekli Dürzi grupların Suriye yönetiminin meşruiyetini ortadan kaldırmaya yönelik saldırıları da İsrail’in bölgesel yayılmacılığında yeni bir kaos sistemini tetikledi.
İsrail’in sözde güvenlik gerekçesiyle düzenlediği saldırılarda geleneksel savaş kurallarından saparak hibrit ve asimetrik tehditlere yanıt üretmeyi amaçlayan iki temel doktrini kullandığını söyleyebiliriz. Söz konusu bu doktrinler Periferi (çerçeveleme) ve Dahiya olarak isimlendirilmiştir. Periferi doktrini; önleyici ve proaktif saldırılarla ön plana çıkarken, Dahiya doktrini sivil altyapı, kritik tesis ve yapılara yönelik orantısız güç kullanımı ile düşman olarak nitelendirilen ülke ve yapıların iradesini kırmayı ve cezalandırmayı hedeflemektedir.
NETANYAHU’NUN SURİYE HAYALİ
Esed rejimin devrilmesinin hemen akabinde İsrail Suriye’deki Ahmet Şara liderliğindeki yeni yönetimi potansiyel bir güvenlik tehdidi olarak görmeye başladı ve preferi doktrinini hayata geçirdi. Devrimi takip eden iki gün içerisinde İsrail, Suriye ordusuna ait silah ve stoklarının çoğunu imha eden yaklaşık 500 hava saldırısı düzenledi. Golan Tepeleri’nde konuşlu kara kuvvetlerini Suriye topraklarının daha derinlerine ilerleterek (1974 tarihli geri çekilme anlaşmasıyla kurulan 235 kilometrelik alana) köylerde dokuz karakol kurmak suretiyle kontrol noktaları oluşturdu. İsrail işgaline karşı koyan Suriyelilere karşı İsrail ordusu ani baskınlar düzenledi ve baskınları protesto eden sivillere geniş çaplı ateş açtı. Ana hedefinin ise Suriye’nin güney kısmına uzanan askerden arındırılmış bir bölge olduğunu açıkça ortaya koydu.
Suriye’nin güneybatısında yer alan Dürzi azınlığa ulaşarak, Dürzileri Suriye yönetiminin düzenleyeceği herhangi bir saldırıdan koruyacağına dair söz verdi. Ek olarak İsrail, Esed rejimine uygulanan sert ABD yaptırımlarını Şara yönetimine karşı bir koz olarak kullanmasına ilişkin Trump’a yoğun baskı gerçekleştirdi. Lakin Türkiye’nin diplomatik adımları, Körfez ülkelerinin Suriye’deki yeni yönetim ile birlikte gerçekleştirdiği iş birliği potansiyeli ve Avrupa’nın bölgedeki kaosun sona ermesine yönelik adımları İsrail hükümetinin “göreceli” baskısını engelledi.
İKİ TEMEL DOKTRİN
13 Temmuz tarihine gelindiğinde ise İsrail destekli Dürziler ile bölgedeki Bedeviler arasında yaşanılan çatışmalar Suriye’deki mezhepsel fay hatlarını tetikledi. Şara yönetimindeki merkezî hükümetin 14-16 Temmuz tarihleri arasında Suveyda’daki iç karışıklığı önlemeye yönelik hamlesine karşılık ise İsrail Suriye’de özellikle Şam’a yönelik hava saldırısında buldu. Genelkurmay Başkanlığı’nın ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı gibi sembolik hedeflere yönelik ağır bombardıman, Şam’daki sivil yerleşim yerlerine ve bazı altyapıları da zarar verdi. İsrail Gazze, Lübnan ve İran’dan sonra sözde “Dürzi dostlarını koruma” söylemi altında orantısız güç kullanarak Dahiya doktrinini hayata geçirmiş oldu.
İsrail’in güvenlik stratejisinde Periferi ve Dahiya doktrinleri birbirilerini tamamlayan iki sütun. Periferi ile bir yandan henüz tehdit algısı aktif olmadan önce imha etme stratejisi yürütülürken, diğer yandan düşman olarak nitelendirilen yapı ve devletlere Dahiya doktrini uygulanarak sivillere yönelik acımasız bir yıkımla caydırıcılık sağlanıyor. İsrail’in bölgeyi kaosa sürükleyen doktrin temelli saldırıları uluslararası hukukta ise ciddi sorunları beraberinde getiriyor. BM 51. maddesi gereğince “meşru müdafaa hakkının” önleyici saldırı biçimi olarak İsrail tarafından kullanması uluslararası hukuk bağlamında gri alan olarak nitelendirilirken, sivillerin, altyapıların hedef olarak bilinçli şekilde imhası ise savaş suçu olarak değerlendirilmekte. Bu bağlamda da İsrail’in hukuksuzluğunun açıkça ortaya çıktığı saldırılarda sözde güvenlik politikalarının yalnızca birer askeri tercih değil, aynı zamanda bölgesel yayılmacılığın da birer stratejik refleks haline geldiğini söyleyebiliriz. Ek olarak İsrail’in uyguladığı güvenlik doktrinleri sadece askeri sahada değil, etno-politik mühendislik aracı olarak da kullanılmakta.
BÖLGESEL KRİZİ TETİKLER
7 Ekim itibarıyla İsrail’in Gazze’de işlediği soykırım, Lübnan, İran ve akabinde de Suriye’deki tutumu, Netanyahu’nun İsrail toplumunu etki altına alan ve sayısız skandalla ayakta duran hükümetinin kriz duygusunun sürdürülmesini sağlarken; uluslararası kamuoyunda ise uluslararası kamu kurum ve kuruluşların tüm bu suçlara yönelik yaptırım gücünün etkisizliğini gözler önüne serdi. Suriye’de yaşanılan son gelişmelere bakıldığında ise ifade etmek gerekir ki Netanyahu hükümetinin Suriye’de Şara kontrolünde güçlü bir merkezi hükümet tarafından yönetilen birleşik bir Suriye görmek istemediği açık. Netanyahu hükümeti Kuzey’de SDG’nin, güneyde ise Dürzi ve Bedevilerin kontrolündeki bölgelerle ilgilenen zayıf bir merkezi hükümet istiyor. İstikrarsız bir Suriye devlet mekanizmasının ise hem bölgesel hem de Türkiye bağlamında birçok güvenlik krizini tetikleyeceği açık…


