Afganistan’da kırmızı çizgiler ve kız çocuklarının eğitimi meselesi Yasin Aktay
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Kabil’in caddelerinde arabalarımız kaotik bir trafiğin içinden kendine yol bularak gitmeye çalışırken dikkatimizi en çok çeken konulardan biri neredeyse hiç veya çok az trafik ışığının olması. Son sürat birbirine doğru gitmekte olan araçlar son anda bir manevrayla çarpışmaktan kurtarıp yollarına hiçbir şey olmamış gibi devam ediyorlar. Bu Türkiye’deki veya Avrupa’daki trafik düzenine alışık birilerinin kolay anlayabileceği bir durum değil. Kaos içinde bir düzen var ve işliyor.
Ama bu vesileyle öğrendiğimiz bir şey oluyor. 4 yıldır ülkenin idaresini ikinci kez üstlenmiş olan İslam Emirliği trafik düzenini kurabilmek için gerekli kuralları koymuş ama yaptırımı olmayan kurallar bunlar.
Özellikle para cezası uygulanmıyor hiç, çünkü parayla cezalandırmak Hanefi fıkhı açısından caiz görülmediği için Emirlik bunun yolunu açmıyor
. Bunu da modern dünyanın ölçüleriyle yoğrulmuş bir akılla anlamak mümkün değil tabi.
Her şeyin altında bir pragmatizm veya bir şekilde yolsuzluk aramaya ve hatta bulmaya alışmış olanlar için bu kadar büyük bir gelir kaynağının sırf bir fıkıh kuralına uymadığı için gözden çıkarılabiliyor olması nasıl anlaşılabilir?
İmkansızın politikası dediğimiz duruma bu da mükemmel bir örnek oluşturuyor aslında.
Wael b. Hallaq, “İmkânsız Devlet: Modern Çağda Bir İslam Devleti Niçin Mümkün Değildir?”
isimli kitabını yazdığında çağımızda tamamen ahlaki esasları gözeten böyle bir devletin mümkün olamayacağını söylüyordu da Taliban tam bunun aksini kanıtlamaya çalışıyor gibi.
Modern devlet tabiatı itibariyle ahlaksızdır ve her seviyede ahlakı gözeten İslam’ın bugünkü bir devlet yapısı içinde temsil edilmesi bile mümkün değildir, ezcümle Hallaq’a göre.
Gerçekten olacaksa, olabilecekse, moderniteyi, modern devletin ölçülerini, uluslararası dengeleri, dünya düzenini ve önceliklerini umursamaması gerekiyor tabi. Nitekim umursamıyor hiçbirini Taliban.
Ziyaret ettiğimiz bakanların her birinin kişiliğine, tarzına, konuşma biçimine, felsefelerine sinmiş ortak özellikler,
inananlara karşı, halka inanılmaz bir tevazu ama düşmana karşı da aynı ölçüde inanılmaz bir özgüven ve umursamazlık.
Bizi ilgilendiren tek şey Allah’ın şeriatının ölçüleri. Bu bizim her zaman aşılmayacak kırmızı çizgimiz.
Egemen olan istisnayı koyandır diyor ya çağdaş iktidar teorileri. Taliban’ın en üst düzey yöneticilerinin hiçbirinin egemen olmak gibi bir derdi yok.
Bilakis onlar için egemen olan sadece Allah’tır, O’nun Şeriatıdır, ona istisna koyabilmek bugün dünyanın bütün süper güçlerini sırayla dize getiren Taliban’ın bile iddiası veya haddi değildir. Tam da bu hassasiyetle zaten birçok konuda o Şeriat’ın çizgilerini hassasiyetle anlayıp takip etmeye çalışıyorlar.
Taliban yönetimini iki hafta öncesine kadar resmen tanıyan bir devlet yoktu, ta ki geçen hafta Rusya tanıyıncaya kadar. Ancak
100’ün üstünde devletle fiilen her türlü diplomatik ve ticari ilişkileri var. Rusya tanıdıktan sonra başka ülkelerin de resmen tanımasını beklese de bu beklenti onu; duruşu, inançları ve İslam Şeriatı’na ve ahlakına bağlılığı üzerine herhangi bir pazarlığa açık tutmuyor. En çok eleştirildiği husus, kız öğrencilerinin lise ve üniversitelerde okutulmaması meselesi.
Bu hususta
Milli Eğitim Bakanı Mevlevi Habibullah Ağa
ile bakanlık binası dışında bir medresede bir akşam yemeğinde buluşmuşken konuşma fırsatı bulduk. Medrese kendi yeğeni bir Taliban komutanının yüzlerce öğrencisi bulunan alabildiğine sade bir eğitim kurumu. Son derece mütevazı, öğrencilerle bir arada, hiçbir protokol uygulaması olmaksızın sessiz sedasız gelip medresenin en üst katındaki açık terasta onlarca misafirin arasına gelip kuruldu Bakan.
Misafirleri büyük bir tevazuyla selamladıktan sonra kimse sormadan eğitimle ilgili mevcut tabloyu aktardı. Halihazırda milyonlarca öğrencinin
kız-erkek ayırt edilmeksizin 6. sınıfa kadar temel eğitim
gördüğünü, 6. sınıftan itibarense kız çocuklarının
yine 12. sınıfa kadar İslami ilimler eğitimi alabildiğini ve bu eğitim programlarına milyonlarca kız öğrencinin katılabildiğini söyledi.
Bunu kız öğrencilere eğitim hakkı tanınmadığını söyleyenlere karşı cevap olarak anlatmışken işin üniversite kısmıyla ilgili bazı hazırlıkların yapıldığını ve bu konuda da yakında yeni bir program açıklanacağını anlattı.
Lise ve üniversite eğitimi konusunda
şimdiye kadarki sistem ve müfredatın işgal kafalı insanlar yetiştirdiğini oysa şimdi yeni ve özgür bir Afganistan’ı gözeten bir program ve müfredatın hazırlığını tamamlama aşamasında olduklarını
söyledikten sonra soru alabileceğini söyledi.
Ben de kendisine her şeyden önce 50 yıllık bir mücadelenin ardından dünyanın süper güçlerinin işgaline karşı soylu bir mücadele vermiş her ikisini de dize getirmiş insanlar olarak her türlü saygıyı hak ettiklerini söyledim. Ancak bir yandan da Afganistan’ın başarısı için mütevazı bir katkı olarak yapabileceğimiz tavsiyeler olduğunu ekledim. Mesela kız öğrencileri için veya diğer öğrenciler için “
İslami eğitim veya modern eğitim
” gibi iki seçenek arasında kalmak zorunda olmamalılar.
Türkiye’de İmam-Hatip modeli belki birebir Afganistan’da uygulanamaz, eksikleri de çoktur ama en önemli özelliğinin modern bilimlerle İslami ilimleri çok iyi birleştirerek toplamda hepsine İslami bir nitelik verebilmek olduğunu söyledim.
Ayrıca 6. sınıftan sonra sadece İslami eğitime yönlendirilen öğrencilerin üniversiteler hazır hale geldiğinde geçiş yapabilmek için hazır olamamaları söz konusu olur ki, bu durumda ciddi mağduriyetler yaşanabilir.
Diyebilirim ki mahcup edecek derecede tevazuyla dinledi ve cevabı daha da etkileyiciydi:
“Biz şu anda ulema tarafından, yani ilimle uğraşmayı hayatının merkezine koymuş ulema tarafından yönetilen bir Emirliğiz. Kadınların, kızların veya toplumun herhangi bir kesiminin cehaletini nasıl istiyor olabiliriz, onların eğitimini nasıl sonuna kadar engelleriz? Esasen bütün yaptığımız bir hazırlık. Kızların da eğitimlerini devam ettirebilecekleri bir sistem üzerinde çalışıyoruz. Bu konuda dünyanın her tarafındaki bütün kardeşlerimizin tavsiyelerini de can kulağıyla dinliyor ve hepsinden faydalanmaya çalışıyoruz. Sizin İmam-Hatip modeli de çok ilginç, aslında önceden de duymuştuk. Bize bu modeli, müfredatını ulaştırabilirseniz onu da inceleyip ondan da faydalanmak isteriz.”
Açıkçası duyduğum şey mahcup edici olduğu kadar çok sevindiriciydi.
Afganistan’da eğitimle, bilhassa kız çocuklarının eğitimiyle ilgili en yetkili kişiden duyduklarım yıllardır Taliban’a atfedilen bütün imajları da sarsabilecek durumdaydı. Ben hemen oradayken
Milli Eğitim Bakanımız Yusuf Tekin
’le temasa geçerek İmam-Hatip Liselerinin müfredatını aldım ve kendisine de ilettim.
Kim bilir belki Afganistan’ın dünyadan tecrit edilmesine bahane oluşturan sorunun da çözümüne bayağı yaklaşmış bulunuyoruz.
Ama bu konuda da dikkatlerden kaçmaması gereken konu, İslam Emirliği’nin bu konuyu Batılıların kendilerinden beklentilerine cevap olsun diye değil, tamamen İslami hassasiyetleriyle ele alarak bir çözüme kavuşturuyor olduğudur.


