AK Parti siyasetinin en önemli misyonu Erdoğan siyasetinin kurumsallaşması olmalıdır İhsan Aktaş
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Bugün dünya siyasetinde bir bölgesel güç olarak Türkiye’nin etkisi ortaya çıkmıştır. Çeyrek asırlık Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetleri döneminde atılan adımlar, bu etkinin ortaya çıkmasında belirleyici unsurlardandır. Dışarıdan Türkiye’ye bakan bir göz, bu etkinin oluşmasında Sayın Erdoğan liderliğinin doğrudan etkisini hissetmektedir.
Sayın Erdoğan ile sembolleşen Türkiye gücünün en önemli zaafı nedir diye soracak olursanız, güçlü liderlikle ortaya çıkan Türkiye gerçekliğinin kalıcı bir fikir ve ideal olarak kurumsallaşmasıdır.
Türkiye siyasetinin çeyrek asrına damgasını vuran gerçeklik, hiç kuşkusuz Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde şekillenen siyasi tecrübedir. Bu dönem yalnızca uzun süreli bir iktidar pratiğini değil, aynı zamanda
1. devletin yeniden yapılanmasını,
2. milletin özgüven kazanmasını,
3.Türkiye’nin uluslararası sistemde bağımsız bir aktör haline gelmesidir.
Dolayısıyla bugün tartışılması gereken temel mesele, Erdoğan siyasetinin kurumsallaştırılmasıdır.
Siyasal liderlikler tarihe farklı biçimlerde iz bırakır. Kimi liderler yalnızca krizleri yönetir, kimi liderler de krizlerin ötesinde yeni bir tarihsel yönelim inşa eder. Erdoğan’ın siyaseti, Türkiye’yi sadece yönetmekle kalmamış, aynı zamanda yeni bir siyasal mimariye taşımıştır. Bu yönüyle Erdoğan siyaseti, kurumsallaştırılması gereken bir miras niteliği taşımaktadır.
Erdoğan siyasetinin temelinde üç ana unsur öne çıkar: milli irade, kalkınmacı devlet anlayışı ve bağımsız dış politika vizyonu. Milli irade, halkın siyasette asli aktör olmasını sağlamış; kalkınmacı devlet anlayışı, Türkiye’yi dünyanın 17. büyük ekonomisi haline getirmiş; bağımsız dış politika ise Türkiye’yi bölgesel güçten küresel aktörlüğe taşımıştır. Bu üç temel sacayağı, teorik çerçevesi çizilerek akademik ve entelektüel bir birikime dönüştürülmelidir. Aksi takdirde, kazanımlar yalnızca dönemsel bir liderliğe bağlı kalır.
Dünya tarihi boyunca dünya sahnesine birçok imparatorluk çıkmış ve gücünü, etkisini ortaya koyduktan sonra tarih sahnesinden çekilmiştir. Cengiz Han İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu’nu mukayese edecek olursak, Osmanlı İmparatorluğu gücünü bir medeniyete dönüştürdüğü için ölümsüzdür; çünkü mimarisiyle, edebiyatıyla, musikisiyle ve derin kültürüyle kendisini yeniden üretmektedir. Oysa Cengiz Han İmparatorluğu ancak bir efsane olarak anılmaktadır.
Kurumsallaşmanın ilk adımı, parti içi mekanizmaların güçlendirilmesidir. Adalet ve Kalkınma Partisi, bugüne kadar karizmatik liderlik üzerinden gücünü ortaya koymuştur. Ancak ikinci ve üçüncü kuşak siyasetçilerin yetişmesi, liyakat esaslı kadroların öne çıkması ve parti içi demokrasinin canlı tutulması, Erdoğan siyasetinin geleceği açısından hayati önemdedir.
Bugün milyonlarca genç siyasetçi gözünü Adalet ve Kalkınma Partisi’nde açmış, yirmi yıl süreyle partide görev yapmıştır. Bu gençlerin başka bir dünyaları olmamıştır. Geniş bir siyasal kadroya sahip olan Adalet ve Kalkınma Partisi, tarihsel misyondan parti ilkelerine, uluslararası rekabetten bireysel gelişmişliğe kadar birçok alanda misyon adamı liderin ortaya koymuş olduğu ülkü ve ideali iliklerine kadar hisseden bireylere dönüşmelidir.
İkinci önemli başlık, devlet kurumlarının güçlendirilmesidir. Başkanlık sistemi Erdoğan döneminde güçlü icra kapasitesi üretmiş olsa da, sistemin uzun vadeli istikrar sağlaması denge-denetim mekanizmalarının tahkimiyle mümkün olacaktır. Yargının bağımsızlığı, bürokrasinin etkinliği, ekonomik kurumların güvenilirliği ve güvenlik aygıtlarının profesyonelliği; Erdoğan siyasetinin kurumsal kimliğini pekiştirecek unsurlardır.
Üçüncü olarak, toplumsal ve kültürel zeminin güçlendirilmesi. Erdoğan siyasetinin en önemli dayanağı, halkla kurduğu doğrudan ilişki olmuştur. Bu bağın kurumsallaşması ise sivil toplum kuruluşları, medya, kültür ve eğitim politikaları üzerinden sağlanabilir. Genç nesillerin bu vizyonla yetişmesi, siyasal mirasın sürekliliği açısından kritik rol oynar.
Çeyrek asırlık Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetleri döneminde bu milletin tarihle kurmuş olduğu bağ, İslam ile kurmuş olduğu bağ ve kadim kültürle kurmuş olduğu bağ, Sayın Erdoğan tarafından yeniden hatırlatılmış ve bir milli bilinç oluşturulmuştur. Batı medeniyetinin sömürgeci, kuşatıcı, yok edici hegemonyasına karşı kültürel iktidar mücadelesi verilmiş; söylem düzeyinde önemli başarılar elde edilmiştir. Bir milleti yaşatan kendi idealleridir ve her ağaç kendi kökü üzerinden yükselir. Bu bağlamda Türkiye’de akademik kadro ve üniversiteler devrimci bir rol üstlenmelidir.
Dördüncü olarak, güçlü dış politika vizyonunun kalıcı hale getirilmesi. Erdoğan diplomasisi, arabuluculuk, insani yardım ve bağımsızlık vurgusuyla küresel sistemde özgün bir çizgi oluşturmuştur. Bu çizginin geleceğe taşınabilmesi için dış politika kurumları, stratejik araştırma merkezleri ve diplomasi okulları aracılığıyla Erdoğan vizyonunu kurumsal hafızaya dönüştürmek gerekir. Yine bu süreçteki en güçlü rolü üniversiteler üstlenmelidir.
Anayasal ve siyasal çerçevenin tahkimi önemlidir. Başkanlık sistemi, Erdoğan sonrası dönemde de siyasal istikrar üretebilmesi için kapsayıcılığını ve temsil gücünü artıracak düzenlemelerle geliştirilmelidir. Böylece Erdoğan siyaseti, Türkiye’nin kalıcı siyasal mimarisi haline gelir.
Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi konusunda her ne kadar muhalefet partileri Adalet ve Kalkınma Partisi’ni en fazla demokrasi hususunda eleştirseler de, Adalet ve Kalkınma Partisi cumhuriyeti demokratikleştiren parti olmuştur. Sayın Erdoğan siyasetinin en güçlü yanı, Türkiye’de demokrasiyi güçlendirmesi olmuştur. Türkiye’de halk iradesi ne zaman egemen olmuştur diye bir soru soracak olsanız, bunun cevabı Erdoğan devri olarak tanımlanır.
Bugün gelinen noktada, Sayın Erdoğan siyasetinin kurumsallaşması yalnızca Adalet ve Kalkınma Partisi’nin değil, Türkiye’nin meselesidir. Çünkü bu siyaset, bir partinin iktidar serüveninden öte, Türkiye’nin yeniden inşa sürecini temsil etmektedir. Kurumsallaşma, bu tarihi mirası kalıcı bir devlet ve toplum projesine dönüştürmenin yegâne yoludur.


