Allah’ın da bir hesabı var Aydın Ünal
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak açıklama yapıyor.
25 yıl önce umreye gittim. Hava o kadar sıcaktı ki, öğle saatlerinde Kabe-i Muazzama’nın etrafında 2 tavaf safı ancak oluyordu. Kabe’ye dokunarak, doya doya tavaf yapıyor, yorulunca Osmanlı revaklarının gölgesinde dinleniyor, Zemzem’le serinliyor, dünyanın dört bir yanından gelmiş Müslümanları seyrediyordum. O sıcağa ve avludaki o sükunete rağmen Hacerü’l-Esved’in başında kalabalık, kaos ve izdiham hiç azalmıyordu. Çok arzu etmeme rağmen o itiş-kakışa giremiyor, o mübarek taşa dokunamıyor, sadece uzaktan izliyor ve “Bu Müslümanlar neden böyle? Neden birbirlerini eziyorlar? Şurada bir sıra olsa da herkes dokunsa taşa” diye hayıflanıyordum.
Muhtemelen Batı’dan gelmiş bir mü’min çabalayarak nihayet düzen kurdu, bir sıra oluştu. Yerimden fırlayıp sıraya geçtim. Adım adım Hacerü’l-Esved’e yaklaşıyordum. Nihayet dokunacaktım. Ancak sıra tam bana yaklaşınca düzen yeniden bozuldu, yeniden kaos, izdiham oluştu.
Batı ile Doğu arasındaki en temel farklardan biri bu olsa gerek: Batılılar işlerini “şansa” bırakmıyorlar. Her şeyi ince ince tasarlıyor, planlıyor, her ihtimali düşünüyor ve işlerini öyle görüyorlar.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı bakiyesi topraklar, evet, cetvelle çizilmiş gibidir. Sanılmasın ki, İngiltere’nin Savaş Bakanı Churchill bir elinde viski ve puro, diğerinde cetvel, bir gece masa başına geçip “Şuraya Irak diyelim, burası Ürdün olsun, şuraya bir Lübnan çizelim” dedi.
Ortadoğu’da oluşan yeni harita, uzun yıllar içinde birikmiş bilginin, yapılan planlamaların bir neticesiydi. 1915’te İstanbul Antlaşması, yine 1915’te Londra Antlaşması, 1916’da Sykes-Picot Antlaşması, 1917’de Saint Jean De Maurienne Antlaşması, 1920’de San Remo Konferansı ve daha nicesinde egemen devletler yeni dünyanın nasıl şekilleneceğini uzun uzun, en ince detayıyla konuşmuş, planlamışlardı. Bu planlamaların öncesinde antropolog, arkeolog, dilbilimci vs adı altında bilim insanlarının raporlarıyla coğrafyanın röntgeni çekilmişti. Lawrence ve Bell başta olmak üzere ajanlar Arapçayı kabilelerin aksanlarıyla konuşacak şekilde yetiştirilmiş ve sahaya gönderilmişti.
Dün oluşan harita ve bugün karşı karşıya kaldığımız Haçlı-Siyonist zulmü sağlam bir temele, iyi düşünülmüş bir kurguya ve çok emek harcanmış bir planlamaya dayanıyor.
Böyle her detayın düşünüldüğü, “tesadüflere” yer bırakmayan, her ihtimali lehine çeviren akıl ve bilgi yüklü bir kurguyla, planlamayla baş edilebilir mi? Doğu, Batı’yı alt edebilir mi?
Batı’nın bu kaderi dışlayan determinist yaklaşımı karşısında Doğu her zaman “sürprizlere” açık bir coğrafya. Kadere tam bir iman var. Tevekkül ile tedbir arasındaki çizgi öyle ya da böyle hâlâ muhafaza ediliyor. Kervan yolda düzülüyor.
Bangladeş’te yaşananlar, Afganistan’daki zafer, Suriye Devrimi bu “sürprizlerden” bazıları. 40 yıl sinsice, gizlice, her detayı düşünerek plan yapan FETÖ’nün 15 Temmuz gecesi halk inisiyatifiyle püskürtülmesi de böyle. Hamas’ın ölümü öldürerek verdiği mücadeleyi Batılı bir zihin asla anlamayacak.
Karaçi’nin, Kahire’nin, Tahran’ın, Şam’ın trafiği tam bir kaos içindedir ama Nev York’un, Paris’in, Londra’nın düzen içindeki trafiğine kıyasla daha akıcıdır.
Doğu’nun pratik aklı kader inancıyla birleştiğinde, Batı’nın kurgu ve planlarını altüst edecektir. En modern silahlar da, en iyi düşünülmüş planlar da çöpe gidecektir; gidiyor da. Allah’ın (cc) da bir hesabı var ve O, her an yaratmaktadır. Coğrafyamızdaki kurgu, plan, tuzak, biz “biz” olarak kaldıkça, er ya da geç bozulacaktır.
Başta anlattığım hatırama döneyim: Üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen şimdi olmuş kadar gözümde canlı. Hacerü’l-Esved önünde sıra bozulup yeniden izdiham başladığında o kalabalık beni o mübarek taşa doğru sürükledi. Kara Taş’ı bir an tam karşımda gördüm, sanki oradan bir el uzandı, boynumdan tuttu, beni kendisine çekti. Hacerü’l-Esved’e dokunup öptüm ve anında kendimi kalabalığın dışında buldum.
O günden bu yana da “Bu Müslümanlar neden böyle?” sorusunu sormuyorum. Kaos sandığımızda bir düzen vardır da belki göremiyoruzdur.

