Bir inkılaba inanmak Aydın Ünal
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
İsrail’in Ortadoğu’daki varlığının Batı’ya sayısız faydaları var: Haçlı Seferleri’yle uğruna sayısız can verilen Hristiyanlığın kutsal mekanları İsrail’in koruması altında. Ortadoğu petrolleri sorunsuz şekilde Batı’ya akıyor. Ticaret yolları güvende. Tarihte olduğu gibi Müslümanların birleşmelerini, güçlenmelerini ve Batı’ya sefer düzenlemelerini de İsrail önlüyor. Bütün bunların üzerine, Yahudilerin bir devleti var ve bu da Batı’da Yahudi nüfusunun “tehlikeli” boyutlara gelmesini engelliyor.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında bölgede yapılan bu son derece faydalı ve işlevsel kurgunun bozulmasına Batı tabii ki izin vermeyecektir. O nedenle İsrail’in bütün sınırları aşan saldırganlığı Batı’da sonsuz hoşgörü ve destek alıyor. İsrail, Ortadoğu’da jandarmalık vazifesini yaparken kendi ajandasını da araya sıkıştırıyor, Vaadedilmiş Topraklar hayalini gerçekleştirmek için yaşıyor ve zaman zaman kendi hırsıyla Batı’nın çıkarlarını örtüştürmeyi de iyi beceriyor.
Müslümanların karşısında gerçekten büyük bir güç olan Hristiyan-Yahudi ittifakı var. Ekonomisiyle, teknolojisiyle, yok edici silahlarıyla ve aklıyla bu ittifak yenilmez, baş edilemez görülüyor. İsrail’in İran’a nükleer tehdit bahanesiyle saldırması başta ABD olmak üzere Batı’da tam karşılık bulmadı ama gerçek bir tehdit, gerçek bir kriz olsaydı, bütün o güçlü devletler Haçlı ruhuyla ve bu sefer Yahudi gücünü de arkalarına alarak bölgeye yine çökeceklerdi; gerekseydi, hiç tereddütsüz nükleer silahlara kadar her yönteme başvurulacaktı.
Yakın tarihte epeyce örneğini gördük. Irak’ta Saddam kontrolden çıkınca geldiler, devirdiler. Libya’da Kaddafi aynı şekilde. Mısır’da Mursi seçimle geldiği halde darbeyle devrilmesine ve idamına Batı sessiz kaldı. Bosna’daki soykırımı, savaşın dengesi değişip Müslümanlar atağa geçinceye kadar izlediler ve sonra müdahale edip durdurdular. Türkiye’de 27 Mayıs’tan bugüne tüm darbeler Ortadoğu’daki o kurguya hizmet etti. 15 Temmuz gecesi darbe olurken, Batı, ellerini ovuşturarak seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın düşürülmesini bekledi. Somali, Sudan, Yemen ve daha nicesi. Bırakınız Ortadoğu kurgusuna tehdit teşkil etmeyi, 10 yıl, 20 yıl sonra ortaya çıkabilecek bir tehdidi daha oluşum aşamasında boğmak için harekete geçmekten hiç çekinmediler.
Bu “yenilmez”, “baş edilemez” güç karşısında ne yapacağız?
Önceki bir yazımda, mevcut Hristiyan-Yahudi ittifakı karşısında İslam ülkelerinin korku politikasına sarıldıklarını ifade etmiş, korkunun ecele faydası olmayacağını anlatmaya çalışmıştım. İran’ın başına gelenler, Batı’nın İsrail’in arkasında durması, ABD’nin savaşa müdahil olması ve Gazze’deki soykırımın görmezden gelinmesi Müslümanlar üzerindeki korku, çaresizlik duygusu ve umutsuzluğu daha da artırmış olmalı.
Ancak karşımızdaki ittifak, güç ve kurgu o kadar da mükemmel değil. Somut örnekleri de var: Afganistan’ı önce SSCB, sonra ABD işgal etti, Afganistan savaştı ve kazandı. Suriye’de yaşanan devrim aynı şekilde sabrın, cesaretin, fedakarlığın sonucuydu ve engellenemedi. Hatta 1979 İran Devrimi dahi kurguyu alt üst eden bir gelişmeydi. Bangladeş, Sudan, Libya’daki gelişmeler aynı şekilde kurguyu bozan ve önüne geçilemeyen istisnalardı. Hamas’ın ve genel olarak Filistin direnişinin bir asırdır kırılamıyor, yok edilemiyor olması başlı başına Hristiyan-Yahudi ittifakı için baş ağrısı. Dünya genelinde irili ufaklı İslami hareketler de bastırılamıyor, hepsi kontrol edilemiyor.
Bir dostum, “acı eşiği” teorisinden bahsetti: İsrail’in son saldırılarında İran’da kaç kişinin öldüğünü, şehirlerde nasıl bir tahribat oluştuğunu bilmiyoruz, çünkü vaka-i adiyeden görüyoruz. Ortadoğu’ya hep bombalar yağar, insanlar onlu, yüzlü gruplar halinde hayatını kaybeder. İran’da halk panik olmadı, sınırlara yığılmadı, gündelik rutinini bile bozmadı. Öte yandan İsrail’de her bir ölüm, her bir yıkım atom bombası düşmüş etkisi yaptı. Halk sınırlara yığıldı, sığınaklarda birbirlerini çiğnediler, yabancıları sığınaklara almamak gibi müthiş bir bencillik sergilediler, korkudan sokaklara çıkamadılar. Mesela bugün ABD’den kahveyi çekip alsanız büyük toplumsal olaylar çıkabilir, doğuda ise insanlar bir kuru ekmekle yaşayabiliyor. Sırf bu “acı eşiği” farkı bile, Doğu’nun Batı’ya karşı avantajı.
Bir inkılap her zaman mümkün. Önemli olan bu inkılaba inanmak ve o inancı sarsılmadan muhafaza etmek. Necip Fazıl merhumun o güzel şiirinde de anlattığı gibi, bir gün bütün dişliler kırılır, sapan taşları füzeleri indirir, yokuşlar düz olur, evimiz barkımız şenlenir. Korkuya da umutsuzluğa da mahal yok; şu en ağır şartlar altında dahi Hamas korkmuyor ve umutsuzluğa kapılmıyorsa, senin karamsar olman en başta kendine ihanettir.
Bir inkılaba inanın zira inanmak mümkün kılmaktır.


