Atom çekirdeği peşinde bir ömür: Çift kanatlı mühendis Ahmed Yüksel Özemre Düşünce Günlüğü Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan bilgilere göre, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Hasan Eren Ulu - Kültür Tarihçisi
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın! Çoğu kişi tarafından Şeyh Edebâli’nin Osman Gâzi’ye öğüdü diye bilinen bu sözün sâhibi aslında Târık Buğra’dır. Türk devlet geleneği ve adam yetiştirme stratejisinde yeri olan bu cümle Türk töresine de uygundur. İnsanı yaşatmak, yetiştirmek; devleti ayakta tutmanın ön koşuludur. Güçlü devletler, yetişmiş insan kaynağının üzerinde yükselir. 25 Haziran 2008’de hayâtını kaybeden ve bugün vefat yıl dönümü olan Ahmed Yüksel Özemre de Türkiye’nin yetiştirdiği kıymetli isimler arasında yer alıyor. 73 yaşındayken aramızdan ayrılan Ahmed Yüksel Özemre şahsiyeti kıvâmında, karakteri oturmuş, olgun ve vasıflı bir bireydi. Üstelik Türkiye’de bugün önemli konumlarda bulunan kişileri kültüre dâir fikirleriyle etkilemiş kıymetli bir kişiydi.
MÜNEVVER BİR MÜHENDİS
Ahmed Yüksel Özemre, Türkiye’nin ilk atom mühendisi olarak bilinir. Türkiye’de nükleer bilimler, atom mühendisliği ve radyasyon teknolojileri alanındaki çalışmalarıyla tanınıyor. Kendisi bir dönem Türkiye Atom Enerjisi Başkanı olarak da görev yaptı. Onu kamuya açık görevlerinin yanı sıra Osmanlı kültür ve medeniyetini günümüze taşıyan bir öncü olarak da izleyebiliyoruz. Memleketin yetiştirdiği yerli ve millî isimlerden birisiydi. Yerli ve millî kelimelerini bu toprakların kültürüyle yoğrulup aydınlandığı ve bu memleketin târihî hüviyetine sâhip olduğu için kullanıyorum. Türk âilesinin örf ve inanç eksenli klâsik terbiye sistemi içinde yetişmiş, hayatı ve kültürü de inancıyla birlikte yoğurarak yaşayan bir münevver olarak tanıtılabilir.
Ortaokulda girdiği Galatasaray Lisesi onun karakterini şekillendiren önemli bir kilometre taşıdır. Mezun olduğu okulundan mutlaka Mekteb-i Sultânî diye bahseder. Böylece okulunun Osmanlı köklerine ve ideallerine gönderme yapmayı ihmâl etmez. Karakterinin şekillendiği gençlik yıllarını anlattığı kitabının başlığını da bu yüzden “Galatasarayı Mekteb-i Sultânîsî’nde Sekiz Yılım” koymuştur.
ÇİFT KANATLI EINSTEIN
Ahmed Yüksel Özemre’yi kısaca ve kestirmeden ‘çift kanatlı’ diyerek tanıtabiliriz. Hoca, matematik ve fen bilimlerinde bir deryadır; öte yandan Türk kültür ve ananesini oldukça iyi tanır. Müslüman Osmanlı kimliğinin bilincinde bir ilim adamı olarak kendisini kabûl ettirmiştir. Ayrıca felsefeyle âdeta senli benlidir; hattâ bu alandaki tez çalışmalarında da görev almıştır.
Yaklaşık üç asırdır Üsküdar’da yaşayan bir ailede doğup büyüyen Ahmed Yüksel Özemre’yi çevresindekiler ‘istikbâli parlak’ kategorisinde değerlendirirler. Zekâsının herkes farkındadır. Galatasaray Lisesi'ndeki öğrenci arkadaşları tarafından kendisine Albert Einstein lâkabı verilmiştir. Çevresindekiler gibi hocaları da onun başarılı olacağını düşünürler.
OSMANLI NAZIRININ SÂYESİNDE
Ahmed Yüksel Özemre’nin dünyâyı anlayıp tanımasında ve târih bilincinin şekillenmesinde hocası Râşid Erer’in önemli bir yeri vardır. Râşid Erer, Osmanlı’nın son dönemlerinde Maarif Nâzırlığı yâni Millî Eğitim Bakanlığı da yaptı. Cumhûriyet’in ilânından sonra eski rejimin adamı olarak görüldüğünden dolayı bir süre kendisine kamuda görev verilmediği söylenir; fakat daha sonra Galatasaray Lisesine târih hocası olarak tâyin edildi.
Râşid Erer’in medenî cesâreti ve duruşu Ahmed Yüksel Özemre’yi etkilemiştir. Galatasaray Lisesi'nde görev yapan Mr. Robin ismindeki Fransız bir hocanın Türkleri çoğu zaman tenkit eden, yer yer aşağı gören ve zaman zaman da ölçüyü kaçıran eleştirilerinin ardından Râşid Erer’in dayanamayarak kendisiyle kavgaya tutuştuğu ve o esnâda muhatabına Fransızların târih boyunca işledikleri sömürgeciliği ve diğer suçlarını akıcı Fransızcasıyla anlatarak millî onurunu koruduğundan bahsedilir. Râşid Erer’i sık sık anan Ahmed Yüksel Özemre, hocasının 1948 yılında yayımlanan “Türklere Karşı Haçlı Seferleri” başlıklı kitabını yeniden hazırlayarak vefâsını göstermiştir.
Ahmed Yüksel Özemre’de sorumluluk bilinci oldukça yüksektir. Bunun temelinde ise vazifesini yapmaya odaklanan kişilik sâhibi bir profili görürüz. Yurttaşlık bilgisi dersinde, hocasının, bir öğrencinin vatanına nasıl ihânet edebileceği sorusuna “Eğer derslerime çalışmaz ve hocalarımın sözünü dinlemezsem vatanıma ihânet etmiş olurum” yanıtını verir. Aradan yıllar geçip Türkiye Atom Enerjisi Başkanı olarak görev yaparken, Türkiye’ye gömülmek üzere getirilmek istenen nükleer çöplük için teklif edilen 40 milyon Alman Markı’nı reddetmesi, onun sorumluluk bilinci ve temiz fıtratıyla ilişkilidir.
TASAVVUF YOLCULUĞU
Günümüzde Türkiye’deki din anlayışı ve dinî pratiklerin hayâta geçirilmesinde selefilik ve Arap etkisi sık sık dile getiriliyor. Özellikle Kur’ân-ı Kerim okumada yine bu anlayışın baskın olduğu üzerinde duruluyor. Ahmed Yüksel Özemre’nin 1940’lı yılların ve sonrasının izini sürebildiğimiz kitaplarında Üsküdar ağzıyla Kur’ân-ı Kerim okuyuşundan bahsetmesi dikkate değer.
Babası Nurullah Bey hem hâfızdır hem de Üsküdar usûlü Kur’ân okumasıyla dikkat çeker. Yine Üsküdarlı Hâfız Ali de Üsküdar ağzıyla Kur’ân-ı Kerim okuyan üstelik bunu talebelerine öğreten bir hocadır. Meşhur Kâni Karaca, Üsküdarlı Hâfız Ali’nin öğrencilerinden yalnızca birisidir. 1950’li yıllarda ezanın tekrar Arapça okunmaya başlanmasıyla birlikte Üsküdar câmilerinde yine Üsküdar ağzıyla ezan okunması bir heyecan dalgası oluşturur. Ahmed Yüksel Özemre’nin hoşgörülü, kavga ve hırçınlıktan uzak duruşunda babası ve Üsküdarlı hocalarının önemli bir payı vardır.
20. yüzyılın büyük ebrû ustalarından Ahmed Düzgünman’ın da Ahmed Yüksel Özemre üzerinde büyük tesiri vardır. Ahmed Düzgünman, Üsküdar’daki Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri’nin türbesinin temizliğiyle ve buranın eksiklerini gidermeyle birebir ilgileniyordu. Ahmed Yüksel Özemre’nin tasavvuf kültürüne adım atışı ve tasavvufu tanıması onun sâyesinde oldu. Öyle ki bu yolda bayram günleri dışında yaklaşık iki yıl boyunca ara vermeden oruç tutması Ahmed Yüksel Özemre’nin yine hayret edilesi bir irâdeye sâhip olduğunu göstermeye yeter de artar.
ÇERNOBİL KOMPLOSU
Lisans öğrenimini İstanbul Üniversitesi'nde tamamladıktan sonra Fransa Nükleer Bilimler ve Teknoloji Millî Enstitüsü'nden mezun olarak atom mühendisi oldu. Kendisi aynı zamanda Türkiye’nin ilk atom mühendisidir. Memlekete döndükten sonra İstanbul Üniversitesinde çalışmaya başlayıp Türkiye’yi nükleer fizik ve atom mühendisliği dersleriyle tanıştırdı.
Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi’nin müdürlüğünü 1969’dan 1973’e kadar başarıyla yerine getirdi. Onun döneminde Türkiye’nin ilk araştırma reaktörü TR-1 devreye alındı. 1985’ten 1987’ye kadar da Atom Enerjisi Kurumu Başkanı olarak görev yaptı. Başkanlığı döneminde Türkiye’nin nükleer enerji politikaları şekillendirilmiş ve kendisi de bu çalışmada aktif rol almıştır. Sonraki süreçte Akkuyu Nükleer Santrali için yapılan hazırlıklarda da Ahmed Yüksel Özemre’nin gayretine rastlıyoruz.
Türkiye Atom Enerjisi Başkanı olarak görev yaptığı dönemde, Çernobil Nükleer Santrali’nde meydana gelen patlama sonrası dünyanın yüreği ağzına geldi. 1986 yılındaki bu olayın ardından Türkiye’de büyük bir korku yaşandı. Elindeki kıt imkânlar ve araştırma koşullarına rağmen Türkiye’nin radyasyondan çok etkilenmeyeceğini meteorolojik verilere dayanarak iddia etti. Bununla birlikte sorumluluğunun farkında olduğundan dolayı her detayı düşünüp önlem almak üzere de çalıştı.
O günleri “Çernobil Komplosu” başlıklı kitabında anlattı. 1986 yılındaki kazânın ardından 1992 ve 1993 yılında yine basın tarafından eleştiri oklarının hedefi oldu. Çernobil Fâciası tekrar hatırlanmış ve kendisi hakkında yeniden suç duyurularında bulunulmuştu. Ahmed Yüksel Özemre tüm bunlara rağmen medenî cesaretiyle dikkat çekerek televizyonlara çıkmış, gazetelere röportaj vermiş ve kendisini en iyi şekilde savunmasını bilmişti. Üstelik mahkemede bu suç duyurularından dolayı cezâ almadı.
TÜRKİYE NÜKLEER ENERJİYE GEÇMELİ
Bugün sınır komşusu olduğumuz ülkelerde savaşlar yaşanıyor. Suriye’deki iç savaş yeni bitti sayılır. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının üzerinden üç yıl geçti ve savaş devam ediyor. Birinci Dünyâ Savaşı’nın ardından Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması için adımlar atılmıştı. İsrâil’in Gazze’yi yerle bir etmek amacıyla hareket etmesi, uluslararası hukuku dinlememesi, şimdi de gözünü İran’a çevirmesi nedeniyle dünyâ diken üstünde! Üstelik bu savaşa ABD’nin de dâhil olup Fordo, Natanz ve İsfahan’daki nükleer tesisleri bombaladığı bilgisi denklemi daha da karmaşık hâle getirdi.
Türkiye, sınırlarının hemen yanı başındaki bu savaşları ve Türkiye’nin çevrelenmesi stratejisini elbette yakından takip ediyor. Bu adımları boşa düşürecek girişimler için tedbirler alınıyor. Öte yandan askerî teknolojinin yanı sıra nükleer güç ve enerji tartışmaları da zaman zaman Türkiye’nin gündemine giriyor.
Ahmed Yüksel Özemre hem görev yaptığı dönemde hem de emekli olduktan sonra hazırladığı raporlar ve yazılarıyla Türkiye’nin âcil nükleer enerjiye geçmesi gerektiğini savunmaktan geri durmadı. Üçüncü Bine Girerken Türkiye Açısından Enerjinin Stratejik Önemi başlıklı raporunda nükleer enerjinin çevre dostu olduğunun üzerinde ısrarla durdu. Bunu da “Batı anlamındaki güvenlik doktrinine uygun olarak inşâ edilen nükleer santraller çevreyi kirleten radyasyon salgılamazlar. Ayrıca nükleer santrallerin hiçbir tipi sera etkisine ya da asit yağmurlarına sebep olabilecek bir gaz da salgılamaz” şeklinde anlattı.
Bugün Akkuyu’da inşâ edilen nükleer santral uzun yıllar boyunca üzerinde çalışılan bir projeydi. Ahmed Yüksel Özemre hayâtta olduğu dönemde çalışma arkadaşlarıyla birlikte bu nükleer tesisin kurulması fikrini harâretle destekledi; fakat çeşitli sebeplerle bu proje o dönemde engellendi.
Burada bir yanlış anlaşılmaya sebep olmamak için nükleer silâh sâhibi olmakla nükleer enerjiye geçilmesinin farklı konular olduğunun altını çizmeliyim. Kendisi, Türkiye’nin daha çok üretebilmesi ve kendisine enerji konusunda yetebilmesi için nükleer enerjiyi savunuyor. Nükleer enerji karşıtlarını da iki ayrı gruba ayırarak değerlendirmeyi tercih ediyor. Çevre kirliliği ve sağlık kaygısıyla nükleer enerjiye karşı çıkanları, dünyada nükleer enerji santrali çalıştıran ülkeleri örnek vererek ve nükleer enerjinin çevre dostu olduğunu ortaya koyarak ikna etmeye çalıştı. Türkiye’nin nükleer enerjiye sâhip olmaması için dışarıdan plânlanan ve Türkiye’de karışıklık çıkartmak isteyen grupların hangi şekilde fonlandıklarını da ayrıca sorarak bu gelişmeye karşı önlem alınması gerektiğini savundu.
1945’ten sonra kurulan dünyâ düzeni sarsılıyor. 1990’dan sonra Batı’nın tek güç olduğu dünyâ sahnesi de artık geride kaldı. Yeni dünya düzenine doğru yol alırken yerli ve millî Türkiye’ye harç koyanları unutmamamız gerekiyor. Disiplinli çalışmaları ve karakteriyle dikkat çeken, birçok kişinin yetişmesine de vesîle olan Ahmed Yüksel Özemre’yi bir kere daha rahmetle anıyorum. Kendisini Türk gençliğine tanıtmak üzere gayret etmesi gerekenlerin daha faal bir şekilde çalışmalarının elzem olduğunu düşünüyorum…


