Bu da terör: Gençleri hastanelerde böyle katlediyorlar! Ersin Çelik
Yenisafak sayfasından alınan bilgilere göre, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Önceki yazıdan devamla, cinsel yönelim karmaşası yaşayan ve fiziken “erkek” olma hayaliyle bir yola giren genç bir kıza kulak vermeye devam edelim:
***
“Aslında asıl profesörle değil, onun asistanıyla görüşüyor-sunuz. Görüştüm. Asistanıyla 3 kere görüştüm, 3 kere gittim yanına. Orada zaten çok tuhaf şeyler sordu.
İşte, ‘Çocukken nasıl giyiniyordun?’ Çocukken nasıldı?’
Şöyle; ya ben çocukken zaten kendim hiçbir şeye karar veremiyorum ki benim çocukluğumda ne giydiğimin anlamı ne?
Yani saçma sapan sorular sorup aslında kafanızı daha çok bulandırıyordu. Sonrasında üç kere görüştükten sonra işte profesörün kendisiyle görüştüm.
Bir kere girdim yanına, bana kağıt verdi. Bu kağıtla beraber, ‘Sustanon ya da Nebido ne istiyorsan artık onu kullanabilirsin’ dedi. Bunu vermesi sadece dördüncü görüşmeden sonra oldu. Yani üç kere asistanıyla bir kere kendisiyle görüştüm.
Sonrasında bana kuruldan, sözde kuruldan imzalı bir kağıt verdi. Bu aslında verdiği kağıt benim bütün hayatımı değiştirebilecek bir kağıttı. Yani ilaç kullanabilirdim. İlaç kullandıktan sonra işte göğüslerimi aldırabilirdim. Ne bileyim rahim ameliyatı olmak isteyebilirdim. Yani bunları yapabilirdim ve bu kağıdın bu kadar kısa sürede verilmesi benim ilk başta kafamdaki soru işaretini belirledi zaten. Hani nasıl bu kadar kolay verilebiliyor?
Allah’tan o kâğıdı verdikten sonra da hiçbir zaman o iğneyi vurulmadım. Çünkü araştırmayı seven bir insanın benim hayatımı değiştirecek olan bir şeyi bu kadar kısa sürede almak istemezdim.
Ben sanıyordum ki gittiğimde işte atıyorum bir sene görüşeceğiz. Bir senenin sonucunda gerçekten 8-9 tane doktorun olduğu bir kurula gireceğim. O kurul bana sorular sorulacak. Sonrasında bana bu kağıt verilecek sanıyordum.
Hastaneye gittikten sonra aileme raporu verdiğimde gerçekten bana karşı yine kırıcı, üzücü, ne bileyim aşağılayıcı hiçbir söz kullanmadılar. Zaten onlar hep benimle geldiler.
Ama o kadar üzgünlerdi, o kadar mutsuzlardı ki sanki bir savaşa girersin ve onu kaybedersin ya. Aynen öyle mutsuzlardı ve onların kaybettiği savaş benim.”
***
Burada kestim ama İNSAN 3.0 belgeselinden aktarmaya devam edeceğim. Çünkü cinsiyetini yok etme yoluna giren hanımefendinin peşine düşen hatta yaşadığı köye kadar gelen “ameliyat çetesine” de ayrıca değinmem gerekecek. Ben onların kimler olduğunu ve nasıl bir tezgah kurduklarını iyi biliyorum.
Gel gelelim öncesinde, yukarıda birinci ağızdan anlatılanlar; kamu hastanelerinde oluşturulan kurulların biyolojik cinsiyetleri yok etme ameliyatlarının önünü nasıl açtığını gözler önüne seriyor.
İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi akademisyen-lerinden oluşan kurulun, henüz reşit olmamış 22 çocuğa hormon tedavisi uygulayarak ve ameliyat ile destekleyerek cinsiyetlerini değiştirme süreçlerine onay verdikleri 2023 yılının ağustos ayında ortaya çıkmış ve Sağlık Bakanlığı, YÖK ve İstanbul Üniversitesi hemen harekete geçmiş, komisyonlar kurulmuş ancak bu büyük skandalın üzeri “bir el” tarafından kapatılmıştı. Çocukların cinsiyetlerini katletme iznini veren ve değerlendirmelerini akademik makale olarak yayımlama cesaretini gösteren akademisyenler ise mesleklerine devam ediyorlar.
Şimdi ben buradan bir bomba daha patlatacağım. Bir sene boyunca profesörle görüşeceğini sonrasında da 8-9 kişilik kurula gireceğini sanan (prosedür de böyle zaten) ama asistan oluru ile eline tutuşturulan kağıtla hormon ilaçları kullanma süreci başlatılan genç kızın gittiği hastaneyi öğrendim ve açıkçası hiç şaşırmadım. Burası Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Neden mi şaşırmadım? Çünkü iki yıl önce bazı kamu hastanelerinde ‘Trans Poliklinikleri’ kurulduğunu öğrenmiş ve Marmara Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin başı çektiğini yazmıştım. O gün hastane içinden bir kaynağım bana Trans Polikliniğinde,
ergenlik engelleyici ilaç kullanmaya başlayan gençlere beyan esaslı tedaviler uygulandığını söylemişti.
Yine kaynağımın iddiasına göre kliniğin şefleri ise LGBT destekçisi doktorlardı.
İlaçla ve ameliyatla erkek olacağını düşünerek bir sürece giren genç kızın İNSAN 3.0 belgeselinde anlattıkları ile kaynağımın iki yıl önceki iddiaları birebir örtüşüyor.
Bakın henüz ergenlik çağında olan, çevresinden, izlediklerinden etkilenen veya farklı sebeplerle cinsiyetinden hoşnut olmayan, cinsel kimliği henüz oturmayan çocukları, gençleri geri dönülmez yola sokanlar güya bilim insanları. Canımızı, bedenimizi emanet ettiğimiz profesörler, doktorlar, asistan onayı ile genç bir kızın sesini, kadınsı birçok özelliğini yok edecek ilaçları yazabiliyorlar. Sonrası ise cinsiyet katliamı. Sonrası telafisi asla mümkün olmayan ağır kayıplar. Daha büyük bunalımlar, sarsıntılar. Hayal kırıklıkları. Peki tüm bunlar bu kadar rahat, bu kadar özgürce ve denetimsiz nasıl yapıldı? Dahası iki yıldır konuşulmasına rağmen bu ameliyatlara izin verenlere ne yargıya ne de bağlı oldukları kurumlara hesap verdiler. Bu nasıl bir dokunulmazlık zırhı, bu nasıl bir güç inanın anlamış değilim?
Türkiye Cephesi
Devletimiz, 41 yıldır memleketin kanını emen terör örgütü PKK’ya silah bıraktırdı. Coğrafyamız için tarihin akışını değiştiren bir hamleye daha şahitlik ediyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünkü konuşması bundan sonrasının yol haritasıydı. Türkiye için asgari müşterek zemini dün yeniden düzenlendi. Müzakere, istişare, amasız-fakatsız iş birliği ve ‘Türkiye Cephesi’ duruşu, silahları yendi. Sevinemeyenler, altında başka şeyler arayanlar, sabote etmeye kalkanlar var. Onlar da olacak. Olsun. Tam burada iyi tarafından bakalım: Saflar her geçen gün daha da netleşiyor. Öyle görünüyor ki maşalar artık tutan elleri yakacak. Gerisini gerçek düşmanlar düşünsün. Biz şu dakika kendimize not düşelim: Temkinle ama cesaretle, gayretle; ‘Terörsüz Türkiye’nin ilk günlerini teneffüs ediyoruz…


