Bu bayram da gelmedi Ersin Çelik
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
İki gündür yüreğimde Hac günlerini, Mekke sokaklarını, Arafat’ı ve Medine’nin kokusunu dolandırıyorum. Bu yıl gidenlerin yazılarına, paylaşımlarına bakıyorum. Bir hissiyatı arıyorum. Neydi tam bilmiyorum?
Dün oturdum, geçtiğimiz yıl, Hacdayken kaleme aldığım yazıları yeniden okudum. İlk ihrama girdiğim o şaşkın andan, Medine’ye veda ettiğimiz mahzunluğa kadar 10 yazı kaleme alabilmişim. Yolculuğa çıkarken kendime böyle bir hedef koymuştum lakin zordu. Allah nasip etti.
Aradığımı bir yıl önceki satırlarıma sordum. Duygularımla yüzleştim. İhramın kuşatıcı etkisi geçmemiş. Havluya ya da esvaba bakışım değişmişti çünkü:
1- “Başka bir âlemdeyim sanki. Çünkü üzerimde ihram var. Şaşkınım. Duygularımı, düşüncelerimi, ellerimi, kollarımı, vücuduma dokunup dokunmamamı, ağzımdan çıkan her kelimeyi, ağzımdan çıkmaması gereken kelimeleri, aklımdan geçenleri ve geçmemesi gerekenleri, kalbimi, hislerimi iki parça beyaz kumaş belirliyor. (…) Ve ilk şok, ilk yüzleşme… Telefonumu koymak için, istemsizce ihramda cep aradım. Önce sağ elim, sonra sol elim boşa gitti. O nasıl bir an! Orucun ilk günleri unutursun da su içersin gibi ama öyle değil. Utandım. Acaba bu çaresizliğimi gören oldu mu diye bakındım. Ve ilk ders. Herkes kendi derdine düşmüş. Herkes ihramı taşıyabilmenin sancılarını yaşıyor. (06.06.2024)
‘O an’a gittim. Yaşamıştım çünkü. O gün cep telefonumu yanıma almamıştım. Olur da Kabe’yi ilk defa gördüğüm anı kalbime, zihnime nakşetmek yerine kameraya çekmeye kalkarım korkusuyla yapmıştım bunu. Anı yaşamak ile anı kaydetmek arasındaki farkı Kabe’de öğrenmiştim:
2- “Şunu anladım ki, anlatılması mümkün olmayan, tarifi eksik kalan ve sonrasında uzun uzadıya bakmakla da aşılamayacak hal imiş. Sonra? Binlerce insanın etrafında pervane olduğu Kabe ve sen! Nefeslerin nefeslere karıştığı, ırkların, renklerin, milletlerin, lisanların yek vücut olduğu metaf alanında yalnız gibisin. İlk gelişin, ilk görüşün. Sen ve Allah’ın evi Kabe. Sonrası rüyadan ötesi. İçten ta içeriden edilen dualar, dualar, dualar. Kabul olacağı müjdelenen talepler. Ne isimler geliyor akla ne de daha önce çalışılmış, tekrar edilmiş sözler…Gönlün ne isterse o geliyor dile. Gönlün kimi anıyorsa aracılık ediyorsun. Ve Tavaf başlıyor. İslam dininin bütün ihtişamı ve ahengiyle hemhal olma vakti. Artık tek değil, selde bir damlasın. İnsanlar ayaklarını hissetmiyor gibi. Sanki metaf alanı da dönüyor.” (09.06.2024)
Ve Arafat… Duaların yakarışa dönüştüğü, sözlerin gözyaşlarına karıştığı, dilin susup, kalbin imana teslim olduğu ve diri diri dirilişin sarsıcı tecrübesi:
3- Yalın ayak, başı açık. Milyarlarca su damlasından oluşan bir nehir gibi, milyonlarca Müslüman Cebel-i Rahme’nin eteklerine akıyor. Tarifsiz bir duygu. Ancak, anı yaşayarak hissedilebilecek ve içinde yer alınabilecek bir sahne. ‘Mahşerin provası’ diye anlatılırdı ancak burada olmak, yaşamak, teneffüs etmek çok başka. Çok sarsıcı! Geri dönüşü olmayan yeni bir yol, geri kalan ömrün başlangıç noktası Arafat… Mahşerde hesabı bekler gibi bekliyor Müslümanlar. Hazreti Âdem ile Hazreti Havva’nın yeryüzünde buluştuğu ve ilk tövbenin kabul edildiği Cebel-i Rahme’ye akın var. Günahlarla, noksan ve kusurlarla yüzleşme günü. Huzurdayız. Teslim olma, emirlere itaat etme, hayat beyannamesini sunmanın bekleyişindeyiz. (17.06.2024)
Düşündüm. Hislerimiz gözden geçirdim. Ne değişmişti?
Yek vücut olmuştuk, sıfırlanmıştık, nefsimizi ayaklar altına almıştık, sözleşmiştik oysa… Öyle sanıyorduk.
Ne mi değişti? Çünkü eksiktik. Çünkü dünyanın hızına yetişmek gerekiyordu. Kendimizden, kardeşliğimizden uzaklaştık. Konfora, zehrimize döndük.
Şu yıllarda, şu çağda, şu zamanda eksik olanı bulmakla aramak arasındayız. Arıyoruz ama göremiyoruz. Bulamıyoruz çünkü aradığımız o değil. Soykırım altında dördüncü bayram bugün. Adına bayram diyebiliyoruz ama hissiyatı “bayram” değil. Kalbimize düşen, çocukluğumuza teslim olduğumuz gibi hissettirmiyor. Çünkü Gazze bizi arafta bıraktı. Dün milyonlarca Müslüman Vakfe’deydi. Herkes oradaydı ama ruhuyla, kalbiyle, cismiyle ve sarsılmaz imanıyla Gazze eksikti. Herkes vardı ama en sevdiğimizin, ciğer parelerimizin oturmadığı bayram sofralarındayız sanki. Çünkü Gazze yok. Bu bayram da gelmedi. Biz de gidemedik. Ne yüzümüz ne de mecalimiz var. Kesilen kurbanlar kabul olsun.


