CHP iddianamesi... ABD’nin hesapları...
Halktv sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi Barrack, Türkiye’de verdiği ilk röportajda gündemi adeta bombaladı. Barrack aynı zamanda Trump’ın Suriye özel temsilcisi olarak görev yapacağı için açıklamaları gerçekten çok ama çok ses getirecek nitelikteydi.
Ama getirmedi. Hatta NTV röportajından alıntı yapanlar bile mayınlara basmadan etrafından dolandılar.
Çünkü o sırada tarihimizde benzeri görülmeyen bir saldırının görüntülerine, iddialarına, kumpas örneklerine maruz bırakılıyorduk. Odadaki fili görecek halimiz yoktu!
*. *. *
Hatırlarsınız; FETÖ kumpası günlerinde öyle bir noktaya gelinmişti ki, dosyalardaki sözde delillerin gerçekmiş gibi görünmesi için en ufak bir çaba harcanmaz olmuştu.
Öyle ya! Arkalarında iktidar vardı. Dosyaların gerçekliği sorgulanacak değildi herhalde.
Bugün yaşananlar o dönemi mumla aratıyor.
CHP Kurultayı iddianamesindeki iddialar komik. Bildiğiniz komik.
Birkaç örnek vereyim.. Sonra ABD - TRUMP PLANI meselesine geçeceğim.
* “CHP’nin -doğal olarak- önemli isimlerinden biri, genel başkan özel kalem müdürü Şükran Kütükçü.. İddianameye göre, Kılıçdaroğlu’na verilen oyları geçersiz saydırmıştı. Ancak Şükran Kütükcü’nün kurultayda hiç bulunmadığı kamera kayıtlarıyla ortaya kondu. Ayrıca kurultay sürecinde Londra’ya geziye götürüldüğü iddia edildi. Ancak, pasaport kayıtlarına göre, Kütükcü’nün İngiltere’ye son çıkışı 23 Eylül 2019 tarihinde gerçekleşmişti. Kurultay sürecinde böyle bir seyahat yapmadığı kanıtlandı.”
* Tanıklar, İstanbul’daki dört döviz bürosunda 50 milyon doların bozdurularak Ankara’daki kurultayda kullanıldığını öne sürdüler. Ancak, döviz bürolarının kamera kayıtları ve MASAK raporları incelendi. İddia edilen tarihlerde bu döviz bürolarının kapalı olduğu, böyle bir para hareketine rastlanmadığı belirlendi.
* “Tanık Hatip Karaaslan, İmamoğlu’nun kurultayda kullanılan bazı oyların geçersiz sayılması yönünde müdahale ettiğini iddia etti. Ancak, oy sayımı ilçe seçim kurulu gözetiminde gerçekleştirilmişti. Sandık kurulları seçim kurulu tarafından oluşturulmuştu. Divan başkanının oy sayımı sürecine müdahale etme yetkisi bulunmuyordu. Ayrıca adayların müşahitleri, oyların sayımı sırasında sandık başında hazır bulunuyordu. Müdahale edildiğine dair bir delil de sunulamadı.”
*. *. *
Dahası var. Ama bu kadarı bile kumpasın çürüklüğünü göstermeye yetiyor. Devlet aygıtı tüm kurumlarıyla elinizin altında.. İki telefonla yukardaki örneklere dair gerçekleri öğrenebilirsiniz. Yapmıyorsunuz. Bana göre bunun iki nedeni olabilir: Bir; elde hiçbir delil yoksa, iktidar güçleri ve Saray Medyasına güvenerek uydurursunuz. İki; İmamoğlu darbesine o kadar hazırlıksız yakalanmışsınızdır ki inanılır delil uyduracak zaman bulamamışsınızdır.
Aslında bu, Saray’ın kronik hastalığı. Yıllardır, başta ekonomi, o kadar “GÜNÜ KURTARMAYA” yönelik yaşıyorlar ki orta vadeli plan diye takdim ettikleri ekonomik program bile iki ay sürmüyor, patlıyor. Tıpkı ilk çözüm süreci gibi.. Hatta belki de şimdiki barış süreci gibi..
Barış süreci denilen gelişme içerde başka, dışarda başka cereyan ediyor
İçerde, bildiğiniz demokrasi düşmanı, otoriter bir tutumla..
Dışarda ise ABD’nin himayelerinde Rojava gerçeğiyle.
ABD Büyükelçisi Barrack NTV röportajında işte bu konuya AÇIKLIK getirdi:
SORU: ABD, SDG'ye verdiği desteği ne zaman açıklasa DEAŞ ile mücadele deniyor. Sizce ABD ne zaman "tamam YPG'ye ihtiyacımız yok" diyecek? Böyle bir gün gelecek mi?
BARRACK: Bence bahsettiğiniz sonuç bu değil. Çünkü SDG bir müttefik. SDG'ye verilen de bir müttefiğe verilen destek. Kongremiz için çok önemli bir faktör. Onları yeni bir Suriye hükümetine entegrasyonuna yönlendirmek çok ama çok önemli. Herkesin beklentilerinde makul olması gerekiyor.
SDG, yani Suriye Demokratik Güçleri adı altında Rojava merkezli Kürt bölgesi için “MÜTTEFİKİMİZ” ifadesi çok şey anlatıyor elbette.
Peki ya Türkiye?
ABD ve Trump için ne ifade ediyor?
Büyükelçi uzun uzun bir çerçeve çizmeye çalışıyor.
Özeti şu:
Türkiye de müttefik.. Ancak “NATO üyesi olarak”.. Asıl önemi ise jeopolitik konumu ve (NTV’nin nedense YUMUŞAK diye çevirdiği) “ILIMLI İSLAM KONUSUNDA BÖLGEDE ÖRNEK ÜLKE OLMASI”.
Büyükelçi, Trump’ın Türkiye ile, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile kurmak istediği ilişkiyi bu çerçeveye oturtuyor: “Farklı bir ilişki, stratejik değil, olay odaklı değil, bambaşka bir düzey...”
*. *. *
Büyükelçinin sözlerinden net biçimde anlıyoruz ki, Trump’ın aklındaki cumhurbaşkanı, Erdoğan!
Bu, iki isim arasında “elektrik aldım - verdim” diye bir mesele değildir elbette.
Nitekim, Büyükelçi Barrack Türkiye’nin ev ödevlerini sayarken anlıyoruz. Mesele şu: ABD’nin bölge dizaynında Erdoğan kilit rol oynayacaktır.
İsrail ile ılımlı ilişkilerle.. Suriye konusundaki temkinli tutumu ile.. Rojava için suskunluğu ile.. Hatta Rusya-Ukrayna savaşının sona ermesi için ısrarlı çabalarıyla..
Tam da böyle bir yol haritası çizilmişken İmamoğlu’nun adaylığı.. Özgür Özel’in yaktığı demokrasi meşalesinin yeri olur mu!
Komplo teorisi deyip geçmeyin.
ABD’nin politikasını ve bölge planını birinci ağızdan dinledik.
Bırakın eskisi gibi “ müttefik” demeyi Türkiye’yi “dost” kategorisinden bile saymayan.. Aksine Türkiye’nin PKK ile aynı terör torbasına attığı Rojava yönetimini “stratejik müttefik” diye niteleyen bir Büyükelçiyi tanıdık!
Bitirmeden eklemeliyim. Pek çoklarının “diplomatik nezaketsizlik” diyeceği bir de şaka yaptı beyefendi:
“Bu işi kabul ettiğimde insanlar sadece saç ekimi için olduğunu düşündüler..”

Beyaz Saray’da, ABD Kongresi’nde ne düşünüyorlar bilmiyorum.
Ama dünyanın dört bir yanında ve özellikle demokrasinin insan hakkı sayıldığı ülkelerde, Türkiye denince akla artık İmamoğlu ve uğradığı kumpas geliyor!



