ABD’nin kaos diplomasisi Kadir Üstün
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Başkan Trump’ın son iki hafta içinde attığı birbirine tamamen zıt görünen adımları kaos diplomasi olarak adlandırmak mümkün. İran’la anlaşma masasını İsrail’in devirmesine engel ol(a)mayan Trump, kitlelerin gözünde kazananın ve güçlü olanın yanında olma hissiyle hareket ediyor. Netanyahu’nun fırsatçılığını cezalandırmak yerine aslında İsrail’e yeşil ışık yaktığı imajını vermeye çalışan ve İran’ın tam teslimiyetini isteyen Trump, bir yandan da barış çağrısı yapmaya devam etti. İran’ı vurma kararını erteleyerek Amerika’yı uzun sürecek yeni bir Ortadoğu savaşına sokmak istemediğini gösterse de bu kararından hızlıca dönerek İran’ın nükleer tesislerini vurarak güç gösterisinde bulundu. İran’a Katar’daki Amerikan üssüne saldırmadan önce haber verdiği için teşekkür eden Trump, bu yazının yazıldığı saatlerde İsrail’le İran arasında tam ve kesin bir ateşkes sağlandığını ilan ederek İran, İsrail ve ABD için dua etti. Trump’ın kaos diplomasisi, Amerika’nın yeni bir savaşa sokulmasını istemeyen defansif bir içgüdüyle hareket ettiğini ancak İran nükleer krizini çözecek kapsamlı bir stratejiden de yoksun olduğunu bir kez daha gösterdi.
ŞARTSIZ TESLİMİYETTEN ‘TANRI İRAN’I KORUSUN’A
İsrail Başbakanı Netanyahu’nun İran’la nükleer müzakere çabalarını dinamitlemesi karşısında Trump’ın önce ‘iyi polis’ rolüne soyunması ve sonrasında da Netanyahu’dan daha sert görünme çabası hisleriyle diplomasi yaptığını bir kez daha gösteriyordu. Kendi yürüttüğü sürecin altıncı tur görüşmelerinin gerçekleşmesine izin vermeyen Netanyahu’ya dur demekten geri duran ve belki de onun kötü polis oynamasının işine yarayacağını hesap eden Trump, daha önce İran’ın uranyum zenginleştirmesine açıkken sıfır zenginleştirmeden dem vurmaya başladı. Konunun uzmanları İran’ın bunu kabul etmeyeceğini bilmelerine rağmen, Trump Netanyahu’nun sıfır zenginleştirme ısrarı yüzünden diplomatik süreci altüst etmesine göz yumdu.
İsrail’in İran’a saldırmasıyla başlayan savaşta önce kimin kazandığına göre tavır alan Trump, kısa süre içinde Amerika’nın galip ilan edileceği bir senaryo arayışına girdi. Öteden beri İran’ın kesinlikle nükleer silah sahibi olamayacağını savunduğunu tekrarlayarak İran’ın kayıtsız şartsız teslim olmasını talep etti. Elbette ABD’nin savaşın tarafı olmadığı halde böyle bir talepte bulunmasının anlamı yoktu ancak Trump için güçlü görünmesi ve bir şekilde zafer ilan edebilmesi ön plandaydı. Bunlara rağmen kapalı kapılar ardında müzakere sürecinin devam ettiğinin en önemli kanıtı İsrail ve İran’ın topyekûn bir savaşa girmemiş olmasıydı. Netanyahu’nun ve İsrail lobisinin ABD’nin İran’ın nükleer kapasitesini tamamen yok etmesi için en uygun zaman olduğu argümanı ise Amerikan kamuoyundaki ve özellikle Trump’ın tabanındaki savaş karşıtlarını ikna edemedi. Trump’ın ilan ettiği ateşkes mesajında İran’a da dua etmesi kendisini barışı sağlayan lider olarak lanse etmek istemesinin en net ifadesiydi.
Trump’ın sürekli el yükseltip makule razı olma olarak özetlenebilecek pazarlık stratejisinin sınırlarını gördüğümüz bir süreç yaşadık. Trump’ın bir şekilde anlaşma yaparak siyasi zafer ilan etmek istediği ve meselenin detaylarıyla veya anlaşmanın gerçekten uygulanıp uygulanmadığıyla çok fazla ilgilenmediğini bir kez daha gördük. İran’ın nükleer bir güç olmasını engelleyen (veya en azından 10-15 yıllığına erteleyen) en kapsamlı anlaşmayı çöpe atan Trump, yeni bir anlaşma yapmakta başarısız oldu. ABD’nin ve İsrail’in sözünde durmadığı ve hoyratça kaba kuvvete başvurduğu algısını güçlendiren bu süreç, Amerika’nın uluslararası güvenirliği ve kredibilitesine yeni bir darbe vurdu. Biden’ın Gazze soykırımına verdiği sınırsız desteğin ardından Trump’ın İsrail’in Amerikan diplomasisini akamete uğratmasına göz yumması, ABD’nin uluslararası sistemin liderliğinden vazgeçtiğinin en somut göstergeleri oldu.
ORTADOĞU’YU BEKLEYEN TEHLİKE
İran’ın bundan sonraki süreçte nükleer silah arayışında olması kimseyi şaşırtmayacak. ABD’nin nükleer silahsızlanmayı hayata geçirmek konusunda takındığı ciddiyetsiz ve hoyrat tavrın Ortadoğu için ciddi sonuçları olacak. İran’ın nükleer güç hale gelmesi bölgedeki diğer güçlerin de benzer bir arayışa girmesini meşru ve hatta gerekli kılacak. İsrail’in İran’ın nükleer kapasitesini yok etme kabiliyetine sahip olduğu iddiası çöpe giderken, Amerika’nın saldırılarının dahi bunu gerçekleştiremediği kanısı oldukça yaygın. Amerika’nın tam bir savaşa girmeden bunu gerçekleştirmesi mümkün görünmüyor. Dolayısıyla Ortadoğu’da artık savaş kurallarının ve geleneksel diplomatik normların hiçe sayılmasının yadırganmayacağı bir döneme giriyoruz. Bu dönemin eskisinden çok daha tehlikeli riskler getirdiği aşikâr zira ABD ne uluslararası nükleer silahsızlanma çabalarını devam ettirebilecek ne de kurallara dayalı düzenin devamını sağlayabilecek bir performans sergiliyor.
Amerika’nın İsrail’in bölgesel çıkarları için kendi değerlerinden vazgeçtiği ve uluslararası sistemin normlarını hiçe saydığı görüntüsü bundan sonra çok daha fazla kaos diplomasisi göreceğimize işaret ediyor. Ne istediğini bilmeyen ve müzakere çabalarının küçük müttefikinin liderinin siyasi kariyeri için dinamitlenmesine izin veren bir gücün dünya lideri olma iddiasının derin bir yara aldığı açık. İsrail’in bölgede takındığı saldırgan ve maksimalist tavır karşısında ABD’nin bu kadar manipüle edilmeye açık olmasının hem bölge hem de dünya için son derece tehlikeli bir durum yarattığını söyleyebiliriz. Bundan sonra bölgesel inisiyatiflerin daha güçlü ve kalıcı kılınmasıyla İsrail ve ABD’nin politikalarının bölgeyi bir anda savaşa sürüklemesine izin verilmemesi gerekiyor.


