Cumhuriyetin demokratikleşmesi ve Türkiye nin yönü Turgay Yerlikaya
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılını inşa politikaları, bir biçimde Türkiye’nin de yönünü tayin edecektir. Cumhuriyetin sadece demokrasi ile tahkim edildiği sürece milli iradeyi bütünüyle yansıtacağı gerçeğini dikkate aldığımızda, ikinci yüzyıldaki en önemli konulardan birinin Cumhuriyetin her açından demokratikleştirilmesi olduğunu söyleyebiliriz.
Cumhuriyetin ilanı ve sonrasında, her ne kadar egemenlik kayıtsız şartız milletindir ilkesi esas alınsa da millet olarak tanımladığımız geniş topluluklar, siyasetin ana aksı içinde bir özne olarak kabul edilmemiş ve elitist bir siyasetin gölgesinde bürokratik mekanizmalar inşa edilmiştir.
Cumhuriyetin bürokratik vesayet gölgesindeki serencamı, geniş kitlelerin edilgen pozisyonda olduğu bir rejim pratiği ortaya çıkartmıştır. Buna ek olarak siyasetin merkezindeki elit, türdeş bir toplum yaratmak arzusuyla farklılıkları bastırmış ve egemenliği kendi tekeline alma gayretinde olmuştur. Süreç içerisinde bu politik vizyon, farklılıkların bir arada bulunabileceği bir kamusallık inşa edememiş ve bunun sonucunda etnik, mezhebi ve kültürel çatışmaların yaşanması kaçınılmaz olmuştur.
Son on yılda söz konusu toplum tasavvuru ve siyasetin merkezinde yer alan bürokratik vesayet önemli ölçüde geriletilmiş ve türdeş olmayan toplumsal unsurlar kendilerini merkeze doğru açabilmişlerdir. Mevcut konjonktürdeki dalgalanmalar ve işleyişten kaynaklı sorunlar üzerinden yapılan sistem eleştirilerini paranteze alırsak, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tam da milli iradenin demokratik biçimde siyasete yansıdığı bir zemin üretmiştir. Son dönemde
bürokratik vesayetin ortadan kaldırılması noktasında üretilen politikalarla birlikte düşünüldüğünde, Cumhuriyetin demokratikleşme sürecine yeni bir ivme kazandırıldığı görülmektedir.
Bu süreçte, Mehmet Uçum’un, Cumhuriyet ve demokrasi ilişkisinin Türkiye serüvenine ilişkin analizinde altını çizdiği,
milli egemenliğin yanında bürokratik kurumsal egemenliğe hiçbir koşulda yer verilmemesi
uyarısı, reformcu siyasetin ana öncelikleri arasında olmalıdır.
TERÖRSÜZ TÜRKİYE
Farklı dönemlerde çeşitli denemelere konu olan ve Cumhuriyetin demokratikleşmesi bağlamında ortaya koyulan, Türkiye’yi terörden arındırma girişimleri (demokratikleşme paketleri) mevcut siyasetin türdeş bir toplum tasavvurunun olmadığını göstermektedir. Buna ek olarak, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, sadece Türkler ve Kürtleri değil, kendisini farklı hisseden bütün toplulukları ikna edecek bir zemin üretilmelidir. İçerideki kısır döngünün yarattığı toplumsal kutuplaşma ve sürecin yarattığı bölünmeler, Türkiye’nin ortak bir vizyon etrafında toplanmasını da zorlaştırmaktadır.
İçerideki kırılganlık ve siyasetin kısır döngüye hapsolması, tarihi bir fırsat ile ilgili riskleri de artırmaktadır. Hiç kuşkusuz Terörsüz Türkiye projeksiyonu, siyaset kurumunun en güçlü olduğu dönemde gündeme gelmiş ve sürece eşlik eden bütün paydaşlar, bu projenin başarılı olma noktasında ortak bir motivasyona sahip olduklarını göstermişlerdir. Fakat buradaki en önemli husus, süreci başlatan aktörlere yönelik kamusal desteğin sürdürülme zorunluluğudur.
Bugünden bakıldığında, sürecin inşasına vesile olan Bahçeli’nin açıklamaları ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın desteği sonrasında, Terörsüz Türkiye projesine yönelik toplumsal desteğin tedrici biçimde arttığı izlenmektedir. Fakat kamuoyu araştırmalarına bakıldığında, henüz toplumsal desteğin istenilen seviyelerde olmadığı görülmektedir. Hiç kuşkusuz bu durumun oluşmasında CHP’nin tutumunun etkisi olmakla birlikte sürecin nasıl nihayete ereceği ile ilgili endişelerin de payı vardır.
SİVİL TOPLUMUN ROLÜ
Bu konudaki kararlı siyasi iradeye eşlik edebilecek kamusal destek, hiç kuşkusuz terörün mutlak biçimde tasfiyesini de mümkün kılacaktır. Bu minvalde, sürece tıpkı 2013-2015 yılları arasında olduğu gibi sivil toplumun desteği söz konusu olmalıdır. Bu bağlamda, dile getirilen endişeleri gidererek, sürecin başarılı biçimde sonuçlanması durumunda Türkiye’nin neler kazanabileceği üzerine simülasyonlar yapılması anlamlı olacaktır. Bu noktada, sürecin daha geniş kitlelerce sahiplenilmesi temin edilmeli ve siyaset kurumuna yönelik desteğin artırılması hedeflenmelidir.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılını şekillendirecek Terörsüz Türkiye projeksiyonunun başarı olması, her alanda daha demokratik bir Türkiye talebini de ortaya çıkaracaktır. Sağlıklı müzakere koşulları içerisinde oluşabilecek her türlü tartışmayı çözüm odaklı bir perspektif üzerinden tartışan Türkiye’nin, küresel düzleme dair tasavvurları daha fazla etkili olacak ve Türkiye, yeni dünya düzeni içerisinde etkili ve söz sahibi bir ülke olabilecektir.


