“Cumhuriyetin Temeli Kültürdür…” Ali Saydam
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
Bu söz, Atatürk'ün 1936 yılında kadim dostu
Afet İnan
'a söylediği ve onun notlarında yer alan önemli ifadelerden biridir. Gazi, bu sözle kültürün, yeni kurulan
Türkiye Cumhuriyeti
devletinin sadece bir entelektüel süsü değil, varoluşunun ve geleceğinin
en temel unsuru
olduğunu vurgulamış. Kültürün, bir milletin kimliğini, değerlerini, ilerlemesini ve bağımsızlığını şekillendiren asli bir güç olduğuna işaret etmiş.
Cumartesi akşamı
16. Uluslararası İstanbul Opera ve Bale Festivali
kapsamında,
Ahmet Adnan Saygun
’un -hani Atatürk’ün kendisine ilk Türk operası
Özsoy
’u bestelemesi görevini verdiği Saygun’un- “Benim
şaheserim
” dediği, operadan ziyade
epik drama
olarak adlandırılan eseri
Gilgameş
’in dünya prömiyerini
Türk Telekom Opera Sahnesi
’nde izlerken Atatürk’ün o sözünü iliklerimize kadar hissettik…
Aklımıza Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu’nda ele alınan konuların temelindeki tespit geldi: Devletin Kültür ve Sanat Politikaları, Hükûmetin Kültür ve Sanat Politikaları ve nihayet halkın yaşadığı Kültür ve Sanat uygulamaları arasındaki farklar, fark edilmeden Cumhuriyet’in temelini oluşturan kültür meseleleri çözülemez…
Bir gün dünyanın en etkili kültür merkezlerinde sergilenip cumartesi akşamı olduğu gibi izleyicilerin dakikalarca ayakta alkışlayacaklarından en küçük şüphe duymadığım ‘Gilgameş Operası’, Türk millî kültürünün en önemli kilometre taşlarından biri olarak kültür ve sanat tarihimize altın harflerle yazılacaktır.
Aziz dostum
Halit Refiğ
’in
Wagner
’in
Parsifal
adlı eseriyle eş değerde gördüğünü ifade ettiği Gilgameş’i, Saygun, çeşitli aralıklarla çalışarak 1965’te başlayıp 1983’te tamamlamış…
İstanbul Devlet Opera ve Balesi
(İDOB) ise son 6 ayda geceli gündüzlü çalışma ile mükemmel bir performansla seyircinin karşısına planlandığı gibi çıkmışlar…
Müzikle olağanüstü uyum içindeki ışık ve renk oyunlarını, kostüm ve dijital mekân tasarımını anlatarak ifade etmek zor… Meraklısı için son gösteri bu akşam… Kaçırmayın derim…
Açılış konuşmalarıyla Festival’e ve prömiyere giriş yapan İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü
Caner Akgün
ve Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü
Tan Sağtürk
, başta olmak üzere toplamı 450 kişiyi aşan şu kadro her türlü takdiri hak ediyor:
Caner Akın
’ın teknoloji ile sahne tekniklerini harmanlayarak Türkiye’de ilk kez opera sahnelenmesinde devrim yaratan büyük bir görsel şölen ile yönetmenliğini üstlendiği “Gilgameş Operası”nda, Orkestranın şefi
İbrahim Yazıcı
idi. Dekor tasarımı
Efter Tunç
’a, kostüm tasarımı
Gizem Betil
’e, Işık tasarımı
Cem Yılmazer
’e, video tasarımı
Aisha Hajiyeva
’ya, koreografi
Deniz Özaydın
’a ait. İDOB Korosu’nu ise
Volkan Akkoç
yönetiyor...
Diğer starlara gelince şöyle sıralamak mümkün: Hikayeci: Hüseyin Likos; Gilgameş: Alican Güçoğlu; Enkidu: Yılmaz Berkay Günay; Ninsun: Aylin Ateş; Şamaş: Burak Bilgili; İştar: Şebnem Ağrıdağ Kışlalı; Anu: Gökhan Ürben; Antum: Asude Karayavuz; Enlil: F. Kılıç Aslan; Humbaba: Melike Manav Yalçın; Alto Solo: Nursel Dinler Yazman; Halktan Bir Kadın: Neslişah Pekin; İştar Kızı: Burcu Soysev , Berin Kocabaşoğlu; Siduri: Merve Topaldemir; Soprano Hikayeci: Pınar T. Koç; İrnina: Zeynep Halvaşi; Gelin: Buket Polat; Damat: Agit İşcan; Yılan: Ecem Ovat; A Düşünce Hayali: Emre Güngör; B Düşünce Hayali: Mualla Dedemen; C Düşünce Hayali: Banu Ergün; D Düşünce Hayali: Ahmet Baykara; Ut Napiştim: Alper Saldıran.
İDOB’un basınla paylaştığı yorumda da belirttiği gibi, bilgisizlikten bilgiye geçişi tasavvufi bir şekilde ele almasıyla zamansız bir eser olma özelliğine sahip olan, tüm otoriterlerce 20. yüzyılın en büyük bestecilerinden biri olarak kabul edilen Ahmed Adnan Saygun’un yerli – millî – evrensel üçlemesini kültürler arasında köprü kurarak hayata geçirdiği ve ana yurdunun düşünce dünyasını, kavramsal bir çerçeve içinde yorumladığı yapıtlarından olan epik dram, Doğu’nun duyarlılığıyla Batı’nın çok sesliliğinin iç içe geçmiş hali olarak da tanımlanabilir.
Anılarımız, bizi Adnan Saygun konusunda düşünce ve duyarlılığımızı artıran sevgili
Gülper Refiğ
’in bir röportajındaki ifadesine götürüverdi.
"A. Adnan Saygun ve Geçmişten Geleceğe Türk Musikisi" ve "Özsoy Operası - Atatürk ve Adnan Saygun" gibi kitaplarıyla da tanıdığımız Gülper Hanım, 19 yaşındayken Adnan Saygun'un "Yunus Emre Oratoryosu"nda Yunus'un Divanı'yla karşılaşıp aradığı hakikati bulduğunu ve o andan itibaren 'ben'den ve nefsinden vazgeçtiğini belirtmiş …
Adnan Saygun Cumhuriyetimizin temeli olan millî kültürümüzün içindeki hak ettiği yere nihayet ulaşıyor… 450 sanatçı kardeşimi alınlarından öperim…
Cumhuriyet neden gençliğe emanet…
Bizim İstanbul Erkek Lisesi’ne adımı atan her genç önce o tarihî, ancak trajik ve bir o kadar da gurur verici olayı öğrenmek, anlamak, anlamlandırmak durumunda kalır… İstanbul Erkek Lisesi’nin 1915 yılı son sınıf öğrencileri, Çanakkale Savaşı’na gönüllü olarak katılırlar ve cephede hepsi şehit düşer. İEL renklerindeki siyah oradan gelmektedir… Sarı ise yine 1. Dünya Savaşı sırasında duvarları sarıya boyanıp hastane olarak kullanılan bölümlerden yola çıkarak
umudu
,
aydınlığı
ve
geleceğe olan inancı
temsil eder. Tüm kayıplara rağmen ülkenin aydınlık geleceğine bağlılığı ve idealizmi simgeler.
Bu olayı anılarda taze tutmak üzere İEL Bisiklet Kulübü yüze yakın öğrencinin katılımıyla 308 km’lik yolu katederek İstanbul’dan Çanakkale’ye pedal çevirirler… Bu yıl da aynı eylemi büyük bir inançla hayata geçirdiler. Kardeşlerimi kutluyorum.
Bu arada
Türkiye Bisiklet Federasyonu
tarafından düzenlenen “Türkiye Kupası 4. Etap Kadınlar Yol Yarışı”,
19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı
coşkusuyla 18 Mayıs Pazar günü Samsun’da düzenlenmiş. Bir bisiklet etkinliği de İstanbul’un Anadolu yakasındaydı…
Burada sayamayacağımız kadar çok kurum ve kuruluş gençlere yönelik etkinlikleri devreye sokmuşlar…
Şu sorunun yanıtını iyice araştırmanın tam zamanıdır:
G. Mustafa Kemal
1927’de, Şehit kanlarıyla kazanılmış bağımsızlığı, “Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etme” görevini, hem de
Birinci Vazife
olarak, mesela kolluk kuvvetlerine, devletin ve sivil toplumun ilgili birçok kurum ve kuruluşuna değil de
Gençliğe
tevdi etmiş… Gençlerin “damarlarında akan asil kan” temizliğini koruduğu için mi acaba?.. Ya da gençliğin kaybedeceği fazla bir mülkiyeti olmadığından mı?...
Velhasıl yaman bir soru değil mi?..


