D. Mehmet Doğan’ın ardından: Bir hakikatin izinde Düşünce Günlüğü Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan / Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı
Zaman, insanı unutturur; ama bazı insanlar vardır ki, kendileri zamanın akışına şekil verir, milletlerin hafızasında adları birer çağrıya, birer uyanışa dönüşür. D. Mehmet Doğan, işte bu isimlerden biridir. Onun ardından geçen bir yıl, bir vefatın mateminden çok daha fazlasını barındırıyor: Bu yıl, bir zihniyetin, bir mücadele ahlâkının ve bir kültürel duruşun sessizce ama derinlemesine yeniden fark edildiği bir yıl oldu.
HAFIZASINI KAYBEDEN İSTİKAMETİNİ KAYBEDER
Mehmet Doğan yalnızca bir mütefekkir değildi; o aynı zamanda yaşayan bir fikir atlası, Türk düşünce ve kültür coğrafyasının seyrini değiştiren bir yol göstericiydi. Vefatının yıl dönümünde ona dair yazmak, onun kitaplarını özetlemekten yahut faaliyetlerini kronolojik sırayla dökmekten ibaret olamaz. Ona dair yazmak, aslında bir çağrıyı yeniden işitmek gibidir. Bu çağrı, bizim kadim medeniyet tasavvurumuzun çağrısıdır; bizim unuttuğumuz kelimelerimizin, terk ettiğimiz kimliğimizin, savrulmaya bırakılmış tarihimizin çağrısıdır.
D. Mehmet Doğan’ın ömrü, bu çağrının sesini diri tutmakla geçti. Modernliğin tüketici dalgalarına karşı, yerli bir akıl inşa etmenin mümkün olduğuna inandı. “Batılılaşma İhaneti” diyerek sadece bir ideolojik itirazda bulunmadı; aynı zamanda bir kültür muhasebesi yaptı. Her satırında milletinin diliyle, tarihiyle ve hakikat arayışıyla buluşmasına vesile oldu. Türkçeye sahip çıkmak onun için bir edebiyat meselesi değil, bir varoluş mücadelesiydi. Çünkü bilirdi ki dilini kaybeden, hafızasını kaybeder; hafızasını kaybeden de istikametini…
BİR DİRİLİŞ OCAĞI: TYB
Türkiye Yazarlar Birliği’ni kurduğunda yalnızca bir sivil toplum örgütü değil, bir fikir zemini inşa ediyordu. Bu zemin, edebiyatın ahlâkla, düşüncenin hikmetle, sanatın sorumlulukla buluştuğu bir meydandı. Orada sadece şiirler okunmadı, kitaplar tanıtılmadı; orada düşünce yeniden şekillendi, kültürel dirilişin adımları atıldı. TYB onunla birlikte bir fikir akademisi, bir edebiyat mektebi, bir diriliş ocağına dönüştü.
D. Mehmet Doğan’ı “filozofça yaşayan” bir mütefekkir yapan şey, bilgi birikiminden önce duruşuydu. O, kendisine emanet edilen fikri, medeniyet ahlâkını taşımakla kalmadı; onu yaşayan, yaşatan ve her nesle aktarmayı görev bilen bir ahlâkın timsali oldu. Onda ne gösteriş vardı, ne iddia. Onun iddiası sessizliğin içindeki direnişti; tevazunun içindeki vakar, sıradanlık içinde saklı olan yücelikti. Büyük laflar etmeden büyük işler yapmanın mümkün olduğunu gösterdi.
Bugün, aramızdan ayrılışının birinci yılında, sadece bir şahsiyeti değil; bir geleneği, bir sorumluluğu, bir müktesebatı anıyoruz. Bu anma, nostaljik bir hatırlamanın ötesinde, yaşadığımız çağda yeniden kendimize gelmenin zorunlu bir çağrısıdır. Çünkü o, bize şu soruyu miras bıraktı: “Bu topraklarda yaşayan insanlar, bu toprağın diliyle, bu toprağın vicdanıyla konuşmazsa, kim konuşacak?”
D. Mehmet Doğan’ın ardından yapılacak en büyük iyilik, onun fikirlerini hem yeniden gündeme taşımak; hem de onun ahlâkını, onun duruşunu, onun sessiz ama sarsıcı izini takip etmektir. Onun için yazmak, onun gibi düşünmeye çalışmaktır. Onun gibi yaşamak, hakikati yalnız başına kalsa da savunmaktır.
İYİ Kİ VARDI!
Mehmet Doğan göçünü topladı. Ama onun ardında bıraktığı hakikat, hâlâ bizimle. Ve o hakikatin ışığında yürüyen her bir genç, onun adını taşımaya devam ediyor. Şimdi bize düşen, bu ışığı çoğaltmak, bu sesi unutmamak, bu mirası gelecek nesillere bir emanet olarak aktarmaktır.
Ruhu şad olsun. Kalemi kadar temiz, dili kadar duru, yüreği kadar berrak bir ömür sürdü. Onu tanıyan herkesin ortak cümlesiyle bitirelim: İyi ki vardı!
Hayatımız iyi ki D. Mehmet Doğan ile kesişti. İyi ki onun gibi son dönemin en entelektüel münevveri ve mütefekkiri ile tanıştık, dost olduk, yoldaş olduk, yaren olduk. Hamdolsun. Ruhu şad, mekanı cennet olsun…


