DEM Parti: Başka vesayetleri ikame ederek demokratik Anayasa yapılamaz
Halktv sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, İmralı Süreci'nin şu anda bir “durgunluk” yaşandığını belirterek bu durağanlığın TBMM’de işlevsel bir komisyon kurularak aşılabileceğini söyledi.
Sürecin daha hızlı ilerlemesi gerektiğini vurgulayan Hatimoğulları, muhalefetin dışlandığı bir sürecin başarıya ulaşamayacağını ifade etti.
DW Türkçe'den Gülcan Solaker'e konuşan Hatimoğulları, süreci başlatan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye atıf yaparak şöyle konuştu:
"Dikkat ederseniz Sayın Bahçeli'nin de yaptığı açıklamalarda 'süreç zaman kaybetmeksizin somutlaşmalı' deniliyor, biz de aynı açıklamaları yapıyoruz. Gerek bölgesel gelişmeler gerekse içeriden kaynaklı olabilecek ve bu süreci enfekte edebilecek süreçlerin gelişmesinin tehlikesini görüyoruz. Bunu hepimiz görüyoruz. Yani bunu devlet kanadı da görüyor. MHP de görüyor. Biz de görüyoruz. Muhalefet kanadı da görüyor. Dolayısıyla herkesin öngördüğü bir şey bu. Herkesin öngörüsü buysa demek ki daha somut adım atılmalı. Bu açıdan baktığımızda evet bir yavaşlık söz konusu, bir durağanlık söz konusu."
Terör örgütü PKK'nın lideri Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta örgüte fesih çağrısında bulunduğunu, ardından PKK’nın 12 Mayıs’ta kongre toplayarak silah bırakacağını açıkladığını hatırlatan Hatimoğulları, şöyle konuştu:
"Şimdi bu tarihi gelişmelerin barışla neticelenmesi, silahsızlanma ve çatışmasızlıkla neticelenmesinin yolu karşılıklı bu adımları büyütmekten geçiyor. Bunu herkes biliyor, herkes söylüyor ama yapılmıyor."
Öznelerin devlet ve PKK olduğunu belirten Hatimoğulları, çözümün bu iki tarafın diyaloguyla sağlanabileceğini ifade etti.
DEM Parti olarak kendilerine düşen rolü şu sözlerle tanımladı:
Öncelikle şunu belirtmeliyim. Çatışmanın özneleri belli; devlet ve PKK. Sonuçta onların kendi içlerinde yürüttükleri diyalog çok önemli. Hani derler ya asıl barışı çatışanlar sağlar, hakikaten öyle. DEM Parti'ye düşen ve demokratik siyasete düşen en önemli görev bu sürecin, yani diyalog ve müzakere sürecinin olumlu yönde oluşması, ilerlemesi, derinleşmesi ve bir pozitif barıştan bahsetmek. Yani bize düşen görev bu. Hem DEM Parti olarak hem bütün demokratik siyaset olarak.
PKK’nin fesih kararına rağmen somut adımların gecikmesini değerlendiren Hatimoğulları, örgütün silahsızlanma sürecine geçmek için hukuki bir sürecin başlamasını beklediğini aktardı:
Bazen bizim sözlerimiz sanki başkalarının yerine ikame ediliyormuş gibi yorumlanabiliyor. Ancak PKK'nin ne dediğine baktığımızda; PKK diyor ki 'biz yapacağımız birçok şeyi yaptık şu ana kadar, bir iyi niyet göstergesi ve somut bir adım olarak hukuki bir sürecin işlemesini bekliyoruz' diyor, silahsızlanmanın başlayabilmesi için. Bizim ve bütün demokratik siyasetin görevi de bu adımların karşılıklı atılmasını her iki taraf için sağlamaktır.
Peki bu tıkanıklık nasıl aşılır? Sonuç itibariyle örgüt kendi kongresini yaptı, fesih kararı aldı ve silahsızlanma sürecine gireceğini söyledi. Ama bu sürece girebilmenin yolu Türkiye'de demokratikleşmeye ilişkin belli başlı adımların atılması, Sayın Öcalan'ın özgürlüğü. Bu şartlara bağladı, bu bilinen bir şey.
Hatimoğulları, çözüm sürecinde atılması gereken en önemli adımın, karar alma yetkisine sahip bir Meclis komisyonu olduğunu belirtti.
Bahçeli’nin önerdiği 100 kişilik komisyon önerisini hatırlatan Hatimoğulları, bu yapının sıradan bir araştırma komisyonu gibi değil, Türkiye’de 100 yıllık Kürt sorununun çözümüne katkı sunacak etkili bir yapı olması gerektiğini vurguladı:
Bizim muradımız; karar alma yetkisine sahip olan, yasayla kurulmuş bir komisyon. Çünkü böyle bir komisyon işlevli olur. Sayı konuşulur. Mesela bu konuda parlamentonun çok önemli deneyimleri var. İlk kez komisyon kurulmayacak, çok mühim deneyimler var. Fakat tabii ki bu komisyonun şöyle bir tarihi önemi ve özelliği olacaktır; 100 yıllık Kürt sorununun ve demokratikleşme meselelerinin Türkiye'de çözümüne somut anlamda katkı verecek bir komisyon olarak tarihe girebilir bu komisyon bu şekilde kurulursa. Bu anlamıyla belki diğer rutin komisyonlardan farkı bu olacaktır. O bakımdan gerçekten karar alabilen, etkili, yetkilendirilmiş bir komisyon olmasının çok büyük önemi var. Yoksa herhangi bir araştırma komisyonu gibi (olmamalı), bunlar biliyorsunuz karar alma yetkileri yok, raporlar sunuyorlar sadece.
Dolayısıyla bu sürecin tıkanıklığını nasıl aşabiliriz sorusunun en can alıcı yanıtı yasal anlamda parlamenter zeminde somut bir adımın atılması olur. O da böyle bir komisyonun oluşması ile mümkün olabilir diye düşünüyorum.
Ancak komisyonun kurulmasına ilişkin somut bir gelişme olmadığını belirten Hatimoğulları, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un TBMM Başkanlık seçiminden sonra adım atılacağını söylediğini, ancak henüz kendilerine bir bilgi ulaşmadığını kaydetti:
"Dolayısıyla şimdi o süreçte de bir bekleme hali söz konusu. Bu bekleme halinin bir an önce bitmesi lazım. Özellikle yanı başımızdaki İran-İsrail savaşı, Ortadoğu'daki gelişmeler bizim hiç zaman kaybetmemeliyiz yaklaşımımızı pratikte teyit etmiştir. O yüzden hiç zaman kaybetmeksizin bahsettiğimiz komisyonla bir ilk adım atılabilir diye düşünüyorum."
DİKKAT ÇEKEN TÜRKİYE VE ORTADOĞU ANALİZİ! "DEVLETİN BİR KANADI..."
Bölgede yaşanan gelişmelerin sürece etkisine değinen Hatimoğulları, İran-İsrail çatışmasının “sıradan bir savaş” olmadığını vurguladı.
Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin Türkiye’nin iç barışını sağlamasını daha da önemli hale getirdiğini belirtti.
Türkiye'nin bu çatışmalı ortamda güçlü bir aktör olabilmesi için Kürt sorununun çözülmesi gerektiğini söyleyen Hatimoğulları, “Türkiye'nin ayağındaki en büyük pranga bu sorun” ifadesini kullandı.
"BAHÇELİ'NİN AÇIKLAMALARINDAN BU ANLAŞILIYOR"İsrail-İran savaşı bölgenin ve dünyanın bütün dengelerini etkileyecek bir savaş. Basit ve sıradan bir çatışma değil bu. Bölgenin en güçlü iki ülkesinden söz ediyoruz ve bu savaşın bölgeye etkileri çok yüksek olacak. Ama bütün dünya siyasetini de etkileyecek bir şey.
"TÜRKİYE'NİN AYAĞIDAKİ EN BÜYÜK PRANGA BU"Bu savaşın çıkma olasılığını birçok kesim öngörüyordu uzunca bir zamandır, böyle bir öngörü vardı. Üçüncü Dünya Savaşı yaşanabilir gibi yaklaşımlar yabana atılacak yaklaşımlar değil. Çünkü şu an dünyanın içinden geçtiği iktisadi, askeri, politik, türbülanslar Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'nın başladığı evrelere çok benziyor. Dolayısıyla bu öngörü aslında birçok kesimde vardı. Hatta çoğu kesim bize şunu sordu; Bahçeli durup dururken niye geldi partinize selam verdi? Biz bu süreçle direkt ilgili olduğunu zaten o zaman da açıklamıştık. Bir kez daha pratik bizi teyit etti aslında. Sayın Bahçeli'nin de yapmış olduğu açıklamalardan da bu anlaşılıyor. Bizim de yaptığımız açıklamalardan aslında bu çok net anlaşılıyor.
"DEVLETİN BİR KANADI BUNU GÖRÜYOR"Ortadoğu yeniden dizayn ediliyor. Sadece Ortadoğu'da değil kartlar bütün dünyada yeniden karılıyor. İttifak ilişkileri, ülkeler arası ve sermaye grupları arası ilişkiler yeniden şekilleniyor. Türkiye ise bölgedeki jeostratejik önemi yüksek bir ülke. Tarih boyunca hep öyleydi. Ama Türkiye'yi istikrarsızlaştıran en önemli sorun Kürt sorunu. Türkiye'nin gerek Avrupa ülkeleriyle gerekse ABD ve diğer bölgelerle ilişkilerini en belirleyen faktör Kürt meselesi. Dolayısıyla çok uzun yıllardan beri Türkiye'nin ayağındaki en büyük pranga bu sorun. Ve bu sorunu demokratik yöntemle çözerse, Türkiye'nin ayağındaki pranga ortadan kalkar, Türkiye rahatlar.
Türkiye bu sorunu geçmiş dönemde daha hızlı çözseydi ya da şimdi zaman kaybetmeden daha hızlı çözmeyi başarırsa bölgede pek çok açıdan açık ara birinci ülke olur. Devletin bir kanadı bunu görüyor, bundan eminim. Bu süreç de bu sebeple başladı.
"MUHALEFETİ İŞİN DIŞINDA TUTULMASI ÇOK YANLIŞ"Ortadoğu'da şu anda pek çok ülke ile ilgili gelişmeler oluyor. Suriye, Yemen, en son İran. İsrail bölgede tek güç haline gelmek istiyor. Dolayısıyla onun rakibi pozisyonunda olan ülkelerle ciddi bir çatışma içinde. Önümüzdeki dönem Türkiye bunlardan biri olabilir mi? Bütün bunlar kocaman olasılıklardır. Hiçbiri için kesin diyemeyiz. Hepsi ama güçlü olasılıklardır.
Dolayısıyla hem devletin hem toplumun aklı böyle çalışırsa, bu süreçte Türkiye kendi iç barışını güçlü sağlarsa; Kürt, Türk, Arap, Laz, Çerkes, hangi halktan olursa olsun ortak yurttaşlık duygusu ve duygudaşlığı ve aitliği daha fazla hissedilir. Bizim en büyük amacımız bu. Bir an önce bu konularda hukuki, yasal adımlar atılsın. Toplum bu sürece dahil edilsin. Hiç kimse ayrıma maruz bırakılmasın. Mesela iktidarda zaman zaman muhalefeti bu işin dışında tutma refleksini çok yüksek görüyoruz ve bunu çok yanlış buluyoruz.
"SÜREÇ MUHALEFETSİZ OLMAZ"
Sürecin toplumsallaşması gerektiğini ifade eden Hatimoğulları, “Bu süreç muhalefetsiz olmaz. Bu çok net. Türkiye 86 milyonsa bunun yarısı muhalefet” dedi. Muhalefetin dışlandığı bir ortamda barışın sağlanamayacağını belirtti.
Devlet içindeki farklı eğilimlere işaret eden Hatimoğulları, bazı kesimlerin barış sürecinin önemini kavradığını söyledi: “Devletin bir aklı bölgesel ve dünyadaki gelişmeler ışığında bu süreci okuyor.”
Muhalefete yönelik baskıların da çözüm sürecini etkilediğini ifade eden Hatimoğulları, “Muhalefete ve rakiplere bu şekilde yüklenilmesini asla doğru bulmuyoruz” dedi. Perşembe günü İBB Başkanıv e ve Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu ve diğer tutuklularla görüşeceklerini belirten Hatimoğulları, “Kendimizin yaşayıp itiraz ettiği bir şeyi başkası yaşadığında daha güçlü itiraz ederiz” diye konuştu.
AİHM kararlarına rağmen Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın cezaevinde tutulmasını “bir suç” olarak değerlendiren Hatimoğulları, bu isimlerin sürece önemli katkılar sunabileceğini dile getirdi.
Yeni anayasa tartışmalarına da değinen Hatimoğulları, mevcut baskı ortamında demokratik bir anayasa yapılmasının mümkün olmadığını ifade etti:
"Anayasa konusu ile ilgili olarak ise demokratik bir anayasaya ihtiyacımız olduğunu hep söylüyoruz. Ama bunun için de gerçekten demokratik bir anayasa yapım sürecine, yol temizliğine ihtiyaç var. Düşünün Türkiye'de aydın, yazar, gazeteci, siyasetçi, seçilmiş belediye başkanı, meclis üyesi, kent uzlaşısı üyeleri birçok insan hapishanede. Dışarıda da bir tweet atarsam gözaltına alınır mıyım duygusunun yaşandığı yerde demokratik anayasa yapım sürecinden bahsetmek ucube kaçar. Dolayısıyla Türkiye'nin önce rahatlamaya ihtiyacı var. Askeri vesayet rejiminin yerine başka vesayetleri ikame ederek demokratik bir anayasa yapılamaz."


