Dijital alışkanlıklar aile bağlarını etkiliyor
SonTurkHaber.com, Trthaber kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.
Teknolojinin hızla geliştiği ve dijitalleşmenin hayatımızın her alanında yer aldığı bir çağda yaşıyoruz. Dijital teknoloji araçları günlük yaşantımızda işlerimizi kolaylaştırıyor. Ancak, bu araçların gereğinden fazla ve bilinçsiz kullanılması; kaygı bozukluğu, depresyon, dikkat eksikliği, tükenmişlik sendromu gibi ruhsal ve davranışsal bozukluklara yol açabiliyor.
Peki bilgisayar, cep telefonu, tablet gibi araçların aşırı kullanımı bireyleri ve aile içi bağları nasıl etkiliyor? Eşler arası iletişim, ebeveyn-çocuk ilişkisi teknolojik cihazların gölgesinde mi kalıyor? Dijital bağımlılığın önüne geçmek için neler yapılmalı? Ebeveynler çocuklarına bu anlamda nasıl örnek olmalı? Tüm bu soruların yanıtlarını, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Ankara Etlik Şehir Hastanesi Çocuk ve Genç Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği İdari ve Eğitim Sorumlusu Doç. Dr. Ayşegül Efe ile konuştuk.
Depresyon, kaygı bozuklukları, dikkat eksikliği, uyku problemleri…
Dijital teknoloji mecralarının aşırı kullanımı çocuk, genç ya da yetişkin tüm bireyleri doğrudan ya da dolaylı olarak etkiliyor. Doç. Dr. Ayşegül Efe, bu etkileri şöyle örneklendirdi:
“Yetişkin, genç veya çocuk olmak üzere tüm bireylerde depresyon, kaygı bozuklukları, dikkat eksikliği, uyku problemleri ve tükenmişlik sendromu gibi duygusal, bilişsel, davranışsal ve sosyal çok yönlü işlevsellik alanlarında bozukluk yaratan psikiyatrik belirtilerle ilişkilidir. Beyindeki ödül sistemi üzerindeki etkileri nedeniyle teknolojik kaynaklar ile sosyalleşme, bireyin ruhsal olarak geçici rahatlama aracı haline gelir ve davranışsal bağımlılıklar altında sınıflandırdığımız ‘internet bağımlılığı’, ‘internette oyun oynama bozukluğu’, ‘online oyun bağımlılığı’, ‘online video/alışveriş/kumar bağımlılığı’, ‘akıllı telefon bağımlılığı’, ‘sosyal medya bağımlılığı’, ‘televizyon bağımlılığı’ vb. gibi çeşitli bağımlılık ve ilişkili davranış bozukluklarına zemin hazırlar. Bu durum özellikle stresle baş etme, yalnızlık duygusu veya değersizlik hissi yaşayan bireylerde belirginleşir ve haliyle adölesan ve genç yetişkin bireyler diğer yaş gruplarına göre belirgin risk grubunda yer almaktadır. Kullanım arttıkça duygusal ve davranışsal regülasyon bozulur, sosyal çekilme ve yalnızlık hissi kademeli biçimde artar.”
“Dijital ortamda geçirilen sürenin artması, yüz yüze sosyal etkileşimleri azaltmakta, zamanla empati becerileri ve sosyal duyarlılıkları köreltmektedir.”
Sağlık Bilimleri Üniversitesi Ankara Etlik Şehir Hastanesi Çocuk ve Genç Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği İdari ve Eğitim Sorumlusu Doç. Dr. Ayşegül Efe
Gerçek yaşamdan kopma riski artıyorBu alanda yapılan araştırmalardan da söz eden Doç. Dr. Ayşegül Efe, şu bilgileri paylaştı:
“Araştırmalar, bireylerin internette daha fazla zaman geçirdikçe gerçek yaşamdan koparak sosyal izolasyon geliştirme risklerinin arttığını göstermektedir. Farklı kültürlerde bu duruma yönelik 'Hikikomori' gibi yeni tanımlamalar getirilmiştir ve toplumda her yaş grubunda dramatik artış gösteren oranlar sebebi ile bir halk sağlığı sorununa dönüştüğü, hızla koruyucu ve tedavi edici sağlık uygulamaları bakımında harekete geçilmesi gerektiği duyarlılığı ve bilinci oluşturulmaya çalışılmaktadır. Benzer şekilde “Nomofobi, Netlessfobi, Sosyotelizm, FoMo” gibi davranışsal olarak bağımlı olunan duruma yönelik çeşitli tanımlamalar getirilmiştir. Özellikle "FOMO" (Fear of missing out; gelişmeleri kaçırma korkusu) yaşayan bireyler, 'Acaba bir şey mi kaçırdım? Şu an kim ne paylaştı? Kim ne yapıyor? Konuşulan konuların dışında mı kaldım? Fırsatları kaçırdım mı? Diğerleri benden daha doyurucu deneyimler yaşıyor mu?' gibi korkular yaşamaları sebebi ile sürekli bağlı kalma, dijital aygıtlarını kontrol etme ihtiyacı hissederken, sosyal ağlarda oldukça fazla vakit geçirmekte ve gerçek ilişkilere karşı duyarsızlaşabilmekte, bağ kurmakta güçlük yaşayabilmektedirler. Kendilerini yalnız hissettikleri, eksikliğini hissettikleri sevgi, saygı, ilgi ve şefkati sosyal ağlardaki ortam ve paylaşımlarla tamamlamaya çalıştıkları bildirilmektedir. Yüz yüze iletişim yerine sanal ortamları tercih etme ve yalnızlık duygusunda, sosyal içe çekilmede gittikçe spontane pekişen bir durum içine girmekteler.”
Yoğun ekran kullanımının, çiftler arasında duygusal ihmal algısını artırdığını söyleyen Doç. Dr. Ayşegül Efe, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ortak zaman geçirme, birlikte konuşma ve empati kurma gibi temel ilişki davranışlarını azaltmaktadır. Bu da ilişki doyumunun düşmesine, duygusal mesafenin artmasına ve duygusal erişilebilirliğin azalmasına neden olur. Aile ortamında dijital cihazlar nedeniyle iletişim eksikliği, çocukların da duygusal olarak ihmal edilmiş hissetmesine yol açar."
“Dijital ortamda geçirilen sürenin artması, yüz yüze sosyal etkileşimleri azaltmakta, zamanla empati becerileri ve sosyal duyarlılıkları köreltmektedir.”
Sağlık Bilimleri Üniversitesi Ankara Etlik Şehir Hastanesi Çocuk ve Genç Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği İdari ve Eğitim Sorumlusu Doç. Dr. Ayşegül Efe
Son yıllarda çift terapilerine başvuru nedenleri arasında “dijital ihmal” (sosyotelizm/phubbing) ve “teknolojik yalnızlık” konularının önemli yer tuttuğuna değinen Doç. Dr. Ayşegül Efe, “Bireylerin dijital dünyadaki etkileşimlerini, gerçek partnerlerinden daha öncelikli hale getirmesi, ilişkide değersizlik ve yalnızlık hissi yaratıyor. Terapötik süreçte bu konular, sınır koyma, ortak alan yaratma ve teknolojiyle ilişkili duygusal algıların farkındalığı üzerinden ele alınmaktadır.” diye konuştu.
“Sınırlar belirlenmeli, iletişim odaklı olunmalı”Peki dijital bağımlılığın önüne geçmek için neler yapılmalı? Ebeveynler çocuklarına nasıl örnek olmalı? Doç. Dr. Efe, sorularımızı, şu şekilde yanıtladı:
"Rol model olunmalı: Ebeveynlerin dijital cihazlarla olan ilişkisi, çocuklar için en güçlü örnektir. Çocuklar ebeveynlerindeki davranışları hem genetik aktarım hem de sosyal öğrenme yoluyla içselleştirmektedir. Aile bireylerinin birlikte ekran dışı zaman geçirmesi teşvik edilmelidir.
Sınırlar belirlenmeli: Dijital cihaz kullanımına dair ev içinde net kurallar konulmalı; yemek saatleri, uyku öncesi zaman gibi 'teknolojiye ara' alanları oluşturulmalıdır. Tanısal sınıflama sistemlerinde davranışsal bağımlılık tanılamasında süre ölçütü her ne kadar önemli bir parametre olarak bildirilmiş olsa da güncel çalışmalar bağımlılık risk ve tanısında süre ölçütünün tek başına yeterli bir kriter olmadığı, kullanım niteliği, duygusal atıflar, fiziksel ve psikolojik çekilme belirtilerinin görülüyor olmasını vurgulamaktadır.
İletişim odaklı olunmalı: Aile içinde açık iletişim ve birlikte etkinlik planlamak, dijital cihazlara olan yönelimi azaltır.
Psikoeğitim önemli: Ebeveynlerin, teknoloji bağımlılığı belirtilerini tanımaları ve gerektiğinde destek almaları sağlanmalıdır."
“Dijital okuryazarlık oldukça gerekli”Tüm bu bilgiler ışığında dijital okuryazarlığın önemini vurgulayan Doç. Dr. Ayşegül Efe, son olarak şu değerlendirmelerde bulundu:
“Dijital okuryazarlığın hem meslek icrasında hem de eğitim alanında oldukça gerekli ve kaçınılmaz bir beceri haline geldiği gerçeği ile davranışsal bağımlılık riskleri arasındaki ince dengeyi yönetmeyi öğrenmemiz gerekmektedir. Diğer bağımlılık türlerindekinin aksine ‘tam temizlik’ halini yaratmak, dijital bağımlılıklarda mümkün olmadığı için, önleyici davranışsal ve medikal tedavide asla hedef tamamen uzak kalınmasını sağlamak veya kullanıma son vermek olmamaktadır. Aksine doğru ve etkin kullanıma yönelik bilinçlendirme, duygu ve davranış kontrolü sağlanması hedeflenmektedir. Ebeveynlerin sadece sınır koymaları değil; aynı zamanda duygusal olarak çocuklarının ve eşlerinin hayatında ‘hem fiziksel hem de psikolojik bir bütünlük halinde var olmaları’, çocukların gelişiminde belirleyici bir etkendir. Bu nedenle sadece ‘ne kadar’ kullandığımız değil, ‘nasıl ve ne amaçla’ kullandığımız da önemlidir.”


