Doç. Dr. Özge Özkoç: “Bu barış planı değil, Gazze yi Hamas tan arındırma ve ateşkes girişimi” Agos
SonTurkHaber.com, Agos kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Açlık, susuzluk, hastalık, ilaç yokluğu, sonu gelmeyen ölümler, evlere yağan bombalar, hastaneleri ve doktorları hedef alan füzelerle son iki yıldır İsrail tarafından soykırıma uğrayan Gazze için bir barış planı açıklandı. Trump’ın planını Doç. Dr. Özge Özkoç’la konuştuk.
30 Eylül’de ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, ABD’nin hazırladığı Gazze'de barış planı teklifini kabul ettiğini açıkladı. İkili 20 maddelik planı, Beyaz Saray'daki görüşme sırasında duyurdu. Gazze’nin bombalanmasının derhal durdurulmasının da olduğu anlaşmayı Netanyahu, birkaç gün geçtikten sonra bozdu. Buna rağmen Hamas ve İsrail, 7 Ekim’de Sharm El Şeyhk’te görüşmede hazır bulundu. Barış anlaşması Gazze’deki soykırıma veya çocukların açlığına bir nebze ara verilmesi için bile fırsat olarak görülüyor. 7 Ekim’de tam iki yılını dolduran İsrail’in Gazze saldırısında 70 bine yakın insan öldürüldü. Dünyadan yükselen tepkiler, hükümetleri Filistin’i tanımaya zorlarken, devletlerini harekete geçirmeye çalışanlar ise haftalarca Akdeniz’de yol alan Küresel Sumud Filosu gibi girişimlerle, Gazze’de yaşanan soykırıma dikkat çekmek için mücadele ediyor.
Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Siyasi Tarih Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Özge Özkoç’a, Trump’ın yeni planının neler getirdiğini, Türkiye’nin ve Arap ülkelerinin rolünü ve Küresel Sumud Filosu’nun anlamını sorduk.
ABD ve İsrail'in oturup kendi kendine konuşup anlaştığı girişimden Gazze'ye bir barış çıkar mı?
Sadece ABD ve İsrail'in değil, Trump'ın planına destek veren 8 Arap İslam ülkesinin de bu işin içinde olduğunu anlıyoruz. Bu anlaşmada Gazzeliler bir özne olarak yok ama genellikle Filistin-İsrail barış süreçlerinde bunu görürüz. 1993-2000 yılları arasında Oslo Barış Süreci devam ederken de Filistinler, Ürdün-Filistin Delegasyonu olarak temsil edilmişlerdi. Hele Hamas'ın Batı ve İsrail tarafından terör örgütü olarak algılandığını düşünürsek, evet Gazzelilerin iradeleri bu planda yok. Bu plan ne kadar barış getirir, bence o bir soru işareti.
Zaten bu uzun kapsamlı bir plan değil. İki yıldır cereyan eden savaş ya da soykırımı durdurmaya yönelik bir girişim bu. Plan, ilk etapta İsrail lehine gibi görünüyor ama İsrail'in verdiği bazı tavizleri de içeriyor.
Ne gibi tavizler?
Plan şu şekilde başlıyor: Önce Gazze’nin radikal örgütlerden ve terörden arındırılması, Hamas’sız bir geçici yönetimin kurulması öngörülüyor. Ardından teknokrat, Filistinli bağımsız yöneticilerden oluşacak bir yapı inşa edilecek. Bu yapıya, Trump, Tony Blair ve Jared Kushner gibi uluslararası aktörlerin yer aldığı, “Barış Komisyonu” adı verilen bir mekanizma eşlik edecek. Ortaya çıkan tablo ise neredeyse bir “sömürge valiliği düzeni”ni andıran bir garabet. Bunlar İsrail lehine fakat ABD'nin baskısıyla İsrail iki konuda taviz vermiş gibi görünüyor.
Bir maddede, “Gazze işgal ve ilhak edilmeyecek” diyor. Hatırlatmak gerekirse, 2005'e kadar Gazze işgal altındaydı. 2005'te İsrail buradan çıktı ve Hamas iktidarı ele geçirdi fikri vardı. İsrailli siyasetçilerin ve Netanyahu’nun Gazze'ye geri dönmek zorundayız gibi bir argümanları vardı. Bundan vazgeçiyorlar, birinci taviz bu.
İkincisi şu: Planda “Hiçbir Gazzeli zorla Gazze dışına çıkarılmayacak” deniyor. Hatırlarsanız Trump bir video yayınlanmıştı, Gazze'yi Riviera yapacağız, Gazzelileri buradan çıkartacağız ve burayı kalkındıracağız diyordu. Nitekim bu, Netanyahu'nun 7 Ekim'den bu yana söylediği şeylerden biriydi. 2.2 milyon Gazzeliyi gayri insani bir şekilde oradan sürmeye çalışıyordu. Zaten Mart'tan beri de Gazze bir açık hava hapishanesi ve soykırım uygulanıyor.
Gazze’deki insanları önce kuzeyden güneye göç ettirdiler, Mısır sınırına yığdılar. Ve Mısır'ın Filistinlileri alması için baskı yaptılar. Mısır'ın da kırmızı çizgisi Filistinlileri almamak üzerine kurulu. Ben bu maddenin Arap dünyası ve Mısır'ın etkisiyle konduğunu düşünüyorum. Gelinen aşamada, Gazzelileri, Gazze'den çıkarmayacaksınız denildi. Sonuçta İsrail lehine gibi görünmekle beraber, İsrail'in taviz vermesini de içeren maddeler var planda.
Ama İsrail'in lehine olan en önemli tarafı şu: İsrail 2006-2007'den itibaren Hamas'la mücadelesini meşru zemine oturtmaya çalıştı. Ana hedefi şuydu: Gazze'yi Hamas'tan arındırmak. Ve bu plan bunu sunuyor. Yani sanki ABD ve İsrail arasında böyle bir pazarlık olmuş gibi. Yani Hamas Gazze'den çıksın, karşılığında da İsrail bazı tavizler versin gibi okuyorum bu metni. Ama ne kadar sürecek bu plan, bilmiyoruz.
“Sömürge valisi” Trump sanki her şeyi parayla çözmeye çalışıyor…
Trump, 2020'de “Yüzyılın Barışı” dediği bir şey ortaya atmıştı. Filistin-İsrail sorununa barış getirecekti. Benzer durum orada da söz konusuydu. Filistin'i kalkındırma, Arap sermayesinin girmesi vs. Trump'ın “barış vizyonu”ndan bu coğrafyaların tam anlamıyla kapitalizme eklemlenmesini istediğini anlıyorum.
Trump’un başında olduğu komisyonun Filistin’i kapitalist dünyaya eklemleyip sorunu çözelim gibi bir öngörüsü var. Ama bunun ne kadar işleyeceği çok sorunlu. Çünkü bu coğrafya sömürgecilik hafızasıyla yoğrulmuş bir alan. Ve bu tarz girişimlerde neresi hakkında konuşuyorsanız konuşun, sömürge yönetimlerden kalma travmayı hatırlatıyor. Nitekim Hamas cevabında şunu söyledi: Tamam, bir geçici yönetim olsun ama bu Filistinli öznelerin sorunu. Ve o Filistinli özne de sadece Hamas değil. Filistin Kurtuluş Örgütü var, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi var, belki içinde İslami Cihad var. Dolayısıyla böylesi bir yapının kabul edilmesi bana da çok zor geliyor. Her halükarda orayı ya Batılı sermayeye ya da Körfez ülkelerine havale ederek kapitalizme açmak istedikleri kesin. Ve barıştan anladıkları bu.
Peki anlaşma açıklandıktan sonra Netanyahu, İsrail’e döndü ve yine bildiğini okumaya devam etti, Gazze’yi bombaladı. Böyle bir durumda barış mümkün mü?
Zaten bu planı bir barış planı olarak okumuyorum. Dört başı mahmur bir plan da değil. Şu an palyatif bir çözümle, gündelik sorunu çözmeye yönelik girişim sadece. Sonrasında İsrail'in barış tahayyül neyse bunu Hamas'la pazarlık yaparak çözüp çözmeyeceklerini zaman gösterecek. Ama ilk etapta bu plana niye hayır diyemiyoruz? Çünkü Hamas kendini imha etsin ki, karşılığında yardımlar girsin, insanlar doysun. 67 bin insanın öldüğü, bunların yarısından fazlasının çocuk ve kadın olduğunu biliyoruz. Ve ayrıca soykırım sayı ile ölçülen bir şey de değil. Yani birinin yaşam hakkını almak, onu evinden sürmek, açlıkla sınamak hepsi içine girer.
Burada yaptırım olacak şey şu: ABD bu konuda ısrarcı olabilir ama şu da masada duruyor. “Hamas'la uzlaşamıyoruz, masayı dağıtıyoruz” demek de İsrail'in elinde bir koz olarak duruyor. Öte yandan Netanyahu için bu plan, bir mola ve “bir fırsat” olabilir. Buradan, İsrail lehine ne almak isteyecekse onun için mücadele edecektir.
Ama bu iki yılda yaşanan insan hakları ihlallerinin, soykırımın hesabını vererek mi yapacak, hayır. Çünkü uluslararası sistemin en büyük aktörü her şeye rağmen arkasında. Ayrıca Gazze’ye yardımlar girse, doktorlar gitse vs. de İsrail “bir bahane yaratarak” sürece müdahale edebilir zaten. Tam da bu yüzden “kalıcı barışa” ihtiyaç var. Sadece Gazze değil, bütün Filistin meselesi üzerinden.
“Türk dış politikasının Ortadoğu siyasetinde Hamas önemli bir aktördü. Geldiğimiz noktada Türkiye şunu kabul etmiş oldu: Hamas'ı Gazze'deki bir aktör olmaktan çıkarmak. Çünkü planın ruhunda Gazze'yi Hamas'tan arındırmak var. Böylece Türkiye ilk defa Gazze-Filistin meselesine bu kadar angaje olabildi. Hep talep ediyordu ama dışarıda kalıyordu.”
Şunu diyebiliriz o zaman: Bu anlaşma Filistinliler ya da Gazzeliler için “adalet” getirmiyor.
Tekrar edeceğim ama bu plan bir barış planı değil. Bu bir ateşkes, çatışma durumunu sona erdirme, Filistin halkını “biraz rahatlatma” ve Gazze'yi Hamas'tan arındırma girişimi.
Ama sizin dediğiniz “geçiş süreci adaleti”, yani kayıplarla yüzleşmek, mazlumun zalimden hakkını araması, soykırımı gerçekleştirenlerin yargılanması, ki baş mimarlarından bir Netanyahu, bunların yakın gelecekte olma ihtimali olduğunu düşünmüyorum. Çünkü dikkat edin, uluslararası “toplumun” nezdinde böyle değil ama uluslararası “aktörler” tarafından Gazze deyince akla Hamas geliyor. Ve Hamas terör örgütü olarak tanımlanıyor. Hamas'ı doğuran koşullar neler, Gazze'de bu radikallik neden ortaya çıkıyor, bunların tarihsel koşullarının hiçbiri tartışılmadığı için sorun devam ediyor.
2009'dan beri Gazze'ye abluka uygulanıyor. Mısır'dan çıkışı yok, karadan çıkışı yok, denizden çıkışı yok. 2,5 milyon küçücük bir şeritte yaşıyor. İnsanlar bir Filistin şehrinden diğerine cenazelerini bile götüremiyorlar. Böyle bir dünyadan ne beklersiniz? O yüzden de bu radikalliği üretiyor. Yakın gelecekte böyle adaletin sağlanması vs. söz konusu olduğunu düşünmüyorum, biraz karamsarım. Şu an Gazzeliler için barıştan şunu anlıyoruz maalesef: İnsani yardımlar girsin, İsrail saldırganlığı sona ersin, ölümler dursun. Adalet, geçiş süreci adaleti vs. bunlar henüz sahada konuşabileceğimiz şeyler değil.
Bu planda Türkiye'nin pozisyonu ne olacak? Trump, son açıklamalarından birinde ‘Hamas, Erdoğan'a çok saygı duyuyor’ dedi.
Plan açıklandıktan sonra sekiz ülke destek açıkladı. Bunlardan biri Türkiye. Diğerleri Pakistan, Endonezya, Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Katar.
AKP hükümetleri, Filistin meselesini hep İslami bir tondan savundu. Dönem dönem İsrail ile Filistin arasındaki çatışmalarda arabulucu olmak da istedi. 2009-2014 arası ve hatta 7 Ekim'den sonra da. Filistin meselesi aslında Arap dünyasının meselesiydi ve Mısır ve Katar ana aktörlerdi ve Türkiye o alana pek giremiyordu. Çünkü Mısır'ın sınırı var Gazze'ye. 2012'de ise Obama, Hamas'ın siyasi kanadını Katar'a gitme konusuna teşvik etti. Dolayısıyla Katar, Hamas'a ev sahipliği yapan bir ülke.
Türkiye ise ilk defa Trump ile iletişim kurarak bu süreçte aktif bir rol oynayabileceği bir zemin yakaladı. Hamas ve İsrail görüşmelerinde Hamas'ın cevabı konusunda Katar'a MİT Başkanı İbrahim Kalın gitti. Oradaki Hamaslı yetkilileri ikna etmek için. Şimdiye kadar Türkiye, Hamas’ı bir direniş örgütü olarak görüyordu. 2013'ten sonra Ortadoğu'da Mısır, Müslüman Kardeşleri tasfiye ederken -ki Hamas da Müslüman Kardeşlerin bir kolu olarak ortaya çıktı- Katar ve Türkiye, Müslüman Kardeşler çizgisini savunan bir politikaya evrildi. Dolayısıyla Türk dış politikasının Ortadoğu siyasetinde Hamas önemli bir aktördü. Geldiğimiz noktada Türkiye şunu kabul etmiş oldu: Hamas'ı Gazze'deki bir aktör olmaktan çıkarmak. Çünkü planın ruhunda Gazze'yi Hamas'tan arındırmak var.
Böylece Türkiye ilk defa Gazze-Filistin meselesine bu kadar angaje olabildi. Hep talep ediyordu dışarıda kalıyordu. O yüzden şu an o alanda var olduğunu kanıtlamak bile önemli. Ama Hamas’ın cevabında Hamassızlaştırma tam olarak kabul edilmiş gibi görünmüyor. Ben bunun İsrail’in kırmızı çizgilerinden biri olacağını düşünüyorum.
“Planda 'Hiçbir Gazzeli zorla Gazze dışına çıkarılmayacak' deniyor. Bu maddenin Arap dünyası ve Mısır'ın etkisiyle konduğunu düşünüyorum. Sonuçta plan İsrail lehine gibi görünmekle beraber, İsrail'in taviz vermesini de içeren maddeler var.”
Uzunca süre Gazze’de olan bitene utangaç bir şekilde ses çıkaran ya da çıkarmayan diğer Arap ülkelerinin tutumları nasıl yorumlanmalı?
Mısır, Suriye, Arabistan, Ürdün aslında bu soruna taraflar... Çünkü tarihte dört tane İsrail-Arap savaşı var, hepsinde de Arap ülkeleri savaştı. Ama 70'lerin ortasından itibaren bu sorun Arap dünyasının gündemi olmaktan çıktı. Herkes biraz içine döndü. Mısır mesela İsrail ile barış anlaşması imzaladı. Suudi Arabistan bölgedeki önemli bir Amerikan müttefiki. Çoğu Arap ülkesi, Filistin meselesini ayaklarına dolanan bir sorun olarak görüyor. Çünkü para Körfez’de, zengin Arap ülkelerinde, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi. Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn 2020’de İsrail'i tanıdı.
İsrail ile sadece ticaret yapmıyorlar. Yapay zeka, toplumların kontrolü, teknoloji transferi gibi şeyleri İsrail'den satın almak istiyorlar.Ve dahası bu devletleri İsrail ile bir araya getiren şey, İran düşmanlığıydı. O yüzden İsrail ile ilişkiler gelişirken Filistin meselesi, hep sorun haline geliyor.
Mısır için ise işler karışık. Mısır'ın sınırı var Gazze'ye ve Mısır özellikle 2013'ten sonrası Müslüman Kardeşleri tasfiye ettikten sonra da Gazze’den göç olacak, gelen Hamas sempatizanlarının kendi ülkelerindeki Müslüman Kardeşlerle işbirliği yapacağı vs. korkusuyla 79'dan bu yana da İsrail ile işbirliği yaparak Refah Sınır Kapısı’nı kapalı tutuyor. Mısır'ın kırmızı çizgisi şu: Gazzeleri Sina Yarımadası'na, Mısır topraklarına almamak.
Plandaki “Gazzeliler yerlerinde edilmeyecektir” meselesi Mısır için büyük bir garanti. Bunu savaş nedeni sayıyordu zaten. Hakeza Ürdün. Ürdün, İsrail'e barış anlaşması imzalamış yegâne ülkelerden biri, 2.2 milyon Filistinli yaşıyor Ürdün’de. Yeni bir mülteci dalgasıyla karşılaşmak asla istemez. Ve Filistin meselesi, Arap dünyasındaki halklar için liderleri eleştirmenin ya da ihtimal ya sokağa çıkmanın çok önemli bir göstergesi. Devletler de buna karşı koymak istiyor.
KÜRESEL SUMUD FİLOSU
“Avrupa devletleri sınıfta kaldı, Avrupa halkları sınavı geçti”
Küresel Sumud Filosu’nu sormadan geçemeyeceğim. Kesinlikle müthiş bir girişimdi ama son anda aktivistler Gazze’nin önüne geçtiler diye eleştirildiler.
Bu biraz Türkiye merkezli bir okuma. Çünkü Türkiye’de aktivistlerin deport edildikten sonraki açıklamalarına bakınca, biraz “şova varan” his veriyordu. Ama Greta Thunberg’in yaptığı konuşma çok anlamlıydı. Dedi ki, evet orada kötü muameleye maruz kalmamızla ilgili milyon şey anlatırım ama “konumuz o değil.” Asıl mesele Gazze’ye ve orada olan korkunç şeylere, açlığa, ölümlere, soykırıma dikkat çekmekti. Çok cesaret gerektiren ve küresel vicdanını tetikleyen bir işti.
Avrupa devletleri Filistin, İsrail-Gazze meselesinde sınıfta kalırken Avrupa halkları bu sınavı geçti. Amerika'daki Yahudiler bile Amerikan dış politikasını eleştiriyor, İtalya protestoları engellemek zorunda kalıyor. İsrail gücünü batıdan aldığı için oradaki halkların kendi hükümetlerini eleştirmesi çok anlamlıydı. Küresel Sumud Filosu sembolik olabilir ama vicdani bir uyarıcı işlevi gördüğüne inanıyorum.
Ülkelerin Filistin’i tanımaya başlaması peki?
Çok göstermelik girişimler gibi. Bir Filistin devletinin varlığını tanıyabilirsiniz ama Batı Şeria'daki işgal sona ermedikçe, Gazze'deki abluka ve işgal sona ermedikçe orada bir bağımsız Filistin devletinin kurulması mümkün değil. Devlet olmak için bir toprak parçası lazım, nüfus lazım ve kamu otoritesi lazım. Parçalı bir toprak var, nüfus da ayrı ama var, merkezi bir otorite yok. Filistin devletini tanıyorum ama bir yandan da İsrail'le hiçbir ticari ilişkim kesmiyorum, silah tedarikini devam ettiriyorum hali çok anlamlı değil. Tanıma kararı alan devletler, kendi kamuoylarının baskısıyla bunu yapıyor. Ama tüm bunlara rağmen önemsiz mi? Hayır.


