Doğum savaşı Taha Kılınç
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
“Üstlerine bomba yağıyor, bunlar hâlâ doğurmanın peşinde!”, “Böyle bir ortamda çocuk doğurmak bencilliktir”, “Kendileri neyse de, çocuklara yazık gerçekten!”, “Bir insan böyle düşüncesiz olabilir mi?”… Yorumlar bu minvalde uzayıp gidiyor. Konumuz, İsrail’in soykırım boyutuna ulaşan saldırılarına rağmen, Gazze’de kadınların çocuk doğurmaya devam etmesi. Gazze’den gelen her doğum haberinden sonra, benzer tartışmalara şahit oluyorum. Üstelik sadece bizim buralarda değil, yabancı sosyal medya hesaplarında da konu hararetli polemikler halinde gündemde.
Evet, gerçekten de uluslararası kuruluşların yaptığı araştırmalar, Gazze’de günlük ortalama 130 çocuğun dünyaya geldiğini gösteriyor. Rutin bombardımanların yol açtığı hayatî risklere, sağlık tesislerinin yetersizliğine, doktor ve hemşire açığına, doğum sonrası bakımdaki eksikliklere ve beslenme problemlerine karşın, Gazze’de Filistinli nüfusa bebek takviyesi sürüyor.
Dışarıdan bakılınca da kolayca görülen onca zorluk varken, Gazzeli kadınların çocuk doğurmaya devam etmesinin iki sebebinden söz edilebilir:
Birincisi, doğum insanın istikbale olan umudunu koruyabilmesini sağlayan çok fıtrî bir fenomen. Türlü aksaklıklar (savaşlar, göçler, mültecilik, fakirlik vb.) yaşansa da, insanoğlu çoğalmayı, nüfusunu ve neferini artırmayı içgüdüsel olarak önemsiyor. Bombalar altında doğurmayı, sadece cehalet veya bencillikle izah etmek yeterli ve mantıklı değil. Tam tersi, doğum, psikolojik açıdan bir ayakta kalma ve varlığını koruma biçimi. Bu konuda yapılmış çok ciddi akademik araştırma ve tezler var, merak duyanlar göz atabilir.
İkincisi, bilhassa İsrail işgali söz konusu olduğunda, Filistinliler açısından doğum ve demografi bir savaş yöntemi. Yapılan çok sayıda çalışma, İsrail’in işgal ettiği topraklardaki (Kudüs, Gazze, Batı Şeria) Filistinli nüfusunun artmakta olduğunu, buna karşın Yahudi nüfus oranlarında düşüşler görüldüğünü gösteriyor. Bundan 30-40 yıl sonra, İsrail’in bu demografik dengesizlikleri yönetmekte zorlanacağı ve hatta Arapların Yahudiler karşısında elde edeceği nüfus üstünlüğünün İsrail’in başına bela olacağı belirtiliyor.
Kısacası doğum, işgal altındaki bir halkın, gaddar işgalcilere karşı direnme yöntemlerinden biri. Öyle ki, bu direnişi “doğum savaşı” şeklinde kavramlaştırmak bile mümkün.
İsrail, bu durumun gayet farkında olduğundan dolayı, Gazze’de Filistinlilere sürdürdüğü soykırımda sağlık tesislerini, doğumhaneleri ve klinikleri özellikle hedef alıyor. Doktorlar, hemşireler ve ebeler, yine aynı nedenle savaş uçakları tarafından nokta atışı operasyonlarla vuruluyor. Sahada aktif şekilde çalışan doktorlar tutuklanıyor, kaçırılıyor, hapsediliyor. Filistinlilerin bebekleri ve çocukları “terörist adayı” olarak görüldüğü için, Gazze’deki sağlık sisteminin her açıdan çökertilmesi, bilinçli bir politikanın neticesi. Hiçbir hastane veya klinik tesadüfen bombalanmıyor.
İsrail’in saldırı ve kuşatmalarından dolayı Gazze’de yaşanan insanî kriz, dünyaya gelen bebeklerin fiziksel açıdan çeşitli kusurlarla doğmasına yol açıyor. İsrail’in kullandığı zehirli kimyasallar, doğum sonrası engellilik ve deformasyonları artırıyor. Yetersiz beslenme ve annelerin sütünün kâfi gelmemesi sebebiyle yeni doğanların boyları normal ortalamanın altında kalırken, kadınların hamilelik sırasında maruz bırakıldığı çeşitli gazlar ve zararlı maddeler prematüre doğumları ve doğum sonrası komplikasyonları yoğunlaştırıyor. Keza hız kesmeyen bombardımanların yarattığı stresten kaynaklanan düşük oranları da yüksek seviyede seyrediyor.
Yine de, tüm bu olumsuzluklara ve iç karartan tabloya rağmen, “doğum savaşı” devam ediyor. Gazze’de ölenlerin yanında, doğanlar da çok. Filistinliler, kaybettikleri nüfusun yerine yenisini koyabilmek için fıtrî ve içgüdüsel bir mücadele veriyor. Onların azmi ve direnci, İsrail’in bu savaşı neden asla kazanamayacağı sorusunun cevaplarından biri.
Yahudilerin çok iyi bildiği -veya bilmesi beklenen- bir kıssa bu aslında: Aynı soykırımı Firavun da İsrailoğulları’na uygulamış, doğan bütün erkek çocuklarını yok etmeye odaklanmış, ama sonunda mağlup olmuştu.
Dünyanın bu kadim yasası, şimdi İsrailoğullarının aleyhine işliyor.


