Soykırım toplumu Taha Kılınç
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
Gazze’de yaşanan soykırım ve Siyonist işgalcilerin yol açtığı insanlık dramı, İsrail toplumunda başından beri zaten var olan “hakikatten kaçma” eğilimlerini zirve noktasına çıkarmış görünüyor. Yapılan son anketler, bu durumun en açık göstergesi:
İsrailli kamuoyu araştırma firması Geocarto-graphy’nin ABD’deki Pensilvanya Eyalet Üniversitesi için düzenlediği ankette, Gazze’de yaşayan yaklaşık 2,2 milyon Filistinlinin zorla yerlerinden edilmesini destekleyen İsraillilerin oranı yüzde 82 çıktı. İsrail sınırları içinde yaşayan, İsrail pasaportu taşıyan ve İsrail’in kendilerine sağladığı haklardan yararlanan 2 milyon civarındaki Arap nüfusun sınır dışı edilmesini savunan İsraillilerin oranı da oldukça yüksek: Yüzde 56. İsrail toplumunun yarıdan fazlasının, kendi halinde yaşayıp giden bir azınlığa bakışı bu.
Anket, İsraillilerin şuur altlarında neler taşıdıklarına dair son derece çarpıcı işaretler barındırıyor. Örneğin, soruları cevaplayanların yarıya yakını, Filistinlilere, eldeki Tevrat nüshalarında İsrailoğulları’nın düşmanlarına uygulanan yok etme yöntemlerinin tatbik edilmesi gerektiğini düşünüyor: Kadın, erkek, çocuk, yaşlı demeden herkesin en vahşi biçimde öldürülmesi. İsraillilerin hafızasında ve çocukluklarından itibaren kendilerine okunan metinlerde, buna dair sayısız öykü var. Ve bu öykülerde tanımlanan düşmanlar, bugün Gazze’deki sivil halkla özdeşleştiriliyor. Siyasetçilerden din adamlarına, eline mikrofon geçiren herkesin vurgu yaptığı şey aynı.
İsrail’de Kanal 13 televizyonunun yaptığı ve sonuçları yakınlarda yayınlanan bir başka ankete göre ise, İsraillilerin yüzde 53’ü Gazze’ye insanî yardım, gıda ve ilacın girmesine kesinlikle karşı. En acil gıda maddeleri, ilaç ve suyun kontrollü bir şekilde verilebileceğini düşünen İsraillilerin oranı, sadece yüzde 34. Neticeleri yorumlayan analistler, yalnızca sağcı İsraillilere sorulduğu takdirde Gazze’ye insanî yardıma karşı olanların oranının çok daha yüksek çıkacağına dikkat çekiyor. Bilhassa Benyamin Netanyahu’nun politik tabanını meydana getiren İsraillilerin, faşizm boyutlarına ulaşacak biçimde Filistinli, Arap ve Müslüman düşmanlığı taşıdıkları sır değil zira.
Yukarıdaki paragraflarda ısrarla “İsrailliler” dedim, ancak söz konusu insanlık dışı yorum ve düşüncelerin temel kaynağı, bugün elimizde mevcut bulunan -ve İslâm’ın nazarında “muharref” olan- Yahudilik dinî metinleri. “Antisemit” sayılma ve linç edilme korkusuyla pek dile getirilmeyen bu durum, aslında Yahudilerdeki “kendini bütün diğer insanlardan üstün görme” psikolojisinin hem kaynağını hem de bugün ortaya dökülen sonuçlarını oluşturuyor.
Şunu söylemek hiç yanlış olmayacaktır: Başlangıçta Yahudilikten seküler bir sapma ve bir tür “anomali” olarak sahneye çıkan Siyonizm, geldiğimiz nokta itibariyle Yahudiliği de yuttu ve içine aldı. Öyle ki, Siyonizm karşıtı az sayıda -ve sayıları giderek azalan- Yahudi kendi seslerini duyurmakta zorlanıyor. Bu kaotik atmosfer içinde, Yahudiliği kültürel bir kimlik olarak üzerlerinde taşıyan seküler Siyonist Yahudilerin, Yahudiliğin ana kaynaklarında sergilenen tarih anlatısından medet ummaları da dikkate şayan bir ayrıntı. İnanmadıkları bir dinin, inanmadıkları metinlerine dişleriyle yapışıyorlar.
Gazze’de yaşanan mezalim, dünya çapında, insanların zihinlerini ve ruhlarını sadece Siyonizm değil, Yahudilik nefretiyle de dolduruyor. Bugün şahit olduklarımız, Yahudilerin neden tarih boyunca dünyanın her yerinden rutin bir şekilde sürgün edildiklerini, başka insanlara tepeden bakan tavırlarının nasıl kendi aleyhlerine döndüğünü ve nasıl her seferinde nefret odağı haline geldiklerini büyük ölçüde açıklıyor. Bu yüzleşmeyi yaşaması gerekenler, Yahudilerin kendileri hiç şüphesiz. İsrail’in ve Siyonizm’in işlediği suçları açık bir şekilde reddetmedikleri ve barışın safına geçmedikleri sürece, vebal Yahudilerin tamamına teşmil edilecek.
Bu köşeyi düzenli takip edenler bilirler, İsrail’i oluşturan Yahudi sosyolojisini “Cinnet toplumu” olarak tanımlıyorum. Hayatın her alanında, hakikatlerden kopuk, kendi evreninde kendi cinnetlerini üreten ve o cinnetlerin içinde boğulan bir toplum. Anlaşılan, bu tanıma yenilerini eklememiz gerekecek artık: Faşizm toplumu, soykırım toplumu, kibir toplumu…


