‘Dünü yaşayan, yarını hazırlayan’ bir ailenin hikâyesi Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan bilgilere göre, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Gıyasettin Dağ
Osmanlı’nın sona doğru yaklaştığı ve elimizde bir Anadolu coğrafyasının kaldığı günlerden, Cumhuriyet ile yeni bir yönetime, yeni bir döneme kapı aralanan dönemlere şahitlik eden, eskiyi yaşayan ve yaşatan, yeninin eksik taraflarını tamamlamaya adanan bir ailenin, Ayverdi’lerin hikâyesi aileden bir isim tarafından yeniden yazıldı. Samiha Ayverdi’nin torunu Mimar Sinan Uluant tarafından kaleme alınan ‘Ayverdiler, Bir Ailenin Kısa Hikâyesi’ ailenin kurup yaşattığı Kubbealtı Vakfı tarafından yayınlandı.
Ayverdi ailesi hakkında
Ekrem Hakkı Ayverdi’nin kitapta yer alan şu cümlesi başlığı belirlememize yol gösterdi, “Biz dünü yaşatan, yarını hazırlayan insanlarız”. Ailenin hikâyesi sanırım bu cümlede gizlidir. Cumhuriyetle değişen ve eskide kaldığı düşünülen bazı hususları geçmişte olduğu gibi yaşamaya devam eden, bu unsurların gelecekte yok olmaması için ömürlerini ve tüm birikimlerini harcamaktan çekinmeyen bir aile Ayverdi’ler. Yazar kitabında bu ailenin öyküsünü kendi penceresinden dile getirmeye çalışmış, klasik biyografi-monografi tarzından biraz farklı da olsa aileyi tanıtma adına kayda değer bir eser meydana getirmiştir.

Mürşidimin vekilidir
Yazar öncelikle ailenin köklü geçmişi hakkında malumat vererek başladığı kitabında aile bireylerinin hayatında belirleyici bir yere sahip olan Kenan Rifai Efendiye bağlılıkları konusunda da bilgiler vermektedir. Bu detaydan anlaşıldığı kadarıyla Kenan Rifai’ye intisap önce büyük anne ve dede ile başlamakta daha sonra Ayverdi kardeşler ile devam etmektedir. Bu konuda Ekrem Hakkı Bey’in kardeşi Samiha Hanımı öncü ve vekil kabul ettiği, ‘Ben onun büyüğüyüm ancak o mürşidimin vekilidir’ dediği görülmektedir.
Kültürel faaliyetlere adanan bir ömür
Yazar, Ekrem Hakkı Beyle ilgili bölümde hayatı ve evlilikleri ile ilgili bilgiler verdikten sonra sözü son eşi ve Kubbealtı Lügati’nin yazarı İlhan Hanıma getirerek Ekrem Beyin bu evlilikten sonra kendini tamamen kültürel faaliyetlere, vakıf hizmetlerine ve yazma çalışmalarına adadığını belirtmektedir. Ekrem Hakkı Bey’in bu döneminin bir anlamda ustalık dönemi olarak oldukça verimli ve üretken bir şekilde geçtiğini, özellikle Balkan coğrafyasına yolculuklarının, Osmanlı eserlerini kayıt altına almaya dair çalışmalarının bu yıllarda yoğunlaştığını anlamaktayız. Ekrem Bey’in son derece cömert ve hayırsever bir insan olduğunu ancak buna rağmen toplumun sıradan bir ferdi gibi yaşadığını, hatta turfanda sebze ve meyvenin fakirin sofrasında yer alamayacağı için kendi sofrasında da yer vermediğini öğreniyoruz. Mimar olarak üstadı Kenan Rifai Efendinin mezarını da tasarlamış olan Ekrem Bey, İbnülemin, Yahya Kemal ve Münir Nurettin Bey’le yakın dosttur. Ekrem Beyin dostları tarafından dillendirilen bir diğer isminin de ‘Anadolu ve Rumeli Beylerbeyi’ olduğunu öğreniyoruz.
30 yıl emek verilmiş bir lügat
Ekrem Bey ile genç yaşında evlenen, kendisini eşine ve Türkçeye adayan İlhan Ayverdi ise evlendikten sonra öğretmenlik mesleğinden ayrılarak tüm zamanını yazmaya vermiştir. Kubbealtı Lügati adıyla yayınlanan eseri için tam otuz dört yıl çalışmış ve Türkçenin en kıymetli sözlüklerinden birini meydana getirmiş, ömrünün son döneminde eserini dünya gözüyle de görmek nasip olmuştur.
Samiha Ayverdi ile ilgili de ayrıntılar bulunan kitapta onun erken yaşta evlendirildiğini, bu evlilikten yazarın annesinin (Nadide Hanım) dünyaya gelmesinin ardından boşandığını ve bu evlilik hakkında aile içerisinde pek kimsenin konuşmadığını yazan Uluant, bu evlilikten sonra Samiha Hanım’ın ve annesinin aile soyadını kullanmayı seçtiğini kaydetmektedir. Yazar ilerleyen kısımlarda annesi ve babasının tanışma ve evlilik süreçleri, ailenin yanında ve yakınında bulunan yardımcılar ve çalışanlar, Osmanlı Hanedanından bazı simalarla olan dostluklar, ailenin daha sonraki kuşakları ile ilgili detaylı bilgiler vermekte, ilk defa yayınlanan bazı belgeler esere görsel zenginlik katmaktadır.
Sinan Uluant
Dostluk çemberi
Kitabın biz okuyucular açısından en dikkate değer bölümü kendisini kitaplarından tanıdığımız Samiha Ayverdi’ye dair kısımlardır. Satır aralarında onun okumaya ve yazmaya dair ne tür hevesler taşıdığına, yazarken neler yaptığına, etrafında oluşan dostluk ve arkadaşlık çemberinin kendisine yazma konusunda neler kattığına dair bilgiler okuyucu için önemli detayları oluşturmaktadır.
Yazmayı ilahi bir görev gibi algılardı
Samiha Ayverdi Hanım’ın torunu Sinan Uluant’ın her türlü ihtiyacı ile yakından ilgilendiğini, evlilik ve iş yaşamına başlama dönemlerinde destek olduğunu ve yakın ilgi gösterdiğini anlamaktayız. Kendisini eserlerine ve vakfa adayan Samiha Hanım’ın yazmayı ilahi bir vazife olarak gördüğünü, eserlerinden gelecek telifi de vakfa bağışladığını öğrenmekteyiz. “Sinancığım, benden sonra gelecek telif haklarını Kubbealtı Vakfı’na bırakmak istiyorum. Ta ki kullanılacak yerlerle vakfın mesulleri meşgul olsun. Bildiğiniz gibi kırk küsur senelik yazı hayatımda teliften aldığım ücretin beş kuruşunu dahi herhangi bir şahsi ihtiyacıma ne de çoluğuma çocuğuma harcadım. Cenab-ı Hakk’ın yazmak vazifesini bu aciz kuluna vermiş olması bir iltifat-ı ilahidir ki bu bana yetip de arttı. Yazma Hak yolunda cihattır. Allah için yapılan bu işlere de asla menfaat karıştırmamak gerek. Çok şükür en sıkıntılı en dar zamanlarımda dahi Allah bu kulunu paralı asker yapmadı.”


