Enflasyon beklentileri, faiz indiriminin yansımaları ve reel sektör Levent Yılmaz
Yenisafak sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Hafta içinde Merkez Bankası Sektörel Enflasyon Beklentileri raporu yayımlandı. Buna göre Temmuz ayında 12 ay sonrası için piyasa katılımcılarının enflasyon beklentisi 1,2 puan azalarak %23,4 seviyesine düşerken reel sektörün beklentisi de 0,8 puan azalarak %39,0 seviyesine geriledi. Ancak hane halkının yani vatandaşların 12 ay sonrası için enflasyon beklentisinde 1,5 puanlık bir artış var ve beklenti %54,5’e çıktı.
Temmuz ayındaki otomatik ÖTV artışları, motorlu taşıtlardaki yeni ÖTV düzenlemesi ve ayrıca maaş zamlarının etkisi ile hane halkının beklentisindeki yükselmeyi izah edebilir ve geçici olarak değerlendirebiliriz. Ancak bu yükselişin kalıcı olmaması ve bir eğilime dönüşmemesi gerektiğini de not etmekte fayda var. Zira dezenflasyon sürecinde beklentilerin yönetilmesi en az uygulamadaki politikalar kadar büyük öneme sahip.
Diğer yandan geçtiğimiz hafta yapılan 300 baz puanlık faiz indiriminin de kredi maliyetlerine çok kısıtlı bir şekilde yansıdığını esas etkinin TL varlık getirilerindeki azalmada göründüğünü gözlemliyoruz. Yani 300 baz puanlık indirimin çok küçük bir kısmı borçlanma maliyetlerine yansırken, getiriler tarafında daha belirgin bir azalma olduğunu ifade edebiliriz. Bu durumun iki farklı etkisi var. İlki reel sektöre yönelik kredi kısıtları nedeni ile zaten zor olan finansmana erişmenin maliyetleri de dişe dokunur bir şekilde azalmamış oldu. İkincisi de zaten stopaj artışları ile reel getirisi azalan TL varlıkların getirisi daha da azaldığı için döviz talebi riskini artıran bir sonuç doğurdu.
Gelelim reel sektör tarafındaki bir diğer gelişmeye. Hafta içinde Kayseri’de bir sunum yapan Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ın konuşmasında dikkatimi çeken bir kısım var. Karahan’ın sunumunda ticari kredilerde tahsili gecikmiş alacak oranının tarihsel ortalamaların altında ve karşılıksız çek oranının tarihsel ortalamalara yakın olduğu ifade ediliyor. Elbette veriler doğru ve şu an için veri bazlı bir sorun görünmüyor. Ancak unutmamak gerekiyor ki firmalar öncelikle “çekim yazılmasın” ve “banka reytingim düşmesin” saikiyle banka borçlarını ve çeklerini ödüyorlar. Ayrıca bankalar verdikleri kredilerde sadece ipotek değil aynı zamanda firma sahiplerinin şahsi kefaletlerini de aldıkları için şirket ortakları borç ödeme önceliğini bankalara ve çeklere vererek piyasa borçlarını öteliyorlar. Bu da diğer şirketlerin nakit akışını bozan sonuçlar doğuruyor.
Yani karşılıksız çek ve tahsili gecikmiş alacak oranı şimdilik tarihsel ortalama altında olsa bile bu verilerin bir anda bozulma riski çok yüksek. Buradaki yükseliş aritmetik değil geometrik olabilir ve bu da telafisi mümkün olmayan bir borç krizi ile ekonomiyi karşı karşıya getirebilir. 2018’deki azı tecrübelerimiz buna işaret ediyor.
Diğer yandan anladığım kadarıyla bu oranlardaki seviyeler nedeni ile ticari kredilerdeki yapılandırma isteğine şimdilik kulak tıkanıyor. Bireysel kredilerde son dönemde 2 kez yapılan yapılandırma adımlarının ticari kredilerde görülmemesinin nedeni bu. Ancak son bir kez daha hatırlatmalıyım ki reel sektör tarafındaki olası bir borç krizi bireysellerdeki sıkıntıya benzemez.


