ERHAN AFYONCU İngiliz’in oyununa gelen Dürziler isyan çıkardılar
SonTurkHaber.com, Sabah kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Günümüzde Suriye, Filistin, Lübnan, Ürdün, İsrail gibi ülkelerde yaşayan Dürziler, Osmanlı döneminde özellikle "Cebel-i Lübnan" ile anılırlar. Dürziler bazen iç karışıklıklara sebep olsalar da Birinci Dünya Savaşı'na kadar Osmanlı hâkimiyetinde yaşadılar. Dürzi isyanlarıyla ilgili Tufan Buzpınar, Ercan Bolat, Mehmet Deniz Karakışla, Tolga Eroğlu, Rahmetullah Yeşilçay'ın araştırmaları vardır.
Cebel-i Lübnan, Sayda eyaletine bağlı bir sancaktı. Hıristiyan olan Maruniler, sayıca Dürzilerden fazla olsalar da siyasi açıdan Dürziler 18. yüzyıla kadar bölgede etkinlik gösterdiler. Dürzilerin bölgedeki varlığı, Cebel-i Lübnan'ın zaman zaman Cebel-i Dürzi olarak anılmasına sebep oldu. Osmanlı yönetimi bölgede aile reisleri üzerinden hâkimiyet tesis edip idareyi Dürzi ailelerine verdi.
Avrupalı devletler, 19. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı toprakları üzerindeki mücadelelerinde hedef aldıkları bölgedeki mezhep farklılıklarını kullandılar. Osmanlı Devleti ise devletlerin çıkar çatışmaları üzerinden yoğun bir diplomasi faaliyeti yürüterek ayakta kalmaya çalıştı.
Dürzilerin yaşadığı Vaditteym'deki Hasbaya kasabası
MARUNİ-DÜRZİ ÇATIŞMASI
19. yüzyılda Tanzimat döneminde Süveyda, kademeli göçlerle Dürzilerin toplandığı ve nüfuz kazandıkları bir yer oldu. Tanzimat dönemindeki Osmanlı'nın merkeziyetçi politikaları, Dürziler tarafından kabullenilmemiş ve Biladüşşam bölgesinin dağlık ve ulaşımı zor kesimlerindeki Dürzilerin bir kısmı, vergiden ve askerlikten kaçmak için Havran'a göç etmişlerdi. Göçlerin de bir sonucu olarak Dürziler ile Maruniler arasında çatışmalar çıktı. Toprak meselesi yüzünden çıkan 1818 tarihli anlaşmazlık kısa sürede büyüdü çok sayıda Dürzi ile Maruni hayatını kaybetti.
1832'de başlayan çatışmalar ise 1838'e kadar devam etti. Osmanlı yönetiminin bölgeyle ilgili temel politikası, Manoğulları ve Şihabiler başta olmak üzere önemli Dürzi reislerini bölgenin idaresinde istihdam etmekti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın 1831-1840 yılları arasında bölgede hâkimiyet kurması bütün dengeleri altüst etti. Bölgedeki Marunilerin isyanlara karşı kullanılması için silahlandırılması, daha sonra yaşanacak çatışmaları tetikleyen önemli bir gelişme oldu. 1840'ta bölge tekrar Osmanlı idaresine geçince Dürzi-Maruni anlaşmazlığı gün yüzüne çıktı.
Maruniler ile Dürzilerin çatışmasının sebepleri arasında özellikle İngiltere ve Fransa'nın Lübnan üzerindeki nüfuz mücadelesi vardı. Fransa daha çok Suriye ve Lübnan limanlarından ekonomik kazanç elde etmek isterken İngilizler ise Hindistan yolunun güvenliğini sağlamayı amaçlıyordu. Fransa'nın Katolik Maruniler üzerindeki etkisi karşısında İngilizler de Dürzileri desteklediler. 1841 tarihli bir belgede Maruniler ile Dürziler arasındaki çatışmaların "İngilizlerin fesadından" çıktığı belirtiliyordu.
Fuad Paşa
FRANSA İLE İNGİLTERE BASKISI
1840'ta bölgede Suriye'deki Mısır idaresine son verildikten sonra Kavalalı yönetimine destek veren Maruni ileri gelenleri sürgüne gönderildi. Dürziler, Osmanlı idaresinden Hıristiyanlara verilen topraklarını istese de Hıristiyanlar karşı çıktı. Bu yüzden aralarındaki anlaşmazlık çatışmaya dönüştü. 1841'de başlayan çatışmalar özellikle Fransa ve İngiltere konsolosluklarının olaya müdahil olmasıyla giderek büyüdü. Olaylar büyüyünce Mirliva Eyüp Paşa ve Kaymakam Selim Bey bölgeye gönderilip her iki tarafın derdini dinlediler.
Dürziler, Osmanlı'nın sadık kulu olduklarını, Müslüman olmalarına rağmen Hıristiyanların kendilerini yenmeye çalıştığını savundular. Eğer Hıristiyanlar silahlarını bırakırsa ve emirlik Dürzi ailelere verilirse barışmaya hazır olduklarını söylediler. Olayların 1841'de de devam etmesi üzerine Akka Muhafızı Reşit Paşa bölgeye gelerek hadiseleri yatıştırdı. Ancak özellikle Fransa ve İngiltere'nin bölgedeki olaylarla ilgili Osmanlı'ya yaptığı baskılar, Mustafa Nuri Paşa'nın olağanüstü yetkilerle bölgeye gelmesine sebep oldu. İki tarafın da istekleri dinlenerek merkeze bilgi verildi. Mirliva Ömer Paşa emir tayin edilse de İngiltere ve Fransa'nın baskıları son bulmadı.
Dürziler
ÇİFTE YÖNETİM DÜZENİ BOZDU
Avrupalı devletler, Dürzi ve Marunilerin idaresi için iki emir atanmasını savundular. Eylül 1842'de Osmanlı idarecileri ve bazı Avrupa elçilerinin katıldığı toplantıda bölgenin sorunları ele alındı. Ömer Paşa'nın azledilmesi, yerine ise Dürzilerden ve Marunilerden birer memurun kaymakam sıfatıyla atanması istendi. Yapılan istişareler sonucunda Maruniler için Abi Lami ailesinden Mir Haydar, Dürziler için de Arslan ailesinden Mir Ahmed tayin edildi.
Bu düzenlemeyle kuzeyde Nasara Kaymakamlığı, güneyde ise Dürzi Kaymakamlığı ortaya çıktı. Bu her ne kadar bölgedeki sorunları çözmek için uygulansa da süreç içerisinde iki toplum arasındaki nefret giderek daha da alevlendi. 1830 öncesinde Dürziler ile Marunilerin yaşadığı yerler genellikle birbirinden ayrı olmasına rağmen Kavalalı devrinde Marunilerin güneye doğru yayılıp Dürzilerin yaşadığı yerlere yerleşmeleri de ayrı bir sorundu. 1860'a gelindiğinde Lübnan'da 211 adet köyde Dürziler ile Maruniler birlikte yaşıyordu. Dolayısıyla iki kaymakamın atandığı dönemde bu köylerin idaresi de büyük bir problem olarak kaldı.
1845'te çatışmalar tekrar alevlenince Hariciye Vekili Şekip Efendi bölgeye gönderildi. Öncelikle halkın elinden silahların toplanması, bölgede yaşayan özellikle Fransız ve İngilizlerden oluşan yabancı uyruklu kişilerin geçici olarak Beyrut'a gönderilmesi istendi. Ancak konsoloslar bu olaya sert tepki vererek Avrupa kamuoyunu ayağa kaldırınca, Şekip Bey görevinden alınıp Londra'ya elçi olarak gönderildi. Şekip Bey, kaymakam tayin yetkisini Sayda valisinden alarak Babıâli'ye, yani Osmanlı hükümetine vermiş, böylece yerel tartışmaların önüne geçmeye çalışmıştı. Yine bir nizamname hazırlayarak kaymakamların keyfi uygulamalarına son vermişti. Diğer yandan Lübnan'da karma meclisle 1860'a kadar istikrar ortamı oluşturulmaya çalışıldı.
Fransızları Beyrut'ta kurtarıcı gibi gösteren bir resim.
ULUSLARARASI MESELE OLDU
1860'ta Metn bölgesinde Marunilerin Dürzilere karşı harekete geçmesi, çatışmayı başlattı. Her iki kaymakamlık sınırında yaşayan Maruni ve Dürzi azınlıklar, saldırıya maruz kaldılar. Fransa, Marunileri bahane ederek Beyrut'a gemi gönderdi. Dürzilerin hamisi konumundaki İngiltere de aynı bölgeye gemi gönderme kararı alınca Cebel-i Lübnan olayları uluslararası bir mesele haline geldi.
Osmanlı yönetimi ise Fuad Paşa'yı bölgeye göndererek meseleyi çözmeyi amaçladı. 1845'teki çifte kaymakamlık sisteminin kalıcı bir çözüm olmadığı anlaşılmıştı. İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya ve Prusya ile Osmanlı temsilcileri, Haziran 1861'de Cebel-i Lübnan Vilayet Nizamnamesi adıyla bir metne imza attılar. Böylece çifte kaymakamlığın yerini tek bir mutasarrıflık aldı. Kazalara ayrılan Cebel-i Lübnan'daki idari birimler nüfusu yoğun olan gruplar tarafından idare edildi.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NDA ASİLERE DESTEK VERDİLER
İKİNCİ Abdülhamid döneminde Havran'daki en önemli mesele, burada yaşayan Sünni Araplar, Dürziler, Bedevi Araplar ve yerel Hristiyan gruplar arasındaki hassas dengeydi. Buna mukabil, Dürzilerin diğer gruplarla olan ilişkisi ve kendi kabileleri arasındaki çekişmeler, zaman zaman çatışmalara sebep oluyordu. Dolayısıyla mutasarrıf olarak tayin edilen kişilerin en önemli görevleri, Dürzi ileri gelenlerinin nüfuzlarını artırıp bölgedeki hassas dengeyi bozmalarını engellemekti. Suriye Valisi Mithat Paşa'nın 1879'da bazı Dürzi ailelere karşı faaliyette bulunması, bölgede tekrar karışıklığa sebep oldu. İngilizlerin desteğini alan Dürziler, Havran ve Cebel-i Dürüz civarında bir hükümet idaresi kurmak istiyorlardı. Buna mukabil alınan önlemlerle isyan engellendi. 1888'de Maruni Piskoposu Tobya'nın önderliğinde kurulan "Cemiyet-i Maruniyye"nin etkisiyle Mezraat'ül- Arab köyünde başlayan karışıklıklar patlak verdi. Ancak Mirliva Osman Paşa'nın hızlı hareket etmesi sonucu olay büyümeden yatıştırıldı. Bölgeye gönderilen Hüseyin Rıza Paşa, yabancıların yaşanan küçük olayları abartarak yaydıklarını ve konsolosların bölgedeki toplulukları kullanarak nüfuz alanlarını genişletmeye çalıştıklarını yazmıştı.
İSYANCILAR İDAM EDİLDİ
Osmanlı idaresi, Havran'daki merkezi otoriteyi kademeli olarak artırmaya çalıştı. Özellikle Dürzilerin faaliyetleri yakından izlenerek nüfuz alanlarını genişletmeleri ve bölgedeki dengeleri bozmaları engellenmeye çalışıldı. Bunun için bir taraftan farklı bölgelerdeki Dürzilerin Havran'a göçü sınırlandırılırken diğer taraftan Dürzilere karşı bölgedeki Arap kabilelerin hükümete bağlılığı artırılmaya gayret edildi. Yine önemli Dürzi ailelerinin devletle birlikte hareket etmesine, böylece bölgedeki özellikle İngiliz müdahalelerine engel olmaya çalışıldı. Buna mukabil 1895'te başlayan Havran Dürzi isyanı, Osmanlı yönetiminin kurmaya çalıştığı merkezi idareye bir karşı çıkıştı. Aralık 1895-Mart 1896 arasındaki ilk askeri müdahaleden sonraki sürecin iyi idare edilememesi karışıklıkların devam etmesine sebep oldu. Bölgeye tekrar asker gönderildi ve isyan bastırıldı. Bu geçici barış döneminden sonra 1909'da Dürzi isyanı tekrar başladı. Bölgeye gelen Osmanlı birlikleri isyanı bastırıp liderlerini idam etti. Dürzilerin elindeki silahlar toplandı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Dürzilerin bir kısmı İngilizlerin yanında savaşan Arap asilere destek verdi.


