ERHAN AFYONCU Sahte belge hazırlayan görevlilerin eli kesildi
SonTurkHaber.com, Sabah kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Osmanlı döneminde memurlar çok itibarlıydılar ve iyi de gelirleri vardı. Memurların bir kısmına timar (bir bölgeden devletin toplayacağı verginin bir devlet görevlisine tahsisi) verilirken, bir kısmına ise maaş verilirdi. Ancak memurların çoğu devletten maaş veya timar almazlardı. Bürokrat ve memurların asıl gelirleri, çalıştıkları devlet dairelerinde yaptıkları işler karşılığında iş sahiplerinden aldıkları harçlar idi.
Bürolarda yapılan işlerden alınacak miktarlar devlet tarafından kanunla belirlenmişti. Bürokratlara ve kıdemli memurlara bahsettiğimiz gelirlerin dışında elbise, et, ekmek, buz, odun, atları için ot, arpa vs. gibi birçok ihtiyaç maddesi de devlet tarafından verilirdi.
Osmanlı memurları çalışırken.
FETVANIN DA SAHTESİNİ YAZDILAR
Önemli miktarda gelirleri olmasına rağmen memurların zaman zaman fazla para kazanmak için çeşitli suistimallere karıştıkları ve devlet dairelerinde işi olan kimselerin işlerini geciktirdikleri (bugün git yarın gel) görülmektedir. İstanbul'daki devlet dairelerinde işi olanlar, yol yordam bilmeyen cahil insanlar ise günlerce çile çekmelerine rağmen işlerini halledememekteydiler.
Belge sahteciliği, şahıslara menfaat sağlamak için yapılmaktaydı. Bir arazi veya emlakı sahte belgeyle üzerine geçirenlere rastlanmaktaydı. Bazen sahte temessük (borç senedi) ile başkalarının malını sahiplenenler olurdu. Bazı kişileri herhangi bir göreve atanmadığı hâlde tayin edilmiş gibi gösteren belgeler de hazırlanmaktaydı. Bazen de hükümdar değişikliklerinde berat ve ferman yenilenmesi gerektiğinde harç ödemeden yenisini alabilmek için sahte ferman ve berat düzenleyenler olurdu.
Sahte fetvalara da rastlanırdı. Ayrıca "memnu meta" (yasaklı mallar) olarak adlandırılan ve yurtdışına satışı yasak olan (hububat, pamuk, deri, balmumu, silah, barut, maden) stratejik ürünleri Avrupalılara sahte belgeyle satanlara da rastlanırdı. Sahte belgeyle rakip veya düşmanlarını hapse attıranlar bile olmuştu. Osmanlı diplomatiği konusunda en önemli kitabı (Osmanlı Belgelerinin Dili) kaleme alan Mübahat Kütükoğlu hocamız eserinde sahte belgeleri anlatır.
Berat
MÜHÜRLER KARŞILAŞTIRILIRDI
Belgenin sahte olabileceğine dair bir şüphe oluşursa merkezde bulunan defterlerdeki kayıtlarla karşılaştırılarak durum incelenirdi. Belgenin doğruluğunu gösteren en önemli işaret defterdar, sancakbeyi, kadı gibi yetkililerin mühürleriydi. İlgili görevliler, belgelere mühürlerini basar, evrak Osmanlı bürokrasisinde işlem göreceği zaman merkezdeki "mühür tatbik defterleri" ile belgedeki mühür karşılaştırılırdı. Böylece mührün doğru olup olmadığı anlaşılırdı.
Sahte mühür kazdırarak sahte belge üretenlere zaman zaman rastlanırdı. İnceleme sonucunda mühür sahte ise belge iptal edilip sorumlular hakkında işlem yapılırdı. Sahte belge ve mühürlerin merkeze gönderilmesi istenirdi. En çok dikkat edilen husus ise sahte belgeyi kimin hazırladığının bulunmasıydı. Sahte belgeyi kimin yazdığı, tuğrasını kimin çektiği özellikle araştırılırdı. Eğer sahte bir berat ile kadılık gibi görev yapan birisi tespit edilirse döneminde verdiği kararlar iptal edilirdi.
Bürokratlar
2 KİŞİ CANINDAN OLDU
Osmanlı bürokrasisinde görev yapan memurların zaman zaman kendi işleriyle ilgili hususlarda suistimallere karıştıkları görülmektedir. Örneğin, 1590 yılında Divân-ı Hümâyûn ve Maliye dairelerindeki bazı memurların sahte belgeler hazırladıkları, İran seferleri için serdarlara gönderilen tuğrası çekilmiş boş fermanları ele geçirerek, onlarla istedikleri gibi sahte evrak hazırladıkları, hatta yazıldıktan bir müddet sonra silinen mürekkep kullanarak, yazısı silinen belgelerle sahte emirler yazdıkları, yapılan teftiş sonucunda ortaya çıkarılmıştır. Bu suistimalleri yapanlardan 2'si idam edilmiş, 6'sının birer elleri kesilmiş, 7'si ise gemilerde kürek çekmeye gönderilmiştir.
1574'te Anadolu Kadıaskeri kâtiplerinden İbrahim, sahte hüküm yazıp müftü ve kadı imzasını taklit ederek mahkeme evrakı hazırladığı ortaya çıkınca durum incelenmiş, memur suçunu kabul edince eli kesilmişti.
Bu tip hadiselere özellikle devlet gelirlerinin dağıtımı ile memuriyet evrakını hazırlayan dairelerde daha sık rastlanmaktaydı.
Defterhane-i Âmire, yani Osmanlı döneminin Tapu Müdürlüğü bu açıdan suistimale uygun kalemlerden birisi olduğu için kalem kâtipleri, yani memurları da zaman zaman bu tür sahte evrak düzenlemişlerdi.
Özellikle bazı defterhane kâtiplerinin taşradaki görevlilerle yakınlık kurdukları ve onlarla haberleşerek usulsüz dilekçelerle boş belgeleri ele geçirip timar gelirlerini kanunlara aykırı olarak istedikleri şekillerde tasarruf ettikleri görülür.
Bir memur yazı yazıyor.
KÜREK CEZASINDAN SÜRGÜNE
1783'te defterhane kâtiplerinden Yesrî'nin taşradaki görevlilerle haberleşerek sahte vesikalar düzenlediği anlaşılmış, memur devlet hizmetinden atılarak diğerlerine ibret olsun diye Bozcaada'ya sürülmüştür.
1842'de Divân-ı Hümâyûn kâtipliğinde 40 yıldır çalışan bir kâtip, Divân'a resmi müracaat olmaksızın bir şahsın özel müracaatıyla başka birinin esnaf şeyhliğine müdahale edilmemesi konusunda ilgili yerin kadı vekiline hitaben bir ferman kaleme almış, tuğra dışında belgenin arkasında olan büronun amirleri tarafından atılması gereken parafları da koyarak sahte ferman hazırlamıştı. Ferman tuğra çekilmek için Bâbıâli'ye götürüldüğünde sahteliği anlaşıldı.
Kâtip bürodan atıldı, ancak ailesinin fakr u zarurete düşmesini önlemek için akli dengesinin bozuk olduğu bahanesiyle maaşını almaya devam etmesi kararlaştırıldı.
Haksız kazanç elde etmek için evrak sahteciliğinin yapılması her dönemde rastlanan bir husustur. Ancak Osmanlı döneminde suistimali yapan görevliler işledikleri suça göre çalıştığı bürodan çıkarılma, hapis, sürgün, kalebent ve kürek cezası, el kesme ve idam gibi çeşitli cezalara çarptırılmışlardır.
PARMAĞINDAN OLDU, YİNE DE AKILLANMADI
16. yüzyılın sonlarında Osmancık'ta yaşayan Abdülkerim isimli bir kişi, sahte belge hazırladığı için başparmağı kesilmişti. Ancak akıllanmayıp sahte belge hazırlamaya devam edince Çorum sancakbeyine ve Osmancık kadısına Şubat 1583'te ferman gönderilerek durumu incelemeleri emredildi. 18. yüzyıl başlarında Yahya isimli biri, sahte ferman yüzünden küreğe konulmuştu. Ancak Yahya sahte bir fermanla kendisini serbest bıraktırdı. Sahte ferman tespit edilince tekrar cezasını çekmeye başladı. Daha sonra ıslah-ı nefs ettiği anlaşılınca Nisan 1708'de Bozcaada kadısına ferman gönderilerek serbest bırakıldı.
MEMUR AMİR EL ELE
1620'li yıllarda çok büyük bir evrak sahteciliği ortaya çıkarıldı. Bu sahteciliğe memurlarla birlikte iki çok üst düzey bürokrat da karışmıştı. Defter Emini Abdi Efendi ve Reisülküttap Hamza Efendi'nin, boşta kalan timarları üzerlerine geçirip sonradan kendi adamlarına verdikleri anlaşılmış, bunun üzerine Reisülküttap Hamza Efendi idam edilmiş, Abdi Efendi ise görevden alınmıştır.


