Her lokmada bin yıllık hikâye Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
Ramazan Bingöl
Türklerin göçebe hayatı, kebap kültürünün doğuşunu hazırlamıştır. Ateşte çevrilen et, şiş kebap, döner, köfte… Bugün dünyanın dört bir yanında tanıtılmışsa, bu göçebe ruhun eseridir. Pastırma ve sucuk da aynı geleneğin ürünü. Dayanıklı, uzun süre bozulmaz; orduları aylarca besler. Nitekim İstanbul’dan kalkıp Viyana kapılarına dayanan Osmanlı ordusu, kılıcın yanı sıra heybesindeki pastırmayla da zafere yürümüştür.
Türk mutfağı sadece etin kıymetli tarafını değil, başından işkembesine kadar her yerini kullanır. Paça çorbası, kelle, işkembe… Bunlar, “Hiçbir şey ziyan edilmez” anlayışının göstergesidir.
Yoğurt, ayran ve bozkırın hediyesi
Yoğurt, Türklerin dünyaya kazandırdığı en kıymetli buluşlardan biridir. Koyu kıvamlı, hafif ekşi, sindirimi kolay… Kelimesi de tadı da olduğu gibi dünyaya yayılmıştır. Ayran ise Türk’ün yaz kış en sevdiği içecektir. Bozkırın sıcağında, bir ağacın gölgesinde yudumlanan ayranın hazzı bambaşkadır.
Tatlıların dünyası: Pekmezden baklavaya
Pekmez kaynatmak, tarhana yapmak, erişte kesmek… Anadolu kadınının en büyük uğraşlarından biri kış hazırlıkları olmuştur. Bu hazırlıklar sadece yiyecek değil, toplumsal dayanışma demektir. Komşular imece usulü çalışır, genç kızlar beceri kazanır.
Tatlılarda ise baklava, kadayıf, lokum başı çeker. Ama kabak tatlısı, irmik helvası, zerde gibi mütevazı lezzetler de her Anadolu sofrasının olmazsa olmazıdır. Unutmayalım, helva yalnızca tatlı değil; ölümden doğuma, düğünden bayrama her türlü toplumsal olayın simgesidir.
Sofra adabı: Saygı ve bereket
Türk sofrasında yemeğe büyükler başlar, küçükler sonra kaşığa uzanır. Yemek bitince tabakta lokma bırakılmaz; çünkü israf günahtır. “İşten artmaz, dişten artar” atasözü bu anlayışı özetler. Misafir sofraya oturduğunda, ev sahibi yemekten önce kalkmaz. Konuk ağırlamak kutsaldır; “Konuk umduğunu değil, bulduğunu yer” denir ama Türk evi misafirsiz kalmaz, ikramsız da olmaz.
Sofranın dinimizdeki yeri
Dinimizde yemeğe besmeleyle başlamak, şükürle bitirmek esastır. Sofra duası, “Afiyet olsun” ve “Ziyade olsun” gibi dualı sözler, yemeğin bereketine vesile kabul edilir. Peygamber Efendimiz, “Ey müminler, yemeğinizi topluca yiyiniz, ayrılmayınız. Çünkü toplu yemekte bereket vardır” buyurmuştur.
Bu yüzden Anadolu’da düğünlerde, bayramlarda, mevlitlerde toplu yemek vermek, sadece gelenek değil; dinimizin öğrettiği bereketi paylaşma anlayışının bir devamıdır.
Günümüz: Değişen mutfağımız
Bugün şehirlerde fast-food kültürü yayılıyor, hazır yemekler mutfağa girmeye başladı. Kadınların iş hayatına girmesiyle ev yemeklerine ayrılan vakit azaldı. Ama yine de Türk halkı hâlâ “ev yemeği lokantaya benzemez” der. Hâlâ misafir günlerinde hazır pasta değil, ev yapımı börek tercih edilir. Bu, köklü bir geleneğin hâlâ güçlü olduğunun kanıtıdır.
Her lokmada tarih
Türk mutfağı, Hititlerden Osmanlı’ya, bozkır çadırlarından modern apartman mutfaklarına uzanan binlerce yıllık bir mirasın taşıyıcısıdır. Yoğurttan kebaba, baklavadan tarhanaya kadar her yiyeceğimizin ardında bir tarih, bir inanç, bir yaşam felsefesi vardır. Soframızı korumak, yalnızca yemekleri değil, bizi biz yapan değerleri de korumaktır.
İrmik helvası
Helva, Türk kültüründe yalnızca tatlı değil; bir anlam yemeğidir. Ölümden sonra ruhlara hayır için, doğumdan sonra şükür için, askere gidenin ardından uğur için yapılır. Her kaşığı, duayla yoğrulmuştur.
Malzemeler:
2 su bardağı irmik
1,5 su bardağı şeker
2 su bardağı süt (ya da su)
100 gr tereyağı
2 yemek kaşığı sıvı yağ
Üzeri için:
Çam fıstığı ya da ceviz
Yapılışı
:Tereyağı ve sıvı yağı tavaya alın, irmiği ekleyip kısık ateşte sürekli karıştırarak kavurun. Rengi altın sarısına dönünce ayrı bir tencerede süt ve şekeri ısıtın. Kavrulan irmiğe sütlü şerbeti yavaş yavaş ekleyin. Karıştırarak irmiğin sıvıyı çekmesini bekleyin. Tencerenin kapağını kapatıp 10 dakika demlendirin. Serviste üzerine fıstık ya da ceviz serpin. Sıcak bir irmik helvası, yalnızca midenizi değil, gönlünüzü de doyurur.


