İsrail baskısı ve tahammül yükü: BBC örneği Turgay Yerlikaya
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak açıklama yapıyor.
7 Ekim sonrasında İsrail ve destekçisi unsurlar eliyle ortaya çıkan tabloya bakıldığında, tahayyül sınırlarını aşan bir çerçeve ile muhatap olduğumuzu söylemeliyiz.
Norman Finkelstein’ın da ifade ettiği üzere, ancak ve ancak bir romancının izah edebileceği bir sadizm ile karşı karşıyayız.
Kötülüklerle örülü bir tür
kurgu roman ya da distopik
öğelerle bezeli bir film şeridi üzerinden algılanıp
izah edilebilecek bir durum Gazze’de yaşadıklarımız.
Bu açıdan bakıldığında, bütün kapasitesini demografik mühendislik ve bir ırkı sistematik biçimde ortadan kaldırmaya hasreden İsrail’in olağan koşullar üzerinden ele alınıp değerlendirilmesi pek de mümkün değil.
Bugüne kadar diplomasi kanalları ve boykot gibi mekanizmalar üzerinden ortaya çıkan İsrail eleştirileri, Gazze ve Filistin konusunda uluslararası bir duyarlılık oluşturdu. Bu duyarlılıklarının en önemli kısmını İsrail’e doğrudan ya da dolaylı destek veren Batılı kurumlardaki personellerin itirazları teşkil etmektedir.
Google ve Amazon örneklerinde de gördüğümüz gibi, şirket çalışanları, kendi şirketlerinin Project Nimbus ile İsrail ordusu ve hükümetiyle teknolojik alanlarda işbirlikleri yaptıklarını ve dolaylı yollarla Filistin’deki katliamlara destek olduklarını ifade etmişlerdi. Bu durumu kamuoyuna bir mektup ile ifşa eden çalışanlar, söz konusu projenin İsrail’in Filistinlilerle ilgili bilgileri yasa dışı biçimde temin etmesine imkan tanıdığı gibi onları daha fazla gözetleyecek (surveilence) bir sistem de inşa ediyordu. Google çalışanlarının tabutlar ile firmalarını eleştirdikleri o görüntü, sonrasındaki protestolar için de bir ilham kaynağı olmuştu.
BBC VE TAHAMMÜL YÜKÜNÜN AŞILMASI
Benzer bir eleştirel dalga birkaç gün önce BBC çalışanlarından geldi.
Yaklaşık yüz kişilik bir BBC ekibi, Genel Yayın Yönetmeni Tim Davie’ye hitaben bir mektup kaleme aldı ve BBC’nin İsrail ile ilgili haberlerde sansür uyguladığını ve çok ciddi derecede editöryel
müdahalelerde bulunduğunu
ifade ettiler
. BBC çalışanlarının Gazze ve Filistin’e dair pozitif içerikleri paylaşmalarının da önemli ölçüde istenmediğini ifade eden grup, kurumun tavrına ilişkin çok net bir eleştiri ortaya koydu.
Hatırlayacak olursak BBC, çok yakın bir zamanda Gazze’deki doktorlarla ilgili bir belgeseli gösterime sokma aşamasında iken kanal yönetimi belgeselin yayınlanmasını engellemişti. 7 Ekim sonrasında Batı’da İsrail lobisi etkisiyle iyice belirginleşen bu tutum sadece BBC ve bahse konu şirketlerle sınırlı değil hiç kuşkusuz. Batı’daki önemli basın-yayın kuruluşlarına nüfuz eden bu lobi, dünyadaki enformasyon asimetrisini derinleştirmekte ve çok yönlü bir yayıncılık alanının oluşmasına direnç göstermektedir.
Bugün farklı yönleriyle konuştuğumuz bu sürecin hem konvansiyonel hem de dijital alanlardaki karşılığı her geçen gün yeni bir farkındalık oluşturmaktadır. Yeni gelişmeler her ne kadar İsrail zulmünü engellemese de geleceğe ilişkin bir umudu içerisinde barındırmaktadır.
YENİ BİR İLETİŞİM MÜMKÜN
Yeni bir dünyanın eşiğinde olduğumuz bu süreci, bütün yönleriyle dikkate almamız gerekiyor. Bu aşamada milli teknoloji hamlesine ek olarak dijital alan ve medyadaki varlığın güçlendirilmesi bir zorunluluk olarak dikkate alınmalıdır. Farklı ve daha adil bir dünyanın mümkün olduğuna inanan ve bu söylemi küreselleştiren Türkiye, uluslararası haber akışı noktasında da yeni ve adil bir enformasyon akışının oluşumuna öncülük edebilir.
İslamofobi başta olmak üzere ırkçılık ve her türlü siyaset mühendisliğine yönelik yeni ve paradigma kurucu bir medya sistemine ihtiyacımız var. Böyle bir medya ortamı teşekkül ettirildiğinde daha adil bir dünyadan bahsedebileceğimiz gibi, İsrail gibi bir terör devletinin varlığı da ortadan kalkacaktır. Küresel risk ve tehditlerin her geçen gün arttığı bu dönemi yeni bir paradigmanın doğuşu olarak kavramak ve buna hazırlık yapmak gerekiyor.


