İsrail hukuk tanımıyor: Şimdi de meşru müdafaa yalanı
Trthaber sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
İsrail’in şiddet sarmalı bu kez İran üzerinden hem bölgeyi hem de tüm dünyayı bir kez daha tehdit ediyor. ‘İran’ın nükleer silahlara erişme kapasitesini ortadan kaldıracağız’ bahanesiyle düzenlenen saldırılarda şimdiye kadar çok sayıda kişi hayatını kaybetti.
Bugün geldiğimiz noktada İsrail, milyonlarca kişinin yaşadığı İran’ın başkenti Tahran için dahi ‘tahliye edin’ çağrısında bulunuyor. Gazze’de binlerce sivilin hayatını kaybetmesine neden olan İsrail’in benzer bir senaryoyu İran’da da hayata geçirmesinden endişe ediliyor.
[İsrail, kendisine yönelik bir saldırı yokken İran'a saldırdı ve olayların fitilini ateşledi.]
Son günlerde giderek yükselen tansiyon, hatırlanacağı üzere önce İsrail'in İran’a yönelik geniş çaplı hava operasyonuyla başlamıştı. Çok sayıda noktanın hedef alındığı saldırıda İran Genelkurmay Başkanı dahil olmak üzere çok sayıda üst düzey asker ile nükleer projelerde çalışan kritik bilim insanları hayatını kaybetmişti.
Hem İran hem de Batılı destekçileri tüm bu şiddeti ‘meşru müdafaa’ içinde göstermeye çalışsa da işin doğrusu bu değil.
Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Levent Ersin Orallı bölgeyi ve gelişmeleri yakından takip eden isimlerden biri.
İsrail saldırılarının ‘meşru müdafaa’ olarak kabul edilip edilemeyeceğini soruyoruz. Önce ‘meşru müdafaa’ kısmını teknik olarak açıyor Orallı. Silahlı saldırıdan sonra ‘hızlı, sürekli ve ölçülü’ bir karşı koyuşun meşru müdafaa olarak değerlendirileceğinden bahsediyor.
Doç. Dr. Orallı’ya göre meşru müdafaadan yola çıkılması için şartlar belli… “Size birinin fiziken saldırması lazım. Hasar tespitini yapacak, bunu Birleşmiş Milletlere bildireceksiniz. Sonra da BM’ye ‘Ben meşru müdafaa hakkımı kullanacağım’ diyeceksiniz. Tüm bunlardan sonra ölçülü bir cevap verebilirsiniz.” diyor Orallı.
[İsrail'in saldırılarına hedef olan yerlerden biri de İran Devlet Televizyonu binasıydı.]
Bu nokta önemli bir parantez açıyor Doç. Dr. Orallı ve İsrail’in bugünlerde ‘önleyici meşru müdafaa’ kavramını diline doladığına dikkat çekiyor. Aslında bu kavramın hayatımıza 11 Eylül 2001’deki İkiz Kule saldırılarından sonra girdiğini anımsatıp, devam ediyor:
“ABD o süreçte ortaya böyle bir kavram attı. Size saldıran kimse yok. Ancak ‘X ülke bana gelecekte saldırabilir’ deyip, onları vurabildikleri bir müdahale yöntemi geliştirdiler. Afganistan’da, Irak’ta ve farklı coğrafyalarda ABD bunu sıkça kullandı.
Ancak hukuken içini dolduramadılar. Eğer küresel hukuk normlarına uygun olsa bunu zaten sokaktaki bireyden devletlere kadar herkes uygulardı. Sokakta yanınızdan geçen bir insana ‘Bu kişi bana yarın saldırabilir. İyisi mi ben onu bugünden döveyim’ diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Ancak ABD ve bugünlerde İsrail aynen bu bakış açısıyla hareket ediyor.”
[ABD Başkanı Trump, İsrail Başbakanı Netanyahu'ya desteğini her fırsatta dile getiriyor. ]
Son günlerde dünya kamuoyunda ‘İran’ın nükleer silahı olabilir’ tarzı haberlerin köpürtüldüğünü belirten Doç. Dr. Orallı, yıllar önce Irak ve Saddam Hüseyin için yapılan algı operasyonlarının bir benzerine şahit olduğumuz görüşünde.
ABD’nin ‘kitle imha silahları var’ bahanesiyle Irak’ı işgal ettiğini ancak oradan bu tür silah çıkmadığını vurgulayan Orallı, İsrail ve destekçilerinin son derece hukuksuz bir yol izlediği kanaatinde.
İsrail-İran savaşında meşru müdafaa hakkını kullanan bir ülke varsa onun İran olduğunun altını çizen Orallı, neden böyle düşündüğü şöyle anlatıyor:
“BM’nin 51. maddesi meşru müdafaa hakkı tanıyor. Ancak bunun belli şartları var. Egemenlik alanına başka bir ülkeden füzeler isabet eden İran. Onlar da doğru bir yol izlediler ve önce hasar tespit yaptılar. Sonra bunu BM’ye bildirdiler. Ve yine aynı şekilde cevap hakkını kullanacaklarını da duyurdular. Haliyle eğer bu savaşta meşru müdafaa diyecek birisi varsa o da Tahran yönetimi.
BM müdahale edene kadar ülkeler meşru müdafaa haklarını kullanabiliyor. BM henüz müdahale etmedi ve İran da hukuki bir dayanakla cevap hakkını kullandı.
Son günlerde ABD’nin de İran’ın vurulması operasyonlarına doğrudan müdahil olacağı konuşuluyor. Elbette devletler arasında ikili ya da çok taraflı anlaşmalar olabilir. ABD ve İsrail arasında bunu hep gördük. Ancak ABD’nin de yardımı hukuki değil. Çünkü ilk saldıran İsrail. Eğer ilk saldıran İran olsaydı, ABD ve İsrail birlikte cevap verebilirdi. Ancak günümüzdeki gerçeklik tam tersi. Dolayısıyla, ABD’nin İsrail ile hareket edip İran’a saldırması hukuksuzluğa ortak olmasını anlamına gelir.”


