İsrail Türkiye: Evet, o ihtimal var… Nedret Ersanel
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Önce şunu aradan çıkaralım; bir aydan biraz fazla zaman geçti. ABD Büyükelçisi Barrack, “Şara’nın etrafından bir koruma sistemi oluşturmalıyız” demişti. O zaman ciddiye almadıysak, Suriye’nin güneyinde yaşanan olaylar arasında İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı’nın yaptığı, Suriye Cumhurbaşkanı’na suikast düzenlenmesi çağrısını ciddiye alalım…
“Ortadan kaldırmamız gerekiyor”, İsrailli bakanlardan gelen ilk tehdit değil; Diaspora Bakanı Chikli de, Hamas göndermeleri yaparak Şara’ya suikast çağrısında bulunmuştu…
Malûm, ‘öldürmeyi bilirler’. Tahran’da örneklerini gördük. Fakat Şara’ya yönelik herhangi girişim başarılı olursa, ikamesi kolay olmayabilir. Bu yüzden, Şara’nın korunmasında görev etrafındaki silahlılardan çok istihbarat servislerine düşüyor!..
***
Ankara, İsrail’in tüm bölgedeki eylemlerini genel istikrarsızlaştırma politikası içinde tarif ediyor. Sebebinde, Tel Aviv iç dinamiklerini yönetmek ile dış süreçlerde menfaatine olmayan gelişmeleri ezme, olmadı öteleme aklı görülüyor…
Netanyahu kırılgan bir parlamento tablosu üzerinde dans etse de, kamuoyu desteğini yitirmiş değil. Tersine, yükselttiğini söyleyenler var. Süregelen savaş ortamı da bu gerçeği beslemeye devam ediyor…
Dış gelişmeler daha alacalı…
İran’ın ABD ile birlikte vurulması, Trump yönetiminin İsrail’i gönülden destekleyen bir Tahran politikası olduğunu göstermiyor. Körfez ülkelerinin tavırları da belirgin; Gazze ortadayken bir de İran’ı raydan çıkaracak fitilin ateşlenme olasılığından rahatsızlar. Bunu Washington da biliyor.
İsrail açısından Irak da bir problem. Bağdat’ın İran dosyasındaki tutumu, PKK/YPG’ye karşı politikaları ve tabii Türkiye ile gittikçe ilerleyen ilişkileri…
Yemen zaten migren gibi, ara sıra geçse de orada duruyor. Ama Suriye, İsrail için büyük dert. ABD, AB, İngiltere, S. Arabistan tarafından açıkça desteklenen yeni Şam, Türkiye gerçeğini İsrail’in kapısının önüne getiriyor!..
***
PKK/YPG’nin hızla sona ilerlemesi, Irak’ta “silah teslim etmesi”, Şam’a biat için ABD baskısına uğraması, eh, Suriye-Türkiye derin ilişkileri, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin fiilen ülkede bulunması, İsrail için kusursuz karabasan…
Şam-Tel Aviv ‘temaslarının’ parlak gitmediğine dair işaretler de var. İsrail’in Dürzileri korumak mazeretiyle, Suriye Cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’nı vurmaya kadar çıta yükselttiği saldırılar, Azerbaycan’da gerçekleşen ‘yanlış anlamalı’ İsrail-Suriye görüşmelerinin ertesine geldi…
Gazze’de yaptığı soykırım nedeniyle üzerine gelen-beğeneni olur olmaz ama bir vakadır-küresel baskı ile Trump yönetiminin Biden dönemine kıyasla daha az şefkatli davranması toplama eklenebilir…
***
Buraya kadar, ‘çıkan kısmın özetidir’. Aynayı Türkiye’ye çevirdiğimizde, mevcut bölgesel durumun, “devasa bir jeopolitik kazanım potansiyeli” oluşturduğu görülüyor…
Sadece Suriye dahi, Ankara’nın kaybına tahammül edemeyeceği bir yeni konjonktür, stratejik değer oluşturmuş bulunuyor. Bir şekilde tersine yuvarlanması, akamete uğraması Türkiye açısından kabul edilemez. Bu iklimi bozacak, yoklama, tuzak, “gel-geller”, Ankara’nın kolayca yutacağı zokalar, parçalamak için bile olsa üzerine atlayacağı zehirli yemler yüz bulamaz…
Ayrıca Türkiye zor uçları birbirine bağladı. Perşembe günü Cumhurbaşkanı, BAE liderini uğurladıktan sonra, “Körfez’le ilişkilerimizi daha da geliştireceğiz” dedi. Bir saat sonra Riyad’dan, “10 Arap ülkesi ve Türkiye, Suriye’nin güvenliğini destekliyor ve İsrail’i kınıyor” açıklaması geldi. ‘Kınama’ lafının bir tür alerji yarattığı ortada olmakla beraber, adı geçen küme kritiktir. Bozulmaması lazım…
***
Fakat Türk kamuoyunun İsrail’e sabrı tükendi. Suriye’ye gelmeden Gazze’de bitti. Bu yüzden elle tutulur, gövde gösterir bir çıkış bekliyor…
Suriye’de Türkiye’nin birden çok ‘kırmızı çizgisi’ var. Bunlar arasında kan kırmızı olan, “Kuzey ve Güney arasında koridor kurma” aklıdır. Varacağı yer Cumhurbaşkanı’nın ağzından zaten dillendirildi, Dışişleri Bakanı tarafından da, “aman” denerek ikaz edildi…
İki, Şam iktidarının devrilmesi ve kaotik bir sürecin ortaya çıkması ihtimallerinde de Türkiye elini beline atar. Ancak bunlar zaten “kötü senaryolar” ve cevapları hazır. Mesele, sistematik istikrarsızlık saldırılarının nasıl bertaraf edileceği. Suriye’nin uzun huzura ihtiyacı var. İsrail de durmayacak. Bu da biteviye düzensizlik, bağışıklık sisteminin gelişmemesi demek…
O halde?
***
Türkiye’nin ‘ortaya doğru’ biraz daha ilerlemesi gerekiyor. Bunun şekli “üs” olabilir. Şam el değiştirdikten sonra Türk üs veya üslerinin kurulabileceğine ilişkin sık duyulan bir söylem vardı. Sonra azaldı. Böyle bir varlık İsrail’i zaten delirtir. Hele Halep ve altı olursa saçlarını yolarlar. Ama hissettik ki ABD’nin reaksiyonu meçhul. Buna mukabil bölgedeki herhangi gücün direnmesi de mümkün gözükmüyor…
Üs konusu gündeme ilk geldiğinde bazı basın organları veya yazar/çizer tayfası şiddetle itiraz etti. Kendi akılları olmayacağına göre, “kaynaklarının görüşlerini” yansıttıkları varsayılabilir. Doğrusu, insan “o kaynakları” ve gerekçelerini merak ediyor.
Bir diğer yol, Şam yönetimine İsrail’i tereddüt ettirecek silahların verilmesidir. Göze alınıp alınmayacağını yine Türkiye tartacaktır ama karardan sonra fark etmez. İstihbarat operasyonları da sahaya sürülebilir. Ki, favorim budur, ‘mütekabiliyet’ de budur. Bakınız, Suriye’deki Arap hareketliliği…
Tekrarlayalım, Türkiye varılan çok ülkeli konsensusu kıymetli buluyor ve bunu diplomasiyle, stratejik sabırla korumak istiyor. Bu gerçeklik, ‘İsrail’in devam etmesi halinde ne olacak’ sorusuyla sınanacaksa, vaziyet etmemek gittikçe zorlaşacak…
İsrail geçtiğimiz aylar içinde bölgede beş ülkeye saldırdı. Bunların hiçbirinde, “İsrail’i birinin durdurması gerekiyor” tespitinin ‘direkt’ muhatabı Türkiye değildi. Ama şimdi İsrail bizi muhatap haline getirmek istiyor. Soru şu; bunu ‘yutar mısınız’?


