‘Tuhaf zamanlarda’ ŞİÖ ve Türkiye… Nedret Ersanel
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak haber yayımlıyor.
Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesi, Türkiye’nin bu örgüte katılıp-katıl(a)mayacağı zaviyesinden, bir tık üstte BRICS ve ŞİÖ’nün Batı’ya meydan okuyup okuyamayacağı, nihayetinde de Batı’nın onları döveceğine mutabakatla kanaat getirilen sığlıkta işlendi yine medyamızda…
ŞİÖ, BRICS, Küresel Güney veya çok kutuplu dünya, adına ne derseniz deyin, 10 yıldır Türkiye’de tartışılıyor. Ankara’nın bu yönde adımları da gündemden düşmüyordu. Başkan Biden dönemi boyunca Ankara “Doğu”yla sıcak ilişkiler geliştirdi…
Trump ikinci kez Başkan olduğunda, Türk-Amerikan ilişkileri hızlıca ve olumlu yönde değişmeye başladı. Esasen Biden döneminde ortada ilişki bulunmadığından, Trump, Türkiye’ye “ilaç gibi” geldi. Üstelik hassas olduğumuz konularda hükümet olarak hep olumlu açıklamalar yaptılar…
Öykünün nasıl biteceğine zamanla bakacağız ama “yeni Amerika”nın, bölgede ve hatta daha geniş jeopolitikada
Ankara’yı davet ettiği rolü
dikkatle takip ediyoruz.
Bu hal Türkiye’de ŞİÖ, BRICS gündemlerine ilgiyi hızla azalttı. ‘Tam üyelik başvurusu yapıldı yapılmadı’ tartışmalarının yaşandığı günlerden sonra Doğu’ya daha az bakar olduk. Bir yandan da Trump dönemi, bu yapıların öneminin kalmadığı, işlevsizleştiği, seslerinin çıkmadığı, oyundan düştüğü intibaı yarattı.
Gerçek şu ki, bu kuruluşlar ve zihniyetleri yaşıyor.
Dünya nüfusunun, ekonomisinin, siyasetinin, jeopolitiğinin önemli bir kısmını elde tutmaya devam ediyorlar ve
Batı’ya, tek kutuplu düzene, hegemonyaya açıktan meydan okumaları da devam ediyor…
Güçlerinde azalma olmadığı gibi, Batı’nın neden bütün unsurlarıyla Çin veya Rusya’yı hedefe koyduğu merak edildiğinde gerçek güçleri zaten anlaşılır…
Özünde,
Doğu’nun yükselişi tehdit olarak görülüyor ama bu kadar kaygı yaratmasının sebebi, aynı zamanda Batı’nın düşüşüne denk gelmesidir.
***
ŞİÖ’nün aile fotoğrafına bakarak okumalar yapılabilir. Fakat sır daha çok zirvenin doğru kadrajlanmış görüntülerinde gizleniyor…
Mesala,
Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev ile Pakistan Başbakanı Şerif
’in buluşmasında, Bakü mealen şu cümleleri kurdu; “Hindistan bize uluslararası kuruluşlarda saldırıyor. Bunun sebebi Pakistan’a destek vermemiz ve dostluğumuz. İstedikleri kadar saldırsınlar Pakistan bizim kardeşimizdir”…
Buradan ilerleyelim;
Pakistan-Türkiye-Azerbaycan
, bölgenin en güçlü üçgenlerinden birini oluşturuyor. Nüfuz alanları etkileyici. Geçit, anahtar/kilit oluşturuyorlar. Fakat ABD/Batı açısından Rusya’yı baskılamak, sonra da Çin’i kuşatıp etkisizleştirmek adına kritik oyuncu Hindistan’dı…
“Dı” diyorum çünkü, artık tamamen düştü manasına değil, ama gerçekleşen bir seri olay nedeniyle;
birincisi
Trump’ın ülkelere saldığı vergiler içinde Hindistan’a yüksekten yer ayırması.
İki
, Rusya ile ilişkilerini, özellikle enerji satın almayı bırakması yönündeki ağır baskısı ve üç, Pakistan-Hindistan çatışması sırasında Pakistan’ı tutması. Bu Yeni Delhi’de şok yarattığı gibi hem iç siyasete etkileri oldu hem de ABD duruşunu ilerleterek, Pakistan sivil ve “askeri” liderlerini Beyaz Saray’da ağırladı. Sonunda da
The New York Times, “Hindistan’ı nasıl kaybettik” manşetini attı…
Pekin’de, Putin ve Modi’nin bir arabanın içinde, 25 dakika boyunca, aralarındaki heyet görüşmeleri zaten başlayacakken yaptıkları baş-başa konuşma zirvenin en kritik anlarından birini oluşturdu…
İşte Başbakan Modi’nin Rusya Devlet Başkanı Putin’le el-ele verdiği fotoğrafların sebebi bunlar. Gelinen noktada Rusya-Hindistan ilişkileri daha yakınlaştı ve Moskova’ya ve tabii Ukrayna savaşına da maddi olarak rüzgarı vuracak!
Fakat bundan daha büyük ve parlak üçüncü bir resim daha var…
***
O resim, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in ağzından çıkan, “
Ejderha ile Fil’in dansı başlasın
” teklifidir…
Çin ve Hindistan gibi asla bir araya gelmeyeceklerine inanılan, anlaşmazlıkları kangren kabul edilen, Hindistan’ı cepte sayan Batı anlayışının suratına tokat gibi inmiş olmalı. Arkasının gelmesine bile gerek yok.
Rus-Çin-Hindistan
liderlerinin kırmızı halı üzerinde kurdukları üçgen de dünyanın her yerinden aynı büyüklükte görüldü. Trump’ın Oval Ofis’te Avrupa liderlerini hizayı oturtmasındaki anlamın gücünden de fazladır…
Bir kare daha;
Türkiye-İran
görüşmelerinde, Cumhurbaşkanı’nın Tahran’a söylediği, “Batıyla nükleer müzakerelerinizi önemsiyoruz” cümlesi basit/rutin görülebilir. Asla değil! Sayın Erdoğan’ın bir zamanlar Mısır’a yaptığı, “laikliği önemseyin” nasihati gücündedir. Bunu akıl arşivinize emanet ediyorum.
Unutmayın
lütfen…
***
ŞİÖ’nün okumasını burada sınırlayıp, Türkiye açısına bakalım. Ankara oradaydı ve bu yüzden aktüel olmayan soruyu tazeledi; “Türkiye, ŞİÖ’ne, hatta BRICS’e üye olur mu?”
Üç sebepten boştur; bir, ABD ve Avrupa hele böylesi günlerde Türkiye’den gelebilecek bu çapta sarsıcı adıma sert karşılık verir.
Ankara kendi acil gündemleri nedeniyle bu dalaşa zaten girmek istemez.
İki, Türkiye’nin içindeki “Batıcılar” delirir. Onlardan çok hâlâ sistemde mevcut Batıcı yapılar sızlanmaya başlar. Üç, Doğu’nun ana aktörleri Rusya ve Çin, Türkiye’yi hâlâ Batı ve NATO çizgisinde görüyor. Kısaca konjonktür müsait değildir.
Fakat yapısal bir sorun var bizim açımızdan; Türkiye, “küresel güneyin” küresel düzene ilişkin itirazlarını paylaşıyor. Hatta onları kendi yoluyla yükseltiyor. “Dünya beşten büyüktür” budur. Örneğin, İsrail soykırımına bakarak Batı’nın yanında olabilir mi? Velhasıl,
ruhumuz Doğu’da, reel-politik nedenlerle bedenimiz Batı’da kalıyor!
Ama-Batı düşerken Doğu yükseldiği içindir gürültü patırdı dedik ya-bu eğilim 10 yıl daha sürerse, bana göre 2030’da hatta ihtimal 2028’de işaretleri gelir, yani Batı toparlayamazsa, konjonktür yine değişebilir. O zaman bir daha bakar Türkiye Doğusuna Batısına…


