İsrail’in rutinleşen cürümlerine alıştırılmak Yasin Aktay
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
Gazze’de 22 aydır devam etmekte olan soykırım, insanlık tarihinde bütün dünyaya canlı olarak izletilen boyutuyla da çok daha büyük bir cürüm. Böylece sadece Gazze’de çocuklar katledilmekle, insanlığa dair bütün cürümler küçücük bir toprak parçasında savunmasız bir halka karşı işlenmekle kalmıyor,
buna şahit tutulan ve hiçbir şey yapmalarına imkân verilmeyen insanların da onurları, haysiyetleri, ruhları sistematik bir işkenceye, bir saldırganlığa maruz bırakılmış oluyor.
Çocukların bombalanarak katledilmesine alıştırıldı insanlar böylece. Daha bir yaşını görmeden bedenleri paramparça edilen yüzlerce, binlerce çocuğun cesedi gözlerinin önünde geçitler yaparken insanlar hastanelerin, okulların, camilerin, kiliselerin bombalanmasına da alıştırıldı. Yaralıları tedavi etmekte olan doktorların, hemşirelerin hedef alınarak öldürülmesi ilk zamanlar infialler oluşturdu, sonra biri daha, sonra bir başkası derken
sayılar arttıkça insanlar buna iyice aşina hale geldiler.
Dünyanın bütün savaşlarında öldürülenlerin birkaç katı kadar gazeteci hedef alınarak, tek tek veya topluca öldürüldü.
İlk gazetecinin ölümünün oluşturduğu infial duygusu zamanla bu işin de rutine bağlanmasına yol açtı.
Dedeciğinin
“ruhunun ruhu Rim”
hunharca katledildi, dünya bu trajediye nasıl dayanır derken, dedeciği de hedef alınarak katledildi.
Bunların sadece bir tanesi bile insanlığı ayağa kaldırması gereken büyük suçlar.
İlk zamanlar Şifa hastanesinin bombalanmasının anormalliği karşısında İsrail bunun bizzat Hamas tarafından yapıldığı yalanını ileri sürerek bir savunma ihtiyacı hissetti.
Sonradan o savunmalara bile gerek duymamaya hızla geçiş yaptı. Alenen, göstere göstere hastaneleri, okulları, camileri, kiliseleri, gazetecilerin bulunduğu mekanları bombaladı.
Her gün bu konudaki eşiği biraz daha aşarak azgınlığın, mücrimliğin boyutlarını daha da arttırdı. Giderek katlettiği sadece oradaki insanlar değil, ona şahit olan ve bir şey yapamamanın aczini, vicdan azabını hisseden dünyanın her tarafındaki insanları da buna alıştırdı.
İnsanlar akıllarını yiyecek çaresizlikten, bir şey yapamamaktan. Bütün insanlık düzeni, uluslararası kurum ve kuruluşlar herhangi bir insanın başına bunlar gelmesin diye kurulmamış mıydı?
Böyle bir caniliğe karşı kim koruyacak insanlığı? Bugün Gazzelilerin başına gelenlerin yarın herkesin başına gelmeyeceğini kim garanti edebilir? Hukuk, ahlak, düzen, hepsi de tek tek herkesi korumanın garantisi olmak üzere işlemeyecek miydi? Bunları ihlal etmenin bir yaptırımı yok muydu?
Irak kendisinden zayıf bir ülke diye Kuveyt’i işgal etmeye kalktığında hemen harekete geçen uluslararası toplum İsrail’e karşı nasıl bu kadar aciz davranabiliyor? Afganistan’
da kadın hakları ihlal ediyor diye neredeyse 20 yıl işgali bir norm gibi insanların kafasının içine kazıyan insan hakları Gazze’de nasıl bu kadar etkisiz kalabiliyor?
Bir İsrail istisnacılığının baştan beri işleyen bir kural olduğunu artık hepimiz anlıyoruz.
Egemen olan istisnayı koyabilendir, ama bütün insanlığın gözünün içine sabır taşlarını çatlatma pahasına bu kadar sokmanın alemi ne?
Hep derdik, aslında Gazze cezalandırılmıyor sadece, Gazze üzerinden bütün insanlık cezalandırılıyor, bütün insanlığa adeta bir egemenlik şovu yapılıyor.
Dünyanın her tarafında Gazze için her geçen gün çok daha devasa boyutlarda protestolar yapılıyor. İsrail ve onu destekleyen herkes kınanıyor. İlk defa İsrail sorununu dünyanın başına açan İngiltere, Fransa gibi ülkeler bile İsrail’in bu kural tanımaz istisnacılığını fazla görüp, ona bir ceza olarak Filistin devletini tanımayı gündemlerine aldılar. Ama dünyada ne oluyorsa olsun, İsrail o kural tanımaz, arkasındaki gücün egemenlik şovu olarak istisnailiğini sergilemeye devam ediyor, üstelik her aşamada sınırları daha da aşarak.
Gazze halkını bütün insanlığın gözü önünde aç bırakarak öldürmek, bütün insanlığı öldürmek gibi bir şey.
İsrailoğullarına yapılmış en köklü ilahi uyarı, haksız yere insanları öldürmemekti
halbuki. İsrailoğullarına yazılmıştı
“bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir, bir insanı diriltmek de bütün insanlığı diriltmek gibi”.
Bugün İsrailoğullarının bir insanı öldürmekle bütün insanlığa kastetmelerinin çok korkunç bir örneğiyle karşı karşıyayız. İnsanlığı katlettiklerine şahit kılarak, canlı yayında, katletmenin en alçak, en kalleş, en ahlaksız en zalim yollarıyla öldürüyorlar.
Hiç kimsenin kendilerinden hesap soramayacağına dair küstahça, şımarıkça bir özgüvenle.
Yaptıkları her şeyin kendilerine tanınmış istisnai bir hak olduğu duygusunun verdiği duygu bütün insanlık için son derece tehlikeli,
ama bu tehlike karşısında bütün insanlığın savunmasız olduğunu da giderek bütün dünyaya öğretiyorlar.
Böylece aslında sadece Gazzeliyi öldürmüyor, onu öldürme biçimiyle, öldürürken şahit kıldığı bütün insanlığa da kastetmiş oluyor.
Bu istisnacılığın bir tarafında kendi seçkinliğine dair duydukları teolojik inanç var, ama bir tarafında da katliamlarının hedefindeki Filistinliye atfedilen bir statü
var. O statü de teolojik dayanaklara sahip. Tabii kendi sapıkça teolojilerine dayanıyor bu statü. Yahudi’nin kendisi Tanrının seçkin kulu olarak, hukuka, kurala, düzene bir müstesna, bir ayrıcalıklı imtiyaza sahip olduğu gibi hedefteki düşman, Filistinli de tam tersi bir müstesnalığa sahip. O, kendisine her türlü muamelenin yapılabileceği, kitaptan (tabii ki sapıkça yorumladığı, sapıkça yorumladığı şekliyle kitabından) nasibi olmayan ve olamayacak bir insandır.
Filistinlinin bu müstesnalığı çağdaş filozoflardan
Giorgio Agamben
’in meşhur
Homo Sacer
isimli kitabında tasvir ettiği şekliyle bir tür egemenlik biçimi. Aslında Filistinli üzerinden bütün dünyaya, bütün insanlığa uygulanmaya çalışılan bir egemenlik biçimi.
Modern egemenlik düzeni, hukukun dışında bırakarak yaşamaya mahkûm ettiği “çıplak hayat” üzerinden işler; ve bu çıplak hayatın paradigmatik figürü “homo sacer”dir.
Gerçi Agamben bu teorisi için büyük ölçüde Nazilerin Yahudileri maruz bıraktığı Auschwitz uygulamalarından yola çıkmıştır. Ama bugün İsrail’in soykırımı karşısında teorisi küçük bir revizyonla çok daha anlamlı ve açıklayıcı olabiliyor. Siyonizm, bütün dünyaya hükmedecek bir egemenlik düzenini her türlü
hukukun dışında bırakarak yaşamaya mahkûm ettiği
Filistinli üzerinden sadece Filistinliye değil bütün insanlığa gösteriyor. Belki bir farkla, Filistinli ona bir mazlum-kurban gibi boyun eğmiyor, direniyor ve böylece bütün dünyada o egemen iktidara karşı bir direniş umudu oluşturuyor. Buna devam edelim.


