Jöleyi duvara çakmaya çalışıyorlar! Abdullah Muradoğlu
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuruda bulunuyor.
İsrail onlarca yıldır Gazze’de düzenli aralıklarla “
çimleri biçme
” olarak nitelendirilen saldırılarla Filistinliler’i katletti. Amerikan ana akım medyası ise İsrail’in Filistinliler’i sistematik bir şekilde soykırım sürecine sokmasının üzerini şalla örtüyordu. Alternatif basın yahut sosyal medya platformları ana akım medyanın kimyasını bozdu. Güvenilirlikleri dibe vuran ana akım medya İsrail’in soykırım suçlarını aklayamaz hale gelmeye başladı.
15 Temmuz 2025’de
New York Times
gazetesinde “
Ben bir soykırım akademisyeniyim. Gördüğümde anlarım
” başlığıyla yayınlanan yazı ana akım medyadaki zoraki değişimin bir işaretiydi. Yazı, İsrailli-Amerikalı soykırım uzmanı
Prof. Omar Bartov
imzasını taşıyordu.
New York Times gazetesinde İsrail’i eleştiren makalelere de yer verilmesi dikkat çekici bir gelişmeydi. Halihazırda ana akım medyanın Gazze’de olan bitenlere ilişkin hem İsrail kaynaklı haber-yorum akışının hızı, hem de İsrail yancılığının tonu zayıfladı. Bu değişim İsrail’in savunulmasının eskiye oranla zorlaştığını gösteriyor. Gazze gibi daracık bir alana kıstırılmış 2 milyon civarında Filistinlinin üzerine her gün bombalar yağıyor. İsrail’in “
savaş
“değil, “
soykırım
” yaptığını anlamak için Omar Bartov gibi uzman olmak gerekmiyor.
Amerikan ana akım medyasındaki zoraki değişim İsrail’in soykırımının dolaylı bir itirafı. Birazcık utanmaları olsa, birazcık insanlıktan nasipleri olsa her gün “
özür ilânı
” yayınlamaları gerekirdi. 2000’lerin başlarında ana akım medya, ana akım yazarlar, sözde akademisyenler
Neoconlar
’ın ve İsrail’in Irak’ta “
kitle imha silahları
” olduğu şeklindeki yalanının beslemesini yapmıştılar. Irak harap olduktan sonra bu sürüde yer alan kişilerin çoğu özür beyan etmişti. Ana akım medyanın Filistinliler’e yaptığı da İsrail’in soykırım değirmenine su taşımak oldu.
Benzer bir durum, şimdi Filistin Devleti’ni tanıyan Batı’lı hükümetler için de geçerli. Sadece Filistin devletini tanıyarak kendilerini aklayamazlar. Batılı hükümetler acil olarak İsrail’i durduracak nitelikte yaptırımlara başvurmadıkça, ellerini yıkayarak kenara çekilemezler. ABD, “
Gözlemci Devlet
” statüsündeki Filistin devletinin temsilcilerinin BM Genel Kurulu’na katılmalarını engelledi. Buna karşın İsrail’in temsilcilerinin BM koltuklarında oturmalarına ve soykırımı savunmalarına izin vermek BM’nin kendini inkâr etmesi anlamına geliyor.
İsrail’in kurulmasına izin veren BM’ydi. Merhum
Necip Fazıl
bir şiirinde “
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul! Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa
” demişti. BM’nin Filistin’i taksim plânı tam da bu şekildeydi. Batı’lı devletler son derece haksız bu taksimde bile Filistinliler’i ortada bıraktılar. Batı’nın bu politikaları İsrail’i soykırım yapmaya teşvik etti.
Artık Batı kamuoyları İsrail’i terk ediyorlar. Soykırım, “
uyandırıcı
” etki yaptı. İsrail merkezli anlatılar çöktü. ABD Temsilciler Meclisi’nde Demokratlar’ın neredeyse yarısını temsil eden “
İlericiler Grubu
”, İsrail’e ölümcül mühimmat sevkiyatının durdurulmasını içeren bir tasarıyı kabul etti. Tasarı mevcut aritmetik yapısıyla ABD Kongresi’nden geçmeyecek olsa bile İsrail için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Macun tüpten çıktı bir kere. Köşeye sıkışan “
İsrail Lobisi
” her geçen gün daha da saldırganlaşıyor. İsrail Lobisi şimdi bütün gücünü, İsrail’i eleştirmeyi ‘Yahudi karşıtı’ suçlar olarak, sözde ‘nefret suçları’ olarak cezalandırılması için harcıyor.
Trumpçı muhafazâkâr gençlik hareketinin lideri
Charlie Kirk
bir suikastle öldürülmüştü. Kirk sıkı İsrail yanlısıydı ama son zamanlarında verdiği sinyaller bu çizginin dışına çıkmaya başladığını gösteriyordu. Kirk’ün dirisini istedikleri gibi kullanamayacakları anlaşılmıştı. Şimdiyse ölüsünü “
nefret suçları
” kılıfı altında, İsrail aleyhinde gelişen havayı boğmak için kullanıyorlar. Oysa Kirk, İsrail’i eleştirmenin ‘Yahudi karşıtı’ olarak nitelendirilerek cezalandırılmasının anayasanın ifade özgürlüğünü güvence altına alan maddesine aykırı olduğunu savunuyordu. Kirk’in kendisi de üniversite kampüsünde konuşurken öldürülmüştü.
Charlie Kirk’ün ölüsünden ‘nefret suçları ‘ ihdas etme girişimi İsrail’i rahatsız eden siyasi taban hareketlerini hedef alıyor. Sözde nefret suçlarını meşrulaştırmak için türlü provokasyonlara da başvuracaklardır. Diğer bir yandan İsrail’i eleştirmeyi suç haline getirmek Amerikalı gençleri siyasete daha fazla müdahil olmaya yöneltecektir. Her ne yaparsa yapsın, çaresizlik içinde kıvranan “İsrail lobisi” jöleyi duvara çivilemeye çalışıyor, ama nafile.


