KEREM ALKİN Kamu bankalarının paha biçilemez değeri
Sabah sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Osmanlı ekonomisinden, 102 yılı geride bırakmaya hazırlanan Cumhuriyet ekonomisine, bankacılık tarihimiz Türkiye ekonomisinin üretim, istihdam, ihracat ve kalkınma mücadelesi adına önemli ipuçlarına işaret eder. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e kentlerimizden kasabalarımıza, Türkiye'nin 'yerel bankacılık' deneyimi arzu edilen şekilde başarılı olamamış olsa da, 1940'lı yıllardan itibaren kökleşme sürecini hızlandıran ulusal bankacılık anlayışı, eğer kamu bankaları olmasaydı, milli bir bankacılık anlayışını yakalayamazdı. Bu nedenle, Cumhuriyetimizin kuruluş sürecinden itibaren Ziraat Bankası'nın da, Halk Bankası'nın da, Vakıflar Bankası'nın da ayrı ayrı, sektörlerimizin, KOBİ'lerimizin, reel sektörün gelişimine, ülkemizin kalkınmasına paha biçilemez katkıları oldu. 2006-2008 döneminde, IMF'in de ısrarlı telkinleri ile, kamu bankalarımızın hızla özelleştirilmeleri gündeme geldiğinde, Okan Müderrisoğlu'nun dünkü yazısında belirttiği gibi, en çok karşı çıkan iktisatçılardan birisi oldum.
Hatta, o dönemde, gazete yazıları ve televizyon programlarında, Türkiye ekonomisi için kamu bankalarımızın varlığının neden gerekli olduğunu, bilhassa reel sektör ve KOBİ'lerimiz adına neden vazgeçilmez olduklarını izah ettiğim dönemde, ne tuhaftır ki 'komünist' olmakla dahi suçlandım. 2008 küresel finans krizi ve bilhassa ABD ile Avrupa'da bankacılık sektörünün yaşadığı ağır kriz sürecinde, kamu bankalarımızın varlığının Türkiye gibi sürdürülebilir kalkınma hedefleri olan bir 'yükselen ekonomi' için ne kadar elzem olduğu bir kez daha anlaşıldı. 2001 krizi sonrası yeniden yapılandırılan ve gerçek manada piyasa ekonomisi mantığı ile çalışmaya başlayan kamu bankalarımız, 2007 ile 2024 arası Türkiye'nin dünya ortalamasında gerek G20, gerekse de OECD üyesi ülkeler arasında en yüksek ortalama GSYH büyüme hızına ulaşan ülkeler arasında yer almasına değerli bir katkı sağladılar
Türkiye ekonomisi bu dönemde, Cumhuriyet'in ilk yıllarından sonra, bir kez daha ortalama yüzde 5 ile 8 arası bir büyüme hızı yakalayarak, bugün 1,5 trilyon dolarlık bir GSYH büyüklüğüne ulaştı. Bu başarıda, Sayın Cumhurbaşkanımızın güçlü, kararlı ve vizyoner liderliğinde, reel sektör rekabetinde, ihracat hamlesinde, Türk finans sektörünün uluslararası ölçekte yeniden yapılanmasında elde edilen reform odaklı başarıların payı paha biçilmez düzeydedir. 2007-2008 döneminde, sadece kamu bankalarımız için değil, aynı zamanda köklü özel sektör bankalarımızın iştiraklerinin ve banka mensup ile emekli sandıklarının devrine dair de IMF'in baskılarının yanlış olduğunu hep dile getirdik. Atlantik İttifakı ile aramızda anlaşmazlıkların arttığı, Türkiye'ye üstü örtülü finansal ambargo uygulanan dönemde, Türkiye'nin dünyanın 7 yükselen ekonomisi arasında yer almasına büyük katkı sağlayan mega altyapı projelerimiz kamu bankalarımız olmasaydı asla gerçekleşemezdi.
Bugün, kamu bankalarımız, özel sektör dinamizmi, gerçek piyasa ekonomisi anlayışı ve yüksek düzeyde kamu ciddiyeti ve özeniyle yönetilmektedir. Kamu bankalarımız son 15 yılda Türk Bankacılık Sektörümüzün dünyanın önde gelen ekonomileri arasında seçkin bir noktada yer almasına kritik önemde katkı sağlamıştır. 2008 küresel finans krizinden bu yana, Türkiye pek çok yerel, bölgesel ve küresel krizi, ülkemize yönelik onca hainlik ve saldırıyı yönetebilmiş ve başarıyla geride bırakabilmiş ise, bunda başta kamu bankalarımız, uluslararası bankacılık standartlarında stres testlerinden başarıyla çıkan bir bankacılık bilanço kalitemiz olduğu asla unutulmamalıdır. Bu nedenle, kamu bankası yöneticilerimizin haksız ve mesnetsiz iddialar ile yıpratılmaya çalışılması, kamu bankalarımızın yüksek itibarına doğrudan saldırı anlamına da gelir. Buna asla izin veremeyiz.


