NEBİ MİŞ CHP’nin çok katmanlı krizi
Sabah sayfasından alınan bilgilere göre, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
CHP'nin yargıya düşmesi, parti içi hesaplaşmanın bir sonucu. Yargı süreçlerine mevcut yönetim itiraz edebilir. CHP'li yöneticiler, yargı süreçlerini aşırı siyasallaştırarak bu krizi iktidarmuhalefet rekabeti gibi göstermeye çalışabilir. Batı'ya mektup yazarak, medyasına demeç vererek iktidarı şikayet edebilir.
Özgür Özel yönetimi ve onu destekleyenler zaten bunları yapıyor. Ancak CHP'nin çok katmanlı devam eden krizlerine bu yaklaşım çözüm olmaz. Aksine devam eden krizi daha da derinleştirir.
CHP'liler önce bu çok katmanlı krizin kök nedeni ile yüzleşmelidir. Aslında hem mevcut yönetim, hem de yönetime muhalif olanlar hem de CHP'yi destekleyen gazeteciler ve siyasi analizciler yargının konusu olan iddiaların hepsini biliyorlar. Geçmiş açıklamalarına bakınca, özellikle CHP'yi destekleyen gazetecilerin bu konularda epeyce bilgiye sahip oldukları anlaşılıyor. Hatta Özgür Özel-İmamoğlu blokuna yakın olan gazeteciler bu konularda parti içinde konuşulanları geçmişte ifşa etmişler.
CHP'de giderek derinleşen bu krizin esas nedeni açık. Kılıçdaroğlu döneminde CHP geleneğinden gelmeyen daha pragmatist siyasetçilerin partiye eklemlenmesi ve ardından da bu siyasetçilerin parti yönetimini ele geçirmeye dönük hamleleri...
Daha somut bir ifade ile bu kriz, iktidar olamadığı yıllarda CHP'de siyaset yapanlarla, sonradan CHP'ye eklemlenenlerin hesaplaşmasıdır, kavgasıdır.
Bu krizin kök nedenlerinin ortaya çıkmasında Kılıçdaroğlu yönetimlerinin sorumluluğunu CHP'liler yadsımıyor. Geçmiş dönemlerde farklı partilerde siyaset yapanlar, muhalefetin en önemli partisi olan CHP'ye eklemlenerek yerel yönetimlerde aday oldular. CHP geleneğinden gelmeyen bu kişilerin, CHP'ye kolay eklemlenmesinin iki önemli nedeni vardı.
İlki; CHP yönetimi, geleneksel siyaseti ve siyasetçisiyle seçimi kazanamayacağına yönelik kendini gerçekleştiren bir kehanete sahipti. Kılıçdaroğlu, sağa açılarak bu tarihsel yükü ve baskıyı hafifleteceğini düşündü. Sağ siyasetten gelenler bunu bir fırsat olarak gördüler.
İkincisi de; siyasi kimlik ya da ideolojik duruştan daha çok pragmatik nedenlerle siyaset yapan bu siyasetçiler, CHP tabanının iktidar karşıtlığı ile kendilerini kolayca sahipleneceğini biliyorlardı.
Öyle de oldu. CHP'de aday oldular. İktidar karşıtlığında oluşan muhalif enerji ile belediyelerde seçim kazandılar. Ancak, bu ekipler yerel yönetimlerdeki sahip oldukları iktidar ve kentsel rantlarla yetinmek istemiyorlardı. Kendilerini CHP'ye eklemleyen Kılıçdaroğlu'nu da bir tarafa bırakarak CHP'yi ele geçirmek istediler. İstanbul'dan süreci başlattılar.
Büyükşehirlerin kentsel rantları, istihdam olanakları ve medya desteği ile partiye sonradan eklemlenenler parti içi rekabette "kaynak üstünlüğünü" ele geçirdiler. Kılıçdaroğlu ve ekibini bu kaynak üstünlüğü ile devirdiler.
Kaynak üstünlüğüne sahip yeni yönetimle rekabet edemeyince, eski yönetimi destekleyenler, süreci mahkemeye taşıdılar. Parti içi iktidar mücadelesinde mahkemeye sunulacak delilleri de topladıkları anlaşılıyor.
CHP'nin krizini yargısal süreçler üzerinden tartışmak, olanları perdelemeye çalışmaktan başka bir şey değildir. Yargısal süreçler bir sonuçtur. Süreci mahkemeye taşıyan CHP'lilerdir.
Değişimcilerle-eski yönetim yanlılarının hesaplaşma süreci, CHP'de krizi daha da derinleştirecek. Çünkü, partinin eski ve yeni yöneticileri bu krizi, "akil CHP'lilerin arabuluculuğunda" çözmek istemiyorlar. Halbuki yargı ne karar verirse versin, CHP kendi sorununu çözebilir. Ancak bunu yapmak, parti içi rekabette birilerinin kaybıyla sonuçlanacağından, sorumluluğu iktidar ve yargıya yüklemek daha fazla çıkarlarına geliyor.


