NEBİ MİŞ NATO’da stratejik ağırlık
SonTurkHaber.com, Sabah kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Lahey'de yapılacak NATO toplantısına giderken "Müttefikler arasında savunma ürünleri ticaretinin önüne engelleme getirilmesini doğru bulmuyoruz. Bu engelleme ve kısıtlamaların en kısa sürede amasız fakatsız kaldırılması gerekiyor" açıklamasını yapmıştı. Lahey Zirvesi'nin ardından NATO, kısa sayılacak bir sonuç bildirgesi yayınladı. Kısa sonuç bildirgesinde Türkiye'nin gündeme soktuğu beklentileri net bir şekilde karşılandı. Türkiye'nin hassasiyet gösterdiği ilk konu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın zirveye giderken açıklamasında dile getirdiği savunma ürünlerinin ticaretinin önündeki kısıtlamalardı. Bu konuda sonuç bildirgesinde tevile yer bırakmayacak bir kesinlikte, "Müttefikler arasındaki savunma ticareti engellerini ortadan kaldırmak için çalışacağız ve savunma sanayi işbirliğini teşvik etmek için ortaklıklarımızdan yararlanacağız" ifadesi yer aldı. Türkiye, ABD ve Almanya başta olmak üzere bazı ülkelerin silah ambargosuna maruz kaldı. Örneğin, Almanya, İngiltere, İtalya ve İspanya'nın yer aldığı bir konsorsiyum tarafından üretilen Eurofighter, Alman hükümetlerinin uzun süredir engellemesinden dolayı Türkiye'nin talebi karşılanmıyordu.
ABD ise Türkiye'ye karşı CAATSA yaptırımlarını uyguluyor, üretim ortağı olmasına ve parasını ödemesine rağmen ABD F-35'leri Türkiye'ye vermiyordu. Türkiye NATO'nun en önemli ülkelerinden biri olmasına rağmen, savunma, caydırıcılık ve çok katmanlı savunma anlayışı bağlamında stratejik bir özerkliğe sahip olmak istiyor. Bu konuda, son yıllarda kendi milli kapasitesini geliştirdi. Geliştirmeye devam ediyor. Diğer taraftan bölgesel ve küresel savaş riskleri ve belirsizlikleri de dikkate alarak savunmasını her anlamda güçlendirecek ekipmanları da bünyesine katmak istiyor. Dolayısıyla da hem ABD hem Avrupa hem de dünyanın diğer gelişmiş ülkelerinden kendi stratejik ve özerk kararı ile ihtiyacını karşılamak istiyor.
Uzun süredir çoklu terörle mücadele eden Türkiye NATO'nun terörle mücadele konusundaki dayanışmayı derinleştirmesini istiyordu. Bu konuda NATO'nun bazı üyelerinin gerekli hassasiyeti göstermediğini uzun süredir ifade ediyor ve gerektiğinde ittifak içinde bazı konularda engelleyici bir tutum takınıyordu. Bu konuda sonuç bildirgesinde, "Rusya'nın Avrupa- Atlantik güvenliğine yönelik tehdidine" ek olarak, "devam eden terörizm tehdidi" de güçlü bir şekilde vurgulandı. Hatta tehdit olarak sadece bu iki konu sonuç bildirisine girdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye'nin bu konudaki kararlılığını "Lahey'de terörle mücadelenin ancak müttefiklerin samimi dayanışmasıyla başarılabileceğini vurguladım. Zirve bildirisine bu tehdidin yansıtılmasını sağladık" sözleri ile ifade etti. Son Lahey toplantısında da görülebileceği gibi, Türkiye ittifak içindeki belirleyici ağırlığı her geçen gün daha da artıyor. Üyeler arasında sadece askeri ağırlık değil, diplomatik ve teknolojik alanda ulaştığı seviye bakımından da artan etkisinin sonuçları alınan kararlara yansıyor. Bugün Türkiye NATO içinde sadece külfet paylaşan pasif bir ülke değildir. İttifaka vizyon üreten, kollektif tehditleri tanımlayan ve stratejiye yön veren önemli bir ortak konumuna gelmiştir. Bu da küresel sistemde artan etkisi ve savunma sanayiinde ulaştığı teknolojik kapasite ile doğrudan ilişkilidir.


