Osmanlı mezar taşlarının sessiz dili
SonTurkHaber.com, Trthaber kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Bir mezar taşı düşünün ki sadece isim ve ölüm tarihini değil; bir ömrün özetini anlatıyor… Ölenin sosyal statüsünden kişiliğine kadar pek çok ayrıntı mezar taşına sığdırılıyor. Üstelik bu, sanat eseri sayılabilecek estetik düzeyle yapılıyor. Osmanlı dönemi mezar taşlarından bahsediyoruz…
Hem sanatsal hem de sosyolojik birer belge niteliği taşıyan Osmanlı dönemi mezar taşları yalnızca görkemleriyle değil, üzerlerindeki motifler, çiçekler ve sembollerle de dikkat çekiyor. Bu anlam yüklü taşlar üzerine uzun yıllardır çalışmalar yürüten Araştırmacı Yazar Fatih Çavuş’la konuştuk.
Bir baş taşı bir de ayak taşı vardır. Baş taşı, yazının olduğu kısma denir. Ayak taşı süslemenin yoğun olduğu kısımdır. Baş taşına baktığımız zaman eğer bir fes ya da bir kavuk görüyorsak bunun bir erkek olduğunu anlayabiliyoruz. Eğer güller, çiçekler varsa bunun da bir kadın olduğunu anlayabiliyoruz.
Araştırmacı Yazar Fatih Çavuş
Yaşamlar taşa nasıl kazındı?Osmanlı döneminde bir kişi vefat ettiğinde, mezarının yapımı genellikle gelir düzeyiyle orantılı olarak planlanıyordu. Eğer ölen kişi vezir ya da sadrazam gibi yüksek rütbeli biriyse, anısını yaşatmak amacıyla dönemin önde gelen şairlerine özel şiir yazdırılırdı. Bu şiir, usta hattatların kaleminden yazıya dökülür, ardından mermer ustaları tarafından özenle taşa oyularak ölümsüzleştirilirdi. Ortaya ise aradan geçen yüzyıllara rağmen hayranlık uyandıran, adeta birer sanat eseri niteliği taşıyan mezar taşları çıkardı.
[Fotoğraf: TRT Haber]
Peki, bu taşlar ölen kişiye dair hangi bilgileri yansıtıyordu? “Osmanlı Türkçesi bilmeyen bir kişi bile uzaktan bir mezar taşına baktığı zaman orada yatan kişinin cinsiyetiyle veya mesleğiyle alakalı bilgiye sahip olabilir” diyen Fatih Çavuş sözlerine şöyle devam ediyor:
“Detay olarak okuduğumuzda bir baş taşı bir de ayak taşı vardır. Baş taşı, yazının olduğu kısma denir. Ayak taşı süslemenin yoğun olduğu kısımdır. Baş taşına baktığımız zaman eğer bir fes ya da bir kavuk görüyorsak bunun bir erkek olduğunu anlayabiliyoruz. Eğer güller, çiçekler varsa bunun da bir kadın olduğunu anlayabiliyoruz. Hotoz dediğimiz kadınların kullandığı başlık da var. Buradan cinsiyeti ayırt edebiliyoruz.”
Özellikle erkek mezarlarında kavukların şekli ve büyüklüğü ölen kişinin mesleğine dair ipuçları sunuyor. Bu detaylar sayesinde hem kişinin hangi dönemde yaşadığı hem de toplumdaki konumu hakkında bilgi edinilebiliyor. Aynı şekilde ölen kişinin bir memur mu bilim insanı mı yoksa yüksek rütbeli devlet görevlisi mi olduğu taşın üzerindeki figürlerden kolaylıkla anlaşılıyor.
[Fotoğraf: TRT Haber]
Osmanlı mezar taşlarında sıkça karşılaşılan unsurlardan biri de çiçek ve meyve figürleri. Özellikle ayak taşlarında yer verilen bu süslemeler rastgele yapılmış gibi görünse de her biri belirli anlamlar taşıyor. “Hazreti Peygamber’e atfedilen gül ağacı görebiliyoruz… Selvi ağacı görebiliyoruz ki bu da tasavvufa atıfta bulunuyor. Çünkü selvi ağacı uzun ince ve sürekli yeşil olan bir ağaç… Genellikle de servi ağacını boynu kıvrık şekilde yapmışlar. Orada da Allah karşısında sanki rükuda durmak gibi bir mesaj veriliyor” ifadesini kullanan Çavuş, meyve süslemelerine ilişkin ise şunları aktarıyor:
“Sepetlerde, tabaklarda meyveler görüyoruz… Bunlar da genelde Kur’an-ı Kerim’de geçen cennet meyvelerine atıfta bulunuyor. ‘Ya Rabbi sen burada vermiş olduğun bu nimetlerin daha güzellerini orada yatan kişiye yedir’ anlamında bir dua olarak da yorumluyoruz.”
[Fotoğraf: TRT Haber]
Araştırmaları sırasında yüzlerce Osmanlı mezarını inceleyen Fatih Çavuş, İstanbul’da benzeri olmayan bir taşı anlatmadan geçemiyor… Sözünü ettiği Eyüpsultan’daki mezarın taşında toplanmış bir yelken var:
“Bu mezar taşının özelliğinden dolayı burada yatan kişinin bir gemici olduğunu anlayabiliyoruz. Baktığımız zaman vefat ettiği için geminin yelkenleri toplanmış ve direğin uç kısmı da kırık. Çünkü artık bu kişi bir daha denizlere yelken açamayacak. Ayrıca bir dümen ve çıpa görüyoruz. İstanbul'da bu özellikleri barındırma noktasında tek mezar taşı diyebiliriz.”
Mezar taşlarındaki hafızaOsmanlı mezar taşları yalnızca bir defin ayrıntısı değil, aynı zamanda geçmişten günümüze uzanan bir kültür köprüsü... Çavuş, taşların neden bu kadar özenle yapıldığına dair şu yorumda bulunuyor:
“Varlıklı kimseler sadece bir mezar taşı olsun noktasında değil. Gelecek nesillere de görsel anlamda, kültürel anlamda hem hat sanatı, hem mermer işçiliği, hem de tarihi bir vesika olarak bunları bırakmış. Demek ki o dönem kendi düşüncelerine göre bir anlayış ortaya koymuşlar. Bu da Osmanlı’da gelenek olarak oturmuş ve yüzyıllarca devam etmiş.”
Osmanlı döneminde bazı mezarlar ise lahit olarak yapılmış. Dolayısıyla bu taşlar daha da fazla bilgi içeriyor. Sadece bireyin hayatına değil, Osmanlı tarihine de ışık tutabiliyor. Çavuş, lahit mezarlara ilişkin şöyle konuşuyor:
“Alanı çok fazla olduğu için orada ölen kişinin kim olduğu, hangi görevlerde bulunduğu, kaç tane evladının olduğu, o evlatlarının kimler olduğu detaylı bir şekilde okunabiliyor. Bazen tarihi vesikalarda bir noktaya ulaşamadığımızda bile mezar taşında bilgiler bizim karşımıza çıkabiliyor.”
[Fotoğraf: TRT Haber]
Osmanlı mezar taşları dönemin sosyal hayatına dair ipuçlarıyla sınırlı değil. Örneğin salgın hastalıklar gibi önemli olaylar da taşlardan öğrenilebiliyor. Özellikle bazı dönemlerde sıkça karşılaşılan çocuk mezarları, yaşanan salgınları gözler önüne seriyor. Çavuş, bu durumu şöyle aktarıyor:
“Belli bir yüzyılda çok yoğun bir şekilde çocuk mezar taşları görebiliyoruz. Taşı okuduğumuzda mesela çocuğun suçiçeğinden vefat ettiğini anlıyoruz. Yani bir suçiçeği hastalığı gelmiş, o çocuklar arasında bulaşıcı olmuş... Tarihi olayları da çok net bir şekilde yine bu mezar taşı yazıları ortaya koyabiliyor.”


