Osmanlı’da Türk demek yasak mıydı? Atatürk bir kimliği böyle inşa etti Sözcü Gazetesi
Sozcu sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Osmanlı’nın son günlerinden Cumhuriyet’in doğuşuna, oradan da günümüz tartışmalarına uzanan çarpıcı bir yolculuğa çıkıyoruz. Padişahın sarayında Arnavut nöbetçiler, Çerkes cariyeler, zenci ağalar varken… Türkler nerede
duruyordu? Ve neden bir Mısır paşasının bahçesinde yürüyen bir Türk, ‘Yasak!’ diye kovalanıyordu?
Tarih anlayışınızı değiştirecek bu hikâyeye hazır olun.
Çünkü bu sadece geçmişin değil… belki de bugünün meselesi.”

Osmanlı’da Türk olmak yasak mıydı? Falih Rıfkı Atay’ın şok edici anıları!
Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerinde ‘Türk’ kimliğinin nasıl bir hakaret gibi algılandığını, vatan kavramının neden gölgede kaldığını ve bir milletin kendi kimliğini nasıl yeniden inşa ettiğini konuşacağız. Üstelik bu hikayeyi, Cumhuriyet’in en önemli kalemlerinden Falih Rıfkı Atay’ın çarpıcı anılarından dinleyeceğiz. Ama önce, günümüzde Türk kimliği ve devlet-millet ilişkisi üzerine yeniden alevlenen bir tartışmaya göz atalım. Hazırsanız, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, oradan bugüne uzanan bu inanılmaz yolculuğa başlıyoruz!
Türk kelimesi yeniden tartışma konusu mu olacak?
Geçtiğimiz günlerde, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un anayasa tartışmalarıyla ilgili yaptığı bir açıklama Türkiye’de gündem yarattı. Kurtulmuş, 10 Ekim’de Gazi Üniversitesi Akademik Yıl Açılış Programı’nda, anayasanın değiştirilemez 3. maddesi hakkında çarpıcı bir yorum yaptı. Anayasanın ‘Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü’ ifadesine itiraz eden Kurtulmuş, ‘Devletin ülkesi olmaz, devletin milleti olmaz. Bu metin, milletin devleti ve ülkelisiyle bölünmez bütünlüğü şeklinde ifade edilmelidir’ dedi. Bu sözler, devletçi bir anlayıştan milletin gücüne dayanan bir yaklaşıma geçiş önerisi olarak tartışıldı. Peki, bu tartışma bize neyi hatırlatıyor? Tarihte, Türk kimliğinin bile yasak sayıldığı bir dönemi… Acaba Türk kelimesi yeniden tartışma konusu mu olacak? Bunu zaman gösterecek, ama şimdi tarihe dönelim ve Falih Rıfkı Atay’ın gözünden Osmanlı’da Türk olmanın ne anlama geldiğine bakalım.

"Türk, kaba ve yabani demekti"
Kendime ilk defa ne zaman Türk dediğimi pek hatırlamıyorum. Bizim çocukluğumuzda Türk, kaba ve yabani demekti.’ Evet, yanlış duymadınız! Falih Rıfkı Atay, Osmanlı’nın son dönemlerinde ‘Türk’ demenin neredeyse bir hakaret gibi algılandığını söylüyor. Peki, neden? Osmanlı, çok uluslu bir imparatorluktu. Arap, Arnavut, Rum, Çerkes… Herkes kendi etnik kimliğiyle anılırdı, ama Türkler? Onlar sadece ‘Osmanlı’ydı. Atay’ın anılarında, padişahın nöbetçilerinin Arnavut, ağalarının zenci, haremindeki kadınların Çerkes olduğunu okuyoruz. Türkler, adeta imparatorluğun görünmez kahramanlarıydı, ama kimlikleri bastırılmış, gölgede kalmıştı.

"Vatan sözü yasaktı!"
Şimdi sıkı durun, çünkü Falih Rıfkı’nın bir başka çarpıcı gözlemi geliyor: ‘Vatan sözü yasaktı!’ Osmanlı’da ‘vatan’ kelimesi, bugünkü gibi milliyetçi bir anlam taşımıyordu. Çocuklar okullarda her akşam sıraya dizilir, ‘Padişahım çok yaşa!’ diye bağırırdı. Atay, ‘vatan’ kelimesini ancak Namık Kemal’in eserlerinde keşfettiğini söylüyor. Osmanlı’da sadakat, padişaha ve İslam ümmetineydi. Türk kimliği mi? O, adeta unutulmuştu.
Falih Rıfkı’nın Mısır’da yaşadığı bir olay, Türklerin o dönemde nasıl algılandığını gözler önüne seriyor. Bir gün, bir Mısır paşasının bahçe duvarı kenarında yürürken, bir fellah tarafından ‘Yasak!’ diye bağırılarak karşı kaldırıma itiliyor. Osmanlı’da Türklerin bazen ikinci sınıf muamelesi gördüğünü gösteren çarpıcı bir anı. Peki, bu millet kendi kimliğini nasıl yeniden inşa etti?

"İslamcılık yalnız biz Türklerdeydi"
Falih Rıfkı, Osmanlı’nın İslamcılık politikasına da sert bir eleştiri getiriyor: ‘İslamcılık yalnız biz Türklerdeydi.’ I. Dünya Savaşı’nda, Filistin ve Irak cephelerinde Hint Müslüman askerler Osmanlı’ya karşı savaşıyordu. Hicaz’da, Peygamber’in torunları İngilizlerle birleşip isyan etmişti. Medine’yi, yani Peygamber’in kabrini, İngiliz destekli Emir Faysal’a karşı Türkler savunuyordu. Atay, bu yalnızlığı şöyle özetliyor: ‘Bu dünyada hiç kimsemiz yoktu!’ Türkler, adeta kendi kendilerinin düşmanı olmuş, yalnız kalmıştı.

"Yarın sizindir, yeneceksiniz!"
Anadolu’nun durumu ise içler acısıydı. Falih Rıfkı, ‘Yıkık, yanık, yırtık ve yama!’ diyor. Köyler yoksul, halk hastalıklı, medrese hocalarının gölgesinde bir Orta Çağ karanlığında yaşıyordu. Ama işte tam bu noktada bir ışık doğdu: Mustafa Kemal Atatürk! Atay, 1919’da savaşçı yurtseverlerin çok olduğunu, ama büyük zafere inanan, onu hazırlayan ve gerçekleştirenin yalnızca Atatürk olduğunu söylüyor. ‘Atatürk tektir!’ diyor ve gençlere sesleniyor: ‘Yarın sizindir, yeneceksiniz!

Falih Rıfkı Atay’ın bu sözleri, bir milletin kimlik arayışının, yalnızlığının ve yeniden doğuşunun hikayesi. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş, sadece bir devlet değişikliği değil, bir milletin kendi kimliğini bulma mücadelesiydi. Günümüzde ise Numan Kurtulmuş’un anayasa tartışmalarıyla yeniden alevlenen ‘millet’ ve ‘devlet’ kavramları, bu tarihi yolculuğu tekrar düşünmemizi sağlıyor.
Peki, sizce Türk kimliği bugün ne anlama geliyor? Türk kelimesi yeniden tartışma konusu olur mu?


