ÖZLEM DOĞANER Ticaret savaşları ve Türkiye’ye doğacak fırsat güneşi
SonTurkHaber.com, Sabah kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.
1 Ağustos 2025... Küresel ticarette yeni bir sayfa açılıyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın Hindistan'a %25, AB'ye ise %15 oranında gümrük tarifesi uygulayacağını açıklaması, dünya ticaret sisteminde uzun zamandır biriken basıncın artık patlama noktasına geldiğini gösteriyor. ABD ile Çin arasında yeniden yükselen tansiyon, "ticaret ateşkesi" görüşmeleriyle şimdilik kontrol altında tutulmaya çalışılıyor. Ancak tablo açık: Dünya, kutupların birbirine ticaret duvarları ördüğü bir döneme girdi. Peki, bu gelişmelerin Türkiye açısından anlamı ne?
Korumacılık eğilimlerinin arttığı, çok taraflı ticaret rejimlerinin kırıldığı bir dönemde, orta büyüklükte ama esnek ekonomilere sahip ülkeler için "boşalan alanları doldurma" zamanı geldi. İşte Türkiye tam bu noktada avantajlı bir konumda.
Türkiye, AB ile gümrük birliğine sahip, ABD ile ticari diyalog kanallarını açık tutan, Çin, Hindistan ve Asya- Pasifik ülkeleriyle serbest ticaret anlaşmaları geliştirme potansiyeli bulunan bir ülke. Bu çok yönlü ekonomik ilişkiler ağı, küresel kutuplaşmanın ortasında Türkiye'yi "dengeleyici ticaret ortağı" haline getirebilir.
ABD-Çin arasındaki ticaret geriliminin yeniden tırmanması, özellikle teknoloji ve nadir toprak elementleri gibi stratejik alanlarda Batılı firmaların Çin dışında alternatif üretim ve tedarik noktaları aramasına neden olacak. Avrupa da enerji güvenliğini yeniden yapılandırıyor, ABD'den LNG ithalatına yöneliyor. Tam bu noktada Türkiye, coğrafi konumu, güçlü sanayi altyapısı, nitelikli iş gücü ve Avrupa pazarına entegrasyonu sayesinde "yakın coğrafyada üretim" (nearshoring) arayışlarında ön plana çıkabilir. Türkiye'nin Doğu ile Batı arasında köprü rolü yeniden tanımlanabilir.
Trump'ın dünya geneline yaymayı planladığı %15-20'lik "genel gümrük vergisi" stratejisi, birçok ülkenin ABD ile birebir müzakere masasına oturmasını zorunlu kılacak. Türkiye, bu süreci iyi yönettiği takdirde hem geleneksel sektörlerde hem de dijital ve yeşil ekonomide ABD ile daha güçlü iş birliklerinin zeminini oluşturabilir. Özellikle iklim dostu üretim, kritik mineraller, yarı iletken ekipmanları ve ilaç sanayiinde açılacak "sıfır tarifeli" alanlara entegre olmak büyük fırsatlar doğurabilir.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın da ifade ettiği gibi, Türkiye mevcut gelişmeleri yalnızca bir tehdit değil, aynı zamanda bir fırsat olarak okuyor. AB ile Gümrük Birliği'nin güncellenmesi, ABD ile dengeli ticaret hedefleri ve Afrika-Orta Asya açılımları, dış ticaret stratejimizin temel taşlarını oluşturuyor.
Ancak unutulmamalı: Yeni dünya düzeninde başarılı olacak ülkeler, sadece ekonomik değil diplomatik refleksleri de güçlü olanlar olacak. Türkiye'nin hem çok taraflı hem ikili düzeyde aktif ve hızlı manevra yapabilen bir ticaret diplomasisi yürütmesi gerekiyor ki bu konuda atılan adımlar da cesaret verici.
Ticaret savaşları, çoğu ülke için istikrarsızlık, belirsizlik ve gerilim anlamına geliyor. Ancak tarihte defalarca gördüğümüz gibi, büyük dönüşümlerin yaşandığı dönemler aynı zamanda yeni fırsatların da doğduğu anlardır.
Türkiye, üretim kabiliyeti, jeopolitik konumu ve çok yönlü dış ticaret ağıyla bu fırsatı değerlendirebilir. Önümüzdeki dönemde akıllı stratejiler, güçlü diplomasi ve kararlı reformlarla bu fırtınalı denizde yelkenlerini şişirebilir. Yeter ki bu fırsat penceresi zamanında değerlendirilsin.


