Rejim değişikliği tartışmaları: Bir rejim nasıl değişir? Turgay Yerlikaya
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
İsrail’in İran’a saldırıları sonrasında başlayan rejim değişikliği konusu, birçok açıdan tartışıldı. İsrail’in, İran’da askeri hedeflerinin yanı sıra siyasal bir amaç olarak beliren rejimi değiştirme çabası, herhangi bir sosyo-politik gerçekliğe karşılık geliyor mu? Önceki yazılarda da tartıştığımız bu konu, İran’ın yakın geçmişte muhatap olduğu geniş ölçekli iki toplumsal hareket örneğinde de görüldüğü üzere, çok da olası değil. İç dengelerin dışında dışarıdan bir müdahale ihtimali söz konusu olduğunda da tersine kitleleri İran devleti etrafında konsolide edebilecek bir vasat ortaya çıkabilmektedir.
Peki güncel tartışmalar üzerinden analiz ettiğimiz rejim değişikliği olgusunun teorik temelleri nedir?
Hangi koşullarda bir rejim değişikliği söz konusu olabilmektedir? Literatüre yakından bakıldığında, işgal, askeri müdahale, darbe ve geniş ölçekli toplumsal hareketlerle rejim değişikliklerinin söz konusu olduğu görülmektedir.
Rejim değişikliği zannedildiğinin aksine sadece otokrasiden demokrasiye değil tam tersi bir istikamette de cereyan edebilmektedir.
BİR REJİM NASIL DEĞİŞİR?
Her biri üzerinden farklı örneklerle analiz edilebilecek bu konuda şu şerhi düşmenin önemli olduğu kanaatindeyim:
Her rejim değişikliği doğrudan demokratik bir geçiş ile sonuçlanmayabilir. Aksine bazı otokrasilerin yıkımı sonrasında kaos ortamı hakim olmakta ve devrimi inşa eden topluluklar ciddi ihtilaflar yaşayabilmektedirler.
1979 İran İslam Devrimi öncesinde, Humeyni’nin yanı sıra liberal ve sol çevrelerin de dahil olduğu devrim, sonraki süreçte kendilerinden devrimin çalındığını iddia edenler üzerinden ciddi çatışmalar yaşamış ve sonrasında devrim farklı bir çehre kazanmıştır. Örneğin Pehlevi Hanedanlığı’na karşı diğer unsurlarla birlikte mobilize olan Halkın Mücahitleri Ordusu, devrim sonrasında rejimin karakterine muhalefet etmiş ve silahlı mücadele başta olmak üzere birçok aracı kullanarak bu itirazını sürdürmüştür.
Bu konuda bir diğer örnek de Arap Baharı sürecinin Mısır tecrübesidir. On yıllardır iktidarda olan Mübarek’e karşı Kefeya Hareketi üzerinden konsolide olan liberal, İslamcı, Nasırcı ve Marksist kimliklerin birlikte hareket etmesi Mübarek rejiminin sonunu getirmişti. Fakat ardından ortaya çıkan demokratik geçiş süreci, rejim değişikliğinde birlikte hareket eden aktörlerin ihtilafını ortaya çıkartmış ve kısa süre sonra bu ihtilaftan yararlanan ordu, bir darbe girişimi ile demokratik süreci kesintiye uğratmıştır.
Bu sürecin bir diğer örneği de Libya’daki Kaddafi rejimi. Kaddafi, askeri bir konsorsiyum marifetiyle devrilmiş ve ardından Libya’da yoğun düzeyli bir çatışma ortamı söz konusu olmuştur. 2015 sonrası cereyan eden iç savaş ve sonrasında ortaya çıkan istikrarsızlık üzerinden bakıldığında, Yemen’in tecrübesi de bu anlamda önemli bir örneklik olarak değerlendirilebilir. Ez cümle, otokrat rejimlerin yıkılması doğrudan bir demokratik devrim ile taçlandırılamaz.
ASKERİ MÜDAHALE
Literatürde rejim değişikliği konusunda dikkat çeken bir husus da askeri müdahale yahut işgal seçeneği. Libya örneğinde tanık olduğumuz bu olgunun en açık örneklerinden biri de Irak ve Afganistan işgalleri. Soğuk Savaş pratiğinin iki cephesi açısından işgal ve rejim değişikliği girişimlerine muhatap olan Afganistan, son olarak 2001 yılında işgal edilmiş ve rejim değiştirilmişti. Bir süre vesayet edilen Afganistan, geçiş sürecinde ciddi çatışmalar yaşamış ve nihayetinde Taliban’ın yirmi yıllık aradan sonra iktidarı ele geçirdiği bir süreç yaşanmıştır. Benzer bir süreç 2003 yılında Irak’ta yaşanmış ve Saddam rejimi askeri bir müdahale ile ortadan kaldırılmıştı. Bu tür askeri müdahalelerin yarattığı iç karışıklık ve kaos ortamı sadece ilgili ülkeleri değil bölgesel açıdan da yeni bir istikrarsızlık ortamı yaratmış ve önemli kırılmalara neden olmuştur.
Benzer bir askeri müdahale seçeneğinin tartışıldığı İran örneği de herhangi bir rejim değişikliği sonucunda doğrudan demokratik bir geçişe yol açmayabilir. Suriye örneğinde de gördüğümüz gibi, sürece dışarıdan herhangi bir aktörün rejim lehine dahil olması uzun yıllar süren iç savaşları gündeme getirebilir ve sonrasında parçalı bir yapının ortaya çıkması mümkün olabilir.
Toplumsal hareketler literatürünün modern serüveni bize, herhangi bir rejim değişikliğinin toplumsal dinamikler olmaksızın başarılı olamayacağını göstermektedir. Toplumsal dinamiklerin de tek başına yeterli olmadığı durumlarda ise uzun süreli çatışmalar söz konusu olabilmekte ve kaos ortamı hakim olmaktadır. Bu sebeple, İran gibi fiziki kapasite açısından önemli bir coğrafyaya karşılık gelen ve ciddi bir nüfus yoğunluğuna sahip olan bir toplumda, rejimi dış bir müdahale ile değiştirmenin çok da olası olmadığı görülecektir.


