Rusya’nın Pearl Harbor’u Ayşe Böhürler
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Tarih 7 Aralık 1941 sabahı, yaklaşık 353 Japon uçağı, altı uçak gemisinden havalanarak PearlHarbor’a saldırdı. Saldırı iki dalga halinde gerçekleşti ve yaklaşık 2 saat sürdü. Saldırı sonucunda 8 Amerikan savaş gemisinden 4’ü batırıldı, özellikle USS Arizona tamamen yok oldu. 188 Amerikan uçağı yok edildi. 2.403 Amerikan askeri ve sivil hayatını kaybetti, binden fazla kişi yaralandı. Bu olay, 2. Dünya Savaşı'nın seyrini değiştirdi ve ABD’nin savaşa resmen girmesine neden oldu.
2 Haziran 2025 sabahı… Rusya’nın en stratejik üsleri; Finlandiya sınırına yakın Murmansk’ta Olenya ve Moğolistan sınırına yakın Irkutsk’taki Belaya hava üsleri ve farklı bölgelerdeki iki askeri üs Pearl Harbor’da olduğu gibi sürpriz bir saldırı ile karşılaştı. Vurulan uçaklar menzilleri ve füze taşıma kapasiteleriyle bir nükleer savaşta Rusya’nın en önemli gücünü oluşturuyordu. Rusya’nın Orta Asya’dan Pasifik’e ve hatta ABD’ye kadar geniş bölgeyi tehdit altında tutmasını sağlayan Tu-95 ağır bombardıman uçaklarından 34 tanesi bu saldırılarda vuruldu.
Dört hava üssündeki savaş uçaklarını havaya uçuranlar ise uzaktan bakınca oyuncak sanılan dronlardı. Onlarca dron kamyonlarla beş bin kilometre yol kat etmiş, kimsenin ruhu duymadan üslere ulaşmıştı. Rus üslerinin yakınında park eden kamyonlardan havalanarak aynı anda 40 savaş uçağının yakıt tankının üzerine inerek uçakları infilak ettirmişti. Nitekim o bölgede yaşayan çok sayıda Rus, kamyonlardan çıkan dronları oyuncak zannedip görüntülemişti. Tarihin dönüm noktaları arasına girecek olan Örümcek Ağı adı verilen bu operasyonun silahları Ukrayna’da çok ucuza imal edilmişti.
Rusya’nın aldığı hasar çok büyüktü, Rusya, bombardıman filosundan 34 uçağı bir kerede kaybetmişti. Bu saldırı Rusya’nın bölgedeki etkinliğine Suriye’den sonra vurulan bir darbe oldu ve en önemlisi savaşın seyrini değiştirdi. Naziler döneminde bile işgal edilemeyen bu bölgeler Rusya’nın Pearl Harbor’u oldu.
ASİMETRİK MODERN SAVAŞ
Ukraynalılar savaşçı bir millet. İkinci Dünya Savaşı'nda da Sovyet ordusunun en parlak isimleri Ukraynalılar tarafından çıkardı. Sovyetler Birliği zamanında bilim üreticileri de Ukrayna tarafındaydı. Kiev’deki Ukrayna Bilimler Akademisi fizikçileriyle meşhur Avrupa’nın en prestijli kurumlarından birisiydi.
Belli ki Kiev, teknoloji gücüyle yeni bir güçler dengesinin kapısını açtı. Belki de Pandora’nın kutusu daha da açıldı.
Ukrayna medyasında yayınlanan “Örümcek Ağı Operasyonu Hakkında Neden Bu Kadar Fazla Bilgi Açıklandı?” sorusu eksenli bir yazıdan size bir iki not aktarmak istiyorum:
-Bu, savaşın sadece cephede değil, her alanda oynandığını gösteriyor.
Bu bilgilerin açıklanması, operasyonun nasıl yürütüldüğü, sahte kamyonlara gizlenmiş insansız hava araçlarının Rus toprakları boyunca taşınması gibi detayların açıklanması Rusya’ya psikolojik ve ekonomik bir maliyet de yüklüyor.
-Artık her Rus kargo kamyonu potansiyel bir tehdit. Her sürücü şüpheli.
Bu durum, Rusya’nın tedarik zincirlerinin maliyetini artıracak, halihazırda zorlanan altyapıyı daha da zorlayacak ve muhtemelen iç tartışmalara yol açacaktır.
-Ukrayna sadece uçakları yok etmedi. Rus sistemine belirsizlik duygusunu silah olarak soktu.
İşte asimetrik modern savaş böyle işler: Düşmanınızla uçak sayısı açısından baş edemeyebilirsiniz. Ama onların tüm sistemini kendi kendinden şüphe eder hale getirebilirsiniz.”
Dünyanın geleceğini filmlerden okuyacak olursak
Savaş teknolojisi kadar film endüstrisine de Amerika’nın çok önem verdiğini biliyoruz. Hatta iki sermaye grubu birbiriyle bağlantılı. Dünyada tabular yıkılırken, yeni sınırlar çizilirken eski sınırları oluşturan tarih anlatıları yenileniyor, gelecek ütopyaları da distopyaları da yeniden yazılıyor. Pek çok dijital platformda yeni vizyona giren filmlerle dünyadaki gelişmeler ilginç benzerlikler içeriyor.
Çok yeni olmasa da Amerika’nın “Dönüm Noktaları” belgeselini tavsiye ediyorum. Bugüne uygun tarih anlatısına bir örnek olarak.
Onca yalan ile bir devletin umursamazlığı, kendi dışındaki toplumları insan-dışı ilan ederek yaptığı zulümleri, binlerce insanın acısının nasıl hiçleştirildiğini anlatan Vietnam Belgeselini de bu seriden mutlaka izleyin. Ve devamında bir de “Osama Bin Ladin” belgeseli. Hatalar, yalanlar, kandırmalar ve PR şirketlerinin algı yönetimine dair pek çok not alabilirsiniz.
Belgesellerin zamanlamasını önemli görüyorum. Yeni bir dünya kurulurken, eski dünyanın dengelerini, kopuşlarını, günah çıkarmalarını, sürekliliklerini beynimize iyice yerleştiriyorlar. Zero Day, çeşitli platformlardaki teknoloji lordları ile ülke liderlerinin kavgalarını ele alan distopik filmleri de bu kategoride sayabiliriz. Merkez bankalarını, elektrik ağlarını, bankaları, insanların duygularını, nefret ve sempatilerini, şiddet eğilimlerini, bir toplum veya kişi ile kanaatlerini yönetebilen yazılım şirketlerinin sahipleri aynı zamanda kaos yaratma kapasitesini de barındırıyor.
Ülkelerin seçilmiş liderleri ile teknoloji ve yazılımlar, algoritmalar üzerinden yapılan mücadele, yeni bir demokrasi meydanının doğduğunu gösteriyor. Artık siyasi partilerin karşısında teknoloji şirketleri var. Halkı ikna eden siyasal iletişimin yerini dijital platformlar için üretilen çoğu da gerçek olmayan videolar almış durumda.
Ulus devletlerin 20 yıl ömrü kaldığını söyleyen, devletleri yeni dünya karşısında yavaş bulan, yapay zekâya, yazılımlara regülasyon getirenlere savaş açan, liderleri hedef alan senaryoları kimin neden yazdığını merak ediyorum.
Bu filmlerde de dikkatimi çeken ise dünyayı kim yönetecek sorusuna verilen cevaplar… Alternatif yönetici olarak sunulan teknoloji lordlarının şımarıklığı, sorumsuzluğu, her türlü anlamdan ahlaktan uzaklığı, kuralsızlığı, insanın makineleştirilmesi. İlginç bir dünya hayal ediliyor ve ne yazık ki bunlar gerçek oluyor. Gerçeğin yerini -simulark- (-mış gibi) dünyalar aldı. Tarihin ve bugünün filmlerle yeniden yazıldığı bir dönemde dikkatimizi distopya üzerinden kurgulanan yeni dünyaya vermek zorundayız!


