Şirketler olmasa mı ekonomi daha iyi yönetilir, Merkez Bankası olmasa mı? Yusuf Dinç
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuruda bulunuyor.
Eski Maarif Vekilimizin mektepler olmasa maarifi ne güzel yönetirdim ironisinin bugün yeni yansımaları var.
Mesela
işletmeler olmasa ekonomiyi ne güzel yönetirim,
gibi…
Merkez Bankası Güncesinde batmak durumundaki işletmelerin batması gerektiğini ima eden toptancı yaklaşımı böyle okumak sanırım yanlış olmaz.
Evet, her yılki harman gibi olsa verimsiz işletmeler hava sert estiğinde buğdayı rüzgâra savurur gibi ayrılır, batar. Tükettikleri pazar payı hak edenlere geçer. Rüzgâr bitince yeni ve daha verimli işletmeler gelir, pazar payları yeniden karılır. Sonra rüzgâr gene çıkar, elekten geçirme işi yeniden başlar. Böyle en optimuma doğru konjonktür dalgalanmaları dene rüzgar bir kesilir bir eser, sürer gider.
Ama bugün yeni dünya düzenine sürüklenirken belki batacak işletmelerin yenilerini var etmenin mümkün olmayacağı bir dünya geliyor. Her detayı stratejik düşünmek zarureti ortada dururken rüzgârda üstünkörü bir eleme handikap olmaz mı? Sistematik bir süreç işletmek lüksü varsa elde bu lüksü kullanmamak gaflet olmaz mı? Tüm bilançoların iç içe geçtiği bugünün dünyasında zombi denmeye başlanan bu şirketler batarken zombi zincirler kurar da ucu bankalara kadar uzanmaz mı?
Maarif vekilimizin ironisinin başka bir yansıması da Trump’ın “kendimi FED’in başına atayabiliyor muyum acaba,” çıkışıdır. Bunun anlamı
merkez bankası olmasa ekonomiyi ne güzel yönetirim
demekten başka şey değildir.
Nihayet başlıktaki sorunun cevabı bellidir.
İşletmeler olmadan ekonomi de olmaz, ekonomi yönetimi de… Kapitalist düzenlemeleri terk edip bir vakıf medeniyeti kurulacaksa ayrı mesele tabii. Amma merkez bankası olmasa ekonomi çok güzel yönetilir. Trump’ın dediği anlamda değil tabii.
Merkez bankaları da var olmak istemez zaten. Ya da teknik ifadesiyle bu konuda fikir sahibi olanlar
nötr merkez bankası
ister, ekonomik parametrelerin gelişiminde merkez bankalarının nötr olmasını benimserler. Yani merkez bankalarının politikalarının büyümeye ve işsizliğe etki etmediği, büyümenin ve işsizliğin doğal bir fenomen olarak şekillendiği durumu ideal görürler.
Ancak konjonktür (jeopolitikten bahsetmiyorum) nötr bir merkez bankası elde etmek için elverişli değil. Nötr bir merkez bankası artık ancak yeni dünya düzenine geçildiğinde mümkün olabilir. Konjonktürden kastım da bu; ekonomik düzen değişimi anlamına gelen konjonktür.
Bugünden itibaren merkez bankacılığı eski bildiğimiz türden bir finans kariyeri işi değildir. Merkez bankacılığı artık ülkenin yeni dünya düzenindeki kaderinin en önemli belirleyicilerinden olma işidir.
Böylesi bir iş ülkenin kaderini kendi kariyerinin gölgesinde bırakarak yapılamaz, yapılmamalıdır.
Merkez bankalarının başarısı enflasyonun seviyesiyle değil, yeni dünya düzeninde ekonominin doğru yerde konumlandırılıp konumlandırılamadığına bakılarak ölçülecek. Sanırım Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde’ın icra ettiği merkez bankacılığı model olacak. Başka ve daha iyi bir örnek çıkarsa bakılır ama FED ne yaparsa onu yap kolaycılığı çoktan geride kaldı.
Yeni dünya düzeninde merkez bankaları nötr olacak derken, sadece politika olarak nötrlüğünü kastetmiyor olabilirim. Merkez bankaları komple nötr de olabilir… Yani merkez bankaları yeni dünyada var olmayabilir… Ve şimdilik yeni düzen anlamında en olası senaryo budur. Türkiye’nin parasını belki Aselsan basacak, dijital TL projesi şimdilik bu yönde ilerliyor.
Bir de para politikası metinlerindeki şu “jeopolitik” riskler ifadesi artık sıkmadı mı?
Finans kesimi önde giderdi. Yeni tartışmaları açar, zenginleştirir, kapardı. Ama artık o kadar demodeler ki kendilerini tekrar etmekten başka bir şey yapmıyorlar.
Yenmeyen yemekleri pişirip pişirip tekrar veriyorlar.
Üstelik jeopolitik artık belirleyici bir değişken de değil. İsrail-İran Savaşının çıktılarından birisi de budur. Petrol ancak şöyle bir geldi gitti, o kadar. O dahi jeopolitikten değildi. Jeoekonomik mesele olan Hürmüz Boğazı bağlamında bir hareketlenme oldu.
Bakınız FED’e, jeopolitik falan gibi bir meseleyi gündemine sokmuyor. Tarifeler gibi jeoekonomik meseleleri gündemine alıyor.
Artık jeopolitik yok, jeoekonomi var.
Daha doğrusu jeoekonomi jeopolitiğin şemsiyesi altından çıktı. Jeopolitik jeoekonominin şemsiyesi altına girdi. Finans kesimi kendini güncellemeli.
Dahası meseleleri şeffaf paylaşmak yerine bir perde olarak jeopolitiği kullanamamalı. Kur mu, rezerv mi, bütçe açıkları mı her neyse konuşmaktan çekindikçe Merkez enflasyonu kontrol gücünü kazanamayacak.
Para politikası kurulu özet metinlerini yeniden inceledim. 2021 yılında jeopolitik ifadesine hiç vurgu yapılmıyor. 2022 yılı Ocak’ta kavram metne giriyor. Metnin ilk kelimesi üstelik. Epey bir ay boyunca metinde ilk kelime olmaya devam ediyor. Sonra ilk satırın içlerine doğru kayıyor. Ta 2023’te ikinci satıra düşüyor.
2023 Haziran’da jeopolitik ifadesi metinden çıkıyor. Ekimde ise ilk paragraftan metne geri dönüş yapıyor. Kasım ve aralıkta ikinci satıra yeniden yükseliyor. Sonra ilk paragraf ikinci paragraf derken 2024 Ağustos’a kadar aylar böyle geçiyor. Eylülde çıkıyor.
Ama nihayet 2025 Haziran’ında ilk paragraftan geri dönüşünü yapıyor.
Bu tarihlerde başkan değişimleri var, hakikaten jeopolitik meseleler var. Ama bunların etkisi ne oldu ki?
Herkes jeopolitik ifadesinin jeopolitikten başka her şeyi ifade ettiğini biliyor.
Merkez jeopolitik biliyorsa da bu kavrama başvuruyorsa eyvallah. Ama bilseler dahi işimizi çözmüyor. Gene de lazımsa kurula jeopolitik uzmanı atanması yerinde olur.
Ya da eskimiş bu terminolojileri artık bırakıp jeoekonomik okumalar yapmaları daha yararlı olur.


